Ana içeriğe atla

Memleketimden manzaralar

    • Adıyaman'da geçimini çöplerden hurda toplayarak sağlayan akli dengesi yerinde olmayan bir Suriyeli, çöpte poşet içinde bulduğu 25-30 bin liralık altını polise teslim etti.
    • Van'da hastane önünde kucağında çocuğu olduğu halde 'Yavaş yürüdün' diyerek hanımını sokak ortasında tekme-tokat döven koca, hanımının da şikayetçi olmaması yüzünden ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Kocası değil mi? Döver de sever de...Şikayetçi olup da ne yapacak? Kocası her halükarda ifadesi alındıktan sonra yine serbest kalacaktı. Sonuç…Sen misin beni şikayet eden…
    • İstanbul Maltepe'de bir baba, ayrılmak üzere olduğu eşinden aldığı iki çocuğu öldürdükten sonra kendisi de intihar etti. 
    • Gün geçmiyor ki yurdumun herhangi bir ilinde ortaokul öğrencilerinin kaldığı bir yurtta taciz vakası çıkmamış olsun.
    • Bugünlerde haberlerin arasına sıkıştırılan haberlerden geçilmiyor: Sınıf ortamında öğretmen tarafından şiddete maruz kalan öğrencilerin videoları servis ediliyor. Şiddet şiddettir. Kesinlikle savunulmaz ve tasvip edilmez. Sanki birileri öğretmenlerin şiddetini çekip servis etmek için sınıflarda karargah kurmuş vaziyette. Bundan mıdır bilinmez, Ödemiş'te odasında öğrencisi tarafından öldürülen okul müdürü, halk nezdinde çok büyük tepki görmedi. Yetkililer de yeterince sahiplenmedi.
    • Şanlıurfa'da bir okulda kapanan öğrenciler için 'Kapanma partisi' düzenlenmesinden dolayı ilgili öğretmen hakkında incelme ve soruşturma başlatılmış.
    • Yeni yapılan onca şehir hastanelerine rağmen yapılan tedaviler yeterli görülmemiş olmalı ki Antalya'da rot balans ustası, kendi yaptığı düzenekle tamirhanesinde bel ve sırt ağrılarını tedavi ederken yetkililere yakalanmış.
    • Gün geçmiyor ki memleketin bir köşesinde taciz, tecavüz ve cinsel istismar olayı meydana gelmesin. Hatta yeğeniyle birlikte olan amca ve dayıları bile duydu bu ülke. Ensest ilişkide de sicilimiz iyi değil maalesef. 03/01/2018 Ramazan YÜCE Konya


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde