Ana içeriğe atla

Sen misin fazla uyuyan!

Sabah bir kalktım, saat 10.00'a yaklaşıyor. Hafta içi hiç bu kadar uyumamıştım. Deliksiz uyumuşum. Ama kafa kazan gibi. Başımda ince bir sızı, ağrıyor. Elimi-yüzümü yıkadım. Baş ağrısı yine geçmedi. 

Hapla aram yok, kolay kolay da atmam. Hele kan verme zamanım yaklaşınca hapın yüzüne bakmam. Kendimce tedavi ederim. Tekrar lavaboya gittim. Şakaklarım başta olmak üzere şakaklarımın üstünü ve boynumu ıslatıp ovaladım. Rahatladım biraz. 

Ardından okula gittim. Derslerime girdim. Bir dersimde bir öğrenciyi elinde makasla bir şey keserken gördüm. Nedir o dedim. Hap dedi. Başım mı ağrıyor dedim. Evet dedi. Her başın ağrıdığında atar mısın dedim. Evet dedi. Zaten müptelası olduğu belliydi. Zira çantasından ağrı kesici tablet taşıyordu anlaşılan. Kullanmasan iyi olur, git elini-yüzünü yıka gel, rahatlarsın. Ağrıyan yerini de ovcala dedim. Sessiz kaldı.

Dersten sonra çarşıya geçtim. Akşama doğru eve geldim. Dışarıdaki açık hava, hafifleyen baş ağrımı gidermedi nedense. Vücudumdaki ağırlık devam etti. 

Başım niçin ağrımış olabilir? Neden olacak?Fazla uyumadan. Normalinden fazla uyursan -sen misin uyuyan- ağrımaz başını ağrıtırsın böyle. Bir şeyin azı da zarar, fazlası da. Her işi tadında bırakmak lazım. Uykuyu da öyle. Az uyursan gündüz, sersem sersem, uyuşuk bir şekilde uyur durursun. Çok uyursan kafanın içinde bir başka kafa taşırsın. Akşama kadar ağırlığını ve ağrısını çekersin. Ne yediğinden, ne içtiğinden, ne gezdiğinden zevk alır, ne de işine kendini verebilirsin.

Akşam erken yatıp sabah erken kalkmak gibisi var mı? Erken kalkan erken yol alır. İş yapmak için akşama kadar epey yol alır, dünyanın işini yapar. Geç kalkan insanın planı olmaz, işini vaktinde yapamaz, işini yetiştiremez.

Siz siz olun, benim bugün yaptığım gibisini yapmayın. Zamanında yatın, işiniz olmasa da erken kalkın. Yoksa ağrımaz başınızı ağrıtırsınız benim gibi. 09.01.2018 Ramazan YÜCE, Konya

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde