Ana içeriğe atla

İçimiz Kan Ağlarken Bazılarının Uğraşı *

Zaman zaman geri plana düşse de dünya ve Müslümanların gündeminden hiç düşmeyen bir konudur Filistin meselesi. Kanayan yaramız maalesef. ABD'nin yeni kovboyu dünyadaki diğer sıkıntılar yetmezmiş gibi "Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğunu” ilan ederek patlamaya hazır bombanın fitilini ateşlemiş oldu.

Dünya kamuoyu ayakta. Türkiye, tek başına bu haksız uygulamaya karşı çıkmaya çalışıyor. Filistinliler yeniden üçüncü intifadasını başlattı. Üzerlerine bombalar patlamaya başladı. Daha ilk gündem dört kişiyi şehit verdiler. 

Türkiye'deki Müslümanlar kâh cami önlerinde, kâh meydanlarda, kâh sosyal medyada İsrail'i telin etmeye çalışıyor. Bu meseleyi dert edinen herkes gücü nispetinde bu konuyu gündemde tutmaya çalışıyor. Bunları her birimiz biliyoruz. Dikkat çekmek istediğim başka benim.

Filistin gündemdeyken başka ne meselesi olabilir diye düşünebilirsiniz? Sosyal medyayı kullananların dikkatini çekmiştir bu. Farkında olmayanlar için bu konuya işaret etmek isterim. Millet sosyal medyada 'İlk kıblemiz gidiyor, peygamberimizin miraca çıktığı yer işgal altında, Mescid-i Aksa elden gidiyor' türünden paylaşım yaparken hafif mürekkep yalamış bazıları, "Efendim, Mescidi Aksa ilk kıblemiz değil, Mescidi Aksa adı altında paylaşılan resimler, Kubbetüs sahra resmidir; yok peygamberimiz miraca çıkmadı. Millet cahilce bilir-bilmez paylaşım yapıyor. Bu konuda benim falan kitaptaki açıklamama bakabilirler" şeklinde paylaşım yapma yoluna gittiler. Düzeltmelerin içeriğine girmeyeceğim. Doğrudur-yanlıştır demeyeceğim. Bu tiplere -maalesef içlerinde konusunun uzmanı Prof’lar da var- el insaf! İlk önce neyi, nerede, ne zaman söyleyeceğinizi bilin de öyle gelin diyeceğim. İslam'ın mukaddes bildiği Haremi Şerif elden gitmiş, bizimkiler ilmi mütalaa yoluna gidiyor. Utanmıyorsanız bari Allah'tan korkun, diyeceğim bunlara. Bu tiplerin durumu, bir gemi yolculuğunda nahvi(Arapça gramer bilgisi) çok iyi bilen birisi gemidekilere 'Nahvi bilir misiniz' diye bir soru sorar. 'Bilmiyoruz' cevabı alınca 'Gitti ömrünüzün yarısı' der. Az sonra çıkan deniz fırtınasıyla birlikte gemi batmakla yüz yüze kalır. Gemidekilerden biri nahiv ustasına, 'Hocam! Yüzme bilir misin' diye bir soru sorar. Hoca, 'hayır' cevabı verince 'O zaman gitti ömrünün tamamı' der. 

Bizim Kudüs üstatlarının durumu, hikâyedeki nahiv üstadına benzer. Nahivci, en azından daha fırtına çıkmadan, ortada  tehlike yokken nahiv bilgisini konuşturarak havasını atıyor. Şimdikiler, tehlikenin içinde ilimle uğraşıyor. Derin bilgileriyle hava atıyorlar. Aman bilginiz sizin olsun, eksik olun yeter. Ayıp yahu! Vallahi ayıp, billahi ayıp, tallahi ayıp. En azından susun bari!

Bir sevindirici haber, Türkiye’nin başkanlığını yaptığı İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında Kudüs ile ilgili bir dizi karar alınarak ABD’nin tek taraflı aldığı karara tepki gösterilmiş oldu.  14.12.2017 Ramazan YÜCE 

* 16/12/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde