Ana içeriğe atla

Hacı Yolu Beklemek Gibidir Bazı Kurumlardan Hizmet Almak

Eskiden hacca karayoluyla gidenleri karşılamak için hacı bekleme seansları olurdu. Ha geldi, ha gelecek diye akşam-sabah beklenir dururdu. Çünkü doğru dürüst iletişim yoktu. Eş-dost, oğlu-kızı işini-gücünü bırakır, günlerce beklediği olurdu sağlıksız ortamlarda. Şimdilerde hacı bekleme diye bir kavram kalmadı. Kimin ne zaman gideceği, ne zaman döneceği, kaçta ineceği belli artık.

Şimdilerde başka sorunlarla boğuşuyoruz bu teknoloji çağında. Yeter ki doğalgaz kontrol ve açılışına, internet bağlatma veya Türksat Kablo hizmeti almaya kalk, ne demek istediğim daha iyi anlaşılmış olur. Evine internet bağlamaya veya doğalgaz kontrolü için yetkili servis gelmeye kalkarsa sana randevu veriyor. "Efendim yarın sabah 08.00 ila 12.30 arası veya 13.30 ila 18.00 saatleri arasında elemanlarımız kuruluma gelecek veya kontrole gelecek ya da bağlantı yapacak diye. Bu işler haftasonu olmuyor, öğle arası hiç olmaz, ya da akşam mesai bitimi mümkün değil. Verilen dört saatlik zaman diliminde eleman veya yetkili ne zaman gelirse artık. İşine ilk senden başlarsa ilk önce sana gelir, en sona kalma durumun da var. Bekle-dur görevli ha şimdi geldi, şimdi gelecek diye. Ha kara treni beklemişsin, ha eskinin hacı yolunu fark etmiyor. İşin garibi beklerken firma ile irtibat da kuramıyorsun, ya telefona bakılmıyor, ya da telefon sürekli meşgul. Kazara cevap veren olursa da "Efendim, servis elemanı ne zaman gelir, belli olmaz, size verilen randevu saatine kadar beklemelisiniz" der. İşin garibi bu hizmetleri yapanların hepsi özel sektöre ait. İyi ki devlet kuruluşu değil.

Planlama sıfır, iletişim sıfır. Senin işin ne ki bekle dur onları. İşin varsa izin al, ya da gitme rapor al. Yok kendin duramayacaksan birini bul, ya da ücretli adam bul evinde bekleyecek olan. İstersen yapma bunları veya evinde durma. Gelirler, ziline basarlar. Açtın açtın. Yoksa hemen zilinin üstüne "Şu saatte gelindi, evde bulunamadı, yeniden randevu almak için şu numarayı arayınız" notunu yapıştırır. Adamlar burada iş yapıyor, senin keyfinin kahyası mı adamlar? Gelip bulamadı mı bundan sonra sen sil baştan tekrar uğraş. Hizmet isteyen sen değil misin? Al-gör hizmeti der gibi. Adamlar dedimse sana hizmet vermeye gelecek birkaç kişi değil, bekleye bekleye bir kişi çıkar gelir. Çünkü çalışan bir kişidir. Sabahtan eline liste verilir, eleman şu ev senin, bu ev benim dolaşır durur. İşte buna hizmet deniyor. Yersen.

Devlet sıra alma, sıra bekleme ve muayene olma konusunda kangren olan hastaneleri bile adam etti. Verdiği randevudan beş dakika önce veya sonrasında sana sıra geliyor, muayene olabiliyorsun. Bu özel sektörlerden hizmet almak öyle kolay değil anlayacağınız. Sana öyle bir randevu veriyor ki dört saat aralığı.

Bu yazıyı kaleme aldığım zaman diliminde bana verilen 14.00-18.00 arasını bekliyorum. Oğlanın işi var, mecburen ben bekliyorum dört gözle elemanın gelmesini. Firmayı aradım, hep meşgul. Hah şimdi düştü derken karşıma bir bant yayını çıkıyor. "Görüşmelerimiz kayda alınıyormuş, tesis içinse biri, arıza ve şikayetse ikiyi, operatörle görüşmek için lütfen dokuzu tuşlayın; uyarısını alıyorsun. Hangisini tuşlarsan tuşla, sadece çalan telefon sesi. Ne açan var, ne de cevap veren. İşin yoksa vakit geçirmek için bu telefonu çevir dur. Tekrar tekrar dinle. Nasılsa rahatsız olan yok, cevap veren de.  Sadece ciddi bir firma imajı veriyor, bant yayınıyla.

Sanırım en sona kaldık. İnşallah sona kalan dona kalmaz. Bekliyorum elemanın gelmesini. Merak ettiğim bir şey var, devlet bu hizmetleri özelleştirirken bu tip firmaları özellikle mi seçiyor? Zamanında beni beğenmediniz, alın görün gününüzü der gibi.

Bereket firma dört saatliğine randevu veriyor. Ya bir de sabahtan akşama bekleyeceksin dese ne yapacağız? Beterin beteri var. Buna da şükür! 21.11.2017

Not: 1.Beklenen misafirler verdikleri randevunun bitimine 10 dakika kala nihayet geldiler. Hele şükür!
2. Çocukların evine aynı gün internet bağlandı. Birini sabah-öğle arası eşim bekledi, diğerini de ben. Bildiğiniz gibi.
3. Evine internet bağlatmak isteyenler gördüğünüz gibi biz bugünler için varız. Bir telefon kadar yakınım size.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde