Din,
"Allah tarafından peygamberler aracılığıyla gönderilen insanların dünyada
ve ahirette huzur ve mutluluğunu hedefleyen ilahi kurallar bütünü" diye
tarif edilir. İlahi dinlerin tanımı bu şekilde. İlahi olmayan dinlerde de
müntesiplerini bir arada tutma disiplini vardır.
İlahi
olsun, beşeri olsun dinlerin ortak yönleri vardır. Birçok beşeri din, ilhamını
ilahi dinlerden almıştır. Hasılı, dinler bu dünyanın olmazsa olmaz bir
olgusudur. Zira ruhun gıdasıdır. Zaten bu yüzden dünyada herhangi bir dine
inanmayanların oranı çok yüksek değildir.
Dinlerin,
hedefledikleri amaçlarına uygun bir şekilde insanlara huzur ve mutluluk
verebilmesi için dinlerdeki gizemi ortadan kaldırmak gerekir. Çünkü ayağı yere
basan bir din değil de sürekli uçan ve kaçan bir din anlatımı, dinlerdeki esas
amacı geri plana itmektedir. Böyle bir din, amaca hizmet eden bir din olmaktan
çıkıp kişilerin kendi menfaatlerini önceleyen bir din anlayışı haline
dönüşmektedir. Bugün dinler üzerine oynanan oyun da budur. Biz, dinden
nemalanan insanlara dur demediğimiz, onlara prim vermeye devam ettiğimiz,
onlara insanüstü özellikler izafe ettiğimiz müddetçe bu din, faydadan ziyade
zarar vermeye devam edecektir.
Ruhun
gıdası olan dini; esas amacı çerçevesinde dozajında kullanmadığımız, dini asıl
kaynaklarından akıl süzgecinden geçirerek alıp anlamadığımız, 'Vardır bir
hikmeti' diyerek aklımızı din bezirgânlarına teslim ettiğimiz müddetçe bu din
anlayışı, yüzümüzü güldürmeyecek; ne bu dünyada, ne de öbür dünyada yüzümüzü
ağartacaktır. Din adına anlatılan menkıbelerden kurtulmadığımız, dini sadece
yerine getirilmesi gereken ibadet ve ritüellere indirgediğimiz müddetçe
Müslümanların bu evrende insanlara söyleyecekleri, güzel örnek olabilecekleri
bir yüzü olmayacaktır. “Allah’a ve ahiret gününe inananlar için Allah’ın
resulünde sizin için güzel bir örnek vardır” ayeti kerimesi gereğince ‘En güzel
bir ahlak üzere olan’ peygamberimizi, kendimize ahlaki yönden rehber edinip gereğini
yerine getirmediğimiz ve insanlara ahlaki yönden bir ahlak timsali olmadığımız
müddetçe istediğimiz kadar ayet ve hadis okuyalım, peygamberin örnekliğini
insanlara gece gündüz anlatalım, kimse bizim samimiyetimize inanmayacaktır.
Çünkü insanlar ne dediğimize değil, ne yaptığımıza bakmaktadırlar. İnsanlara
talkın verip salkım yemeyi bırakıp peygamberin ‘emin’ sıfatıyla mücehhez olup
insanlara güven vererek işe başlamamız lazım.
Peygamber
gibi doğru sözlü, emanete ihanet etmeyen, anlattığımızdan çıkar beklemeden
karşılığını Allah’tan bekleyen, akıllı ve feraset sahibi olan, günahlardan
olabildiğince kaçınan kişilerden olabiliyor muyuz? İşimizi düzgün yapabiliyor
muyuz? İnsanların faydasına bir şey üretebiliyor muyuz? Kendimiz gibi
düşünmeyene müsamahalı yaklaşabiliyor muyuz? Helalinden kazanıp hayır yolda
harcayabiliyor muyuz? Emaneti ehline verebiliyor muyuz? Bu dünyada çalışırken
yaptıklarımızın ne kadarını ahiret için yapabiliyoruz? Sahi biz ahirete
hakkıyla inanıyor muyuz? Kıldığımız namaz bizi kötülüklerden arındırıyor mu?
Sağımızda ve solumuzda sürekli bizimle beraber olduğuna inandığımız meleklere
rağmen kötülük yapmaya devam edebiliyor muyuz? Soruları çoğaltabiliriz.
Gördüğüm
ve anladığım kadarıyla iman da ibadetler de insanı mükemmel bir ahlaki
olgunluğa ulaştırmak içindir. O halde dinin önceliği ahlaktır. Ne kadar
ahlaklıyız? Bence çoğu Müslüman’ın her şeyden önce ahlak sorunu var. Bu sorunu
halletmeden ne kendimize ışık veririz, ne de çevremize ışık tutarız. Zira
Müslümanlık bir duruştur, bir kişiliktir. Bu da ahlakla kendisini gösterir.
İnandığımız iman, yaptığımız ibadetler eşittir; ahlakı vermiyorsa kimse kusura
bakmasın, bal yapmaz arı gibiyiz. Tek farkımız bu arı, ortamı kirletmez. Biz ise
yaptıklarımızla ortamı da kirletiyoruz maalesef. 27/01/2018, Ramazan Yüce,
Konya
*09/09/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*09/09/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder