Ana içeriğe atla

Beş Ay Sonra da Taziye Olmaz ki!

Vatandaşın temmuz ayının ortalarında ağabeyi vefat eder. Cenazeye katılacak eş ve dostun haberi olsun diye sosyal medyadan "Ağabeyim vefat etmiştir, cenazesi yarın ikindi vakti Parsana Camisinde kılınacak cenaze namazının ardından Musalla Mezarlığına defnedilecektir" şeklinde bir paylaşım yapmış.

Ne var bu paylaşımda diyebilirsiniz? Paylaşımın kendisinde bir sorun yok. Çünkü sosyal medya hem haberleşme, hem de sevinç ve üzüntülerin paylaşıldığı yer ne de olsa. Mesajı görenin cenazeye katılması, başsağlığı dilemesi de normal. Sanal da olsa taziye yorumları da normal. Cenaze, haberdar olan eşle, dostla kaldırıldı. Mezarlıkta taziyeler kabul edildi. Buraya kadar her şey normal.

Anormallik, beş ay sonra ortaya çıktı. Nasıl mı? Daha önce cenazeden haberi olmayan biri beş ay sonra cenaze paylaşımının altına "Başınız sağ olsun" diye bir yorum yazar. Geçmiş paylaşımlara yorum yapılınca paylaşım yeni bir haberi gibi öne çıkar bu alemde. Bunu gören sanki paylaşım yeniymiş gibi taziye mesajı yazmaya başlıyor. Ne tarihine bakan var, ne de ağabeyin daha önce ölmemiş miydi diyen. Yorum üstüne yorum yağıyor. Belki de yeni yorum yazanların büyük bir kısmı daha önceden sıcağı sıcağına taziye bildiren yorumlar yapmıştı.

Profilindeki beş ay öncesine ait ağabeyinin vefatını belirten paylaşımına yeni yorumların yapıldığını görünce profil sahibi, öyle zannediyorum; 'Ne oluyor, ağabeyim yoksa öldükten sonra yeniden dirilip tekrar mı öldü' diye düşünmeye başlamıştır. Garibimin beş ay öncesinde defnettiği ağabeyinin acısı yeniden depreşmiş olmalı. 

Beş ay önce vefat eden biri için beş ay sonra taziyede bulunanlar öyle böyle değil, baya da kelli-felli adamlar. Toplum psikolojisi dedikleri veya şartlanmışlık dedikleri böyle bir şey olsa gerek. Ayrıca "Bu toplum balık hafızalı, çabuk unutur" dediklerine bir örnektir. Ciddiyetten uzak bir taziyedir. Ben söyleyeceğimi söyledim. Takdir sizin... 10.12.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde