Ana içeriğe atla

Bu Çöpü Kim Kaldıracak?

Yan tarafta gördüğünüz bir halıfleks. Vatandaş tepe tepe kullanıp işi bittikten sonra evinin balkonundan herkesin gelip geçtiği yere atmış. Bir aydan fazla bir zamandır, bu atıldığı yerde  bekliyor.

Gelip geçenler görsün, gözü-gönlü açılsın diye teşhir edilen bu sergi, daha ne kadar izleyicilerin hizmetinde olacak? Ne zaman kaldırılacak? Sergi bittikten sonra kim kaldırıp çöpe atacak? İşte burası muamma.

Gelip-geçenler, kendine Müslüman bu kişinin çevreye sunduğu bu hizmetinin ne zaman sona ereceğini merakla bekliyor. Her geçişinde acaba kaldırıldı mı diye kafasını kaldırıp bakıyor. Aynı şekilde duruyor. Zaten bakmasa da  "Ben buradayım" diyor gelip geçenlere. Bu durum garibine gitse de temizlik anlayışını hayırla yâd edip geçip gidiyor. Çünkü evinin içini temizleyip evinin önüne atmak psikolojisini anlamaya çalışıyor. Herkes ibret ve hayretle bu moloz buradan ne zaman kaldırılacak diye merak ederken mal sahibinin böyle bir derdi hiç olmadı. Çünkü onun için önemli olan bu fazlalığı dışarıya atmaktı. Evini temizledi, dışarıya süpürdü. Daha ne yapsın? 

Rahatsız olan varsa bir zahmet halıfleksin altına elini uzatsın, çöpe götürüversin. Bu kadar da hazır yiyici olmaya gerek yok. Bu işler paylaşım işidir. Adam evinden herkesin gelip geçeceği yere koyacak ki bıkıp usanan, rahatsız olan çaresiz götürecek. Üstelik bunu yapmakla sevap bile kazanır. Belki de halıfleks sahibinin niyeti, başkasının sevap kazanmasını istemek olabilir. Adamın niyetini, içinden geçeni bilmeden ayıplamamak lazım. Belki de bana lazım olmayan bir başkasına lazım olabilir, çöpe atsam çöp toplayıcılar götürür gider, hiç olmazsa herkesin gözü önüne atayım ki ihtiyaç sahibi götürsün gitsin diye düşünmüş olabilir. Ya da adamın zamanı yoktur. Çöpe götürünceye kadar ilmi çalışmaya önem verir. Ne de olsa üniversitede kariyer yapıyor. Sonra kariyer yapmayı basite almamak lazım. Sen yaslanıp televizyon izlerken adam masasında dirsek çürütüyor.

O zaman iş başa düştü. Adamın bu kadar iyi niyetine bizim de bir katkımız olsun. İhtiyaç duyup da bugüne kadar götüren olmadığına göre görüntü kirliliğine sebebiyet veren bu seyirlik molozun hamallığını biz yapacağız. Allah onun ilmini artırsın. Zira bu ülkenin ilim adamına ihtiyaç var. 

Bu düşünce ve bakış açısı ile ömrü de uzun olur. Çoğu kimseyi mezara gönderir, kendisi yaşar oğlu yaşar. Çünkü bu gailesizlik başkasını saç-baş yoldururken, dişlerini sıka sıka kırdırırken o daha çok yaşar. Yaşasın ki bu ülke onun ilminden faydalansın. Bakmayın siz bu mumum dibine ışık vermediğine…bakarsınız faydalanan çıkar.

Bana müsaade şimdilik! Nereye derseniz malum kişinin pisliğini temizlemeye. Ne demişlerdi atalarımız? “Akıllı, deliye söyletir lafını.” Biz de bu sözü değiştirelim: Akıllı, bulur kendine bir hamal. 24/12/2017 Ramazan YÜCE


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde