Ana içeriğe atla

Güvenlik Soruşturmaları *

Eskiden devlette bir göreve başlayacak olanların güvenlik soruşturması yapılırdı. Atanacak olan kişi, devletin ilgili mercileri tarafından makul bir sürede gerekli araştırması yapıldıktan sonra atanırdı. Sonra ne hikmetse göreve başlayacakların güvenlik soruşturması yapılmaz olmuştu. Devlet 15 Temmuzla birlikte yeniden güvenlik soruşturması yapma ihtiyacı hissetti. 

Devletin kamuda çalışacak olan kişi ve kişileri güvenlik yönünden araştırması kadar doğal bir şey yoktur. Çünkü devlet, devlet memuru vakarına uygun olan, devlet ve milletine ihanet etmeyen, sinsi planları olmayan, devleti başkasına peşkeş çekmeyen, başkasının aklıyla hareket etmeyen kişilerle çalışmak durumundadır. Bundan dolayı devletin herhangi bir kademesinde göreve başlayacak olanın sıkı bir incelemeden geçirilmesi gerekir. 

Güvenlik soruşturması kapsamında devletin bu hassasiyetine kimsenin bir söz söylemesi mümkün değildir. Bu alanda sorun, güvenlik soruşturmalarının bir süresi, bir sonu olmamasıdır. Aylarca sürebiliyor bu soruşturma. Böyle durumda olanlar kimden, nereden ne cevap alacak, kime başvuracak bilmiyor. Hakkındaki soruşturmanın ne kadar süreceği de belli değil. Hiçbir makam ve kurum da bu konuda bilgi vermiyor. Vatandaş, soruşturma hangi aşamada onu da bilmiyor. “Göreve başlama yazım bugün gelir, yarın gelir...” bekliyor sadece. Günler, aylar birbirini kovalıyor. Ne arayan var, ne de soran. Göreve başlayacak kişi ne bir yere gidebiliyor, ne de bir iş yapabiliyor. Düğün yapacaksa bekletiyor, il dışına çıkacaksa "Acaba göreve başlama yazım gelir de gecikmiş olur muyum" deyip bekliyor.

Merak ediyorum, bu iletişim çağında güvenlik soruşturmaları niçin makul bir sürede bitirilmez? Çok mu zor güvenlik soruşturmasını yapmak? Kişiler hakkında bilgi almak zor mu? Önlerinde engeller mi var? Soruşturulacak kişi sayısı çok mu fazla? Devletin bu kişileri soruşturacak yeterli elemanı mı yok? Yoksa devletin yeni göreve başlatacağı bu kişilere ihtiyacı yok da ipe un mu seriliyor? Ne kadar geciktirirsek, birkaç ay maaş vermesek kar diye mi düşünülüyor? 

Kimse birkaç ay sonra göreve başlasa acından ölmez. Fakat kişiyi öldüren "Durumum ne olacak" beklentisidir. Soruşturma geciktikçe, olumlu-olumsuz bir bilgi gelmedikçe kişi kendinden şüphe duymaya, "Acaba devlet beni sakıncalı piyade olarak mı görüyor" diye düşünmeye başlıyor. Kişi, yerli-yersiz bu beklenti içindeyken bir de etraftan, "Sen hala göreve başlamadın mı?" sorusuna muhatap olunca doğduğuna, doğacağına, devlette göreve başlamak isteyip istemediğine pişman oluyor. Ne otursa tadı var, ne yese, ne de içse. Birinin yanına varmaktan korkuyor, "Şimdi  'Ne oldu senin iş' diye soracak” diye.

Kimse, özellikle masum vatandaş, "Terörist olduğum halde bir göreve başlayayım" derdinde değil. Yetkililerin ucu-bucağı belli olmayan bu soruşturma işine bir sınırlandırma getirmesinde fayda var. Bir devlet vatandaşını araştırmada bu kadar ipe un sermemeli. Soruşturma makul süre içerisinde bitirilememişse "Sayın x kişi, hakkınızda yürütülmekte olan soruşturma, süresi içinde bitirilememiştir. Şu tarihe kadar tarafınıza veya göreve başlayacağınız kuruma bilgi verilecektir" şeklinde bilgi verilse iyi olur kanaatini taşımaktayım.

Merak ettiğim bir soruyu daha sorup bu güvenlik kovuşturmasını bitireyim. Devlet, niçin sadece devlette görev alacak olanları araştırır? Niçin yediden yetmişe tüm vatandaşın çetelesi olmaz devletin elinde? İş başa düşünce mi kimin, kim olduğunu araştırmaya kalkıyor devlet? Bence devlet sıcağı sıcağına bu bitmeyen güvenlik soruşturmasını masaya yatırmalı. Çünkü bu alanda sınıfta kalmış görünüyor. 11.12.2017 Ramazan Yüce 

* 13/12/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde