İsraf denince hepimizin aklına gelen ilk örnek ekmek
israfıdır. Doğrudur, çöpe atılan ekmeğin haddi hesabı yoktur. Fakat gündelik
hayatta ekmeğin dışında öyle israflarımız var ki ekmek israfına rahmet okutur.
Elbise, eşya, araba vb. israflarımız had safhaya ulaştı.
Çılgınlar gibi harcıyoruz. Bazen ihtiyaçtan, bazen modayı takip etmek suretiyle
ömrümüzü almaya adıyoruz. Nedense bir türlü doyuma da ulaşmadık. Çoğu zaman da
ihtiyaç olmadan alım yapıyoruz. Evlerimiz elbise dolu. Giyinmeyi bekliyor.
Bazen bir giyimlik aldığımız elbiseler var. İndirim varsa koşuyoruz almaya.
Alırken de giyeriz diye almıyoruz. Çoğu zaman moda rüzgârına kapılıyoruz.
Birkaç giyimden sonra giymemek üzere gardıroptaki yerini alıyor.
İhtiyaçtan öte olan bu harcama bir tutku halini aldı.
Harcamanın esiri olduk. Yarışıyoruz adeta. Birbirimizin tüketimine
bakarak tetikliyoruz kendi kendimizi. O almış ben de alırım. O arabasını
yenilemiş ben de yenilerim. O yeni ve geniş bir eve çıkmış, ben de çıkarım. O yeni
elbise almış, ben de alırım. O, ev eşyasını yenilemiş, ben de yenilerim. O,
karnını lüks lokantalarda doyuruyor, ben de doyururum. O, çocuğuna şunu almış,
ben de alırım. O, tam porsiyon bir otele gidiyor, ben de giderim... İşin garibi
parası olan da harcıyor, olmayan da. Mevcutla yetinmiyoruz. Geleceğimizi
tüketiyoruz. Bir bütçe disiplinimiz yok. Devlet bütçesi gibi bir bütçemiz var.
Sürekli borçlu yaşıyoruz. Dayanıyoruz kredi kartına. Ceplerimiz birden fazla
kredi kartıyla dolu. Cüzdanda paramız olmasa da kredi kartımız sayesinde bir
kredimiz var. Yekûn borcumuzu ödeyemesek de bankamızın bize sağladığı asgari
ödeme tutarı var, firmaların verdiği taksit seçeneği var. Eksik olmasınlar
bizde olanı tüketmek ve ardından kanımızı emmek için her seçeneği sunuyorlar bize.
Sen yeter ki harcamak iste. Büyük alımlarda en büyük dostumuz bankalar.
Dilediğin kadar kredi açıyorlar bize. Atın ölümü arpadan olsun diyerek
yaşıyoruz. Bir müddet bey gibi yaşadıktan sonra sıfırı tüketip iflas bayrağını
çekiyoruz. Bu aşamadan sonra sıfırı da bulamayız, eksilerde yaşamaya devam
ederiz. Borcu kapatmak için eşin-dostun kapısını çalarız. Kimseden yeterli
desteği göremeyince dostum yokmuş demeye başlıyoruz.
Çılgınlık derecesinde olan bu tüketim hastalığımız,
içimizdeki mutsuzluğu gidermek için. Aldıkça mutlu oluruz diyoruz ama olmuyor
bir türlü. Hepsi geçici bir heves çünkü! Eskiden para saadet getirmez denirdi.
Şimdi her şeye sahip olmayı istemek de mutluluk getirmiyor. Azla yetinme, aza
kanaat getirme, ayağını yorganına göre uzatma devri geride kaldı. Eskiden
yuvayı kuran dişi kurt denen kadındır denilirdi. Şimdi alma, harcamada kadınlar
en önde. Aza kanaat getirmiyor, olanla yetinmiyor.
İşin özü, tükettikçe tükeniyoruz, geleceğimizi yok
ediyoruz. Bir daha geri gelmeyecek şekilde huzur ve mutluluğumuzu buzdolabına
kaldırıyoruz. Aslında ne zaman olanla yetinir, birbirimizle yarışmaz isek işte
o zaman mutluluğumuz geri gelir. İnanmayan deneyebilir bu yolu. Üstelik
denemesi bedava ve akla en uygun olanıdır. 15.10.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder