Ana içeriğe atla

Kiralar Nereye Gidiyor?

Kiralık eve bakıyorum. Nihayet araya araya 'kiralık' bir ev gördüm. Telefonuma davrandım aramak için. Bir de ne göreyim pencereye 'satılık' yazan ikinci ilan yapıştırılmış. Hem kiralık, hem satılık olamaz. Bir yanlışlık olmalı, yazılan irtibat numaraları farklı olabilir dedim. Kontrolünü yaptım. Her ikisinde de aynı numara vardı. Çevirdim verilen numarayı. Alo sözüme ses veren bir bayan idi. Hanımefendi eviniz kiralık mı, satılık mı dedim. "Hem satılık, hem kiralık" dedi. Olur mu böyle şey? Haydi ben kiralayıp eşyamı taşıdım, ardından alıcı çıktı, evi satacaksınız. O durumda ben ne yapacağım, dedim. "Satılmaz, zaten şu ana kadar istediğimiz parayı veren olmadı. Kiralamak isterseniz, tutabilirsiniz" dedi. Ne kadar kirası dedim. "Dairemiz büyük, 1.700,00 lira istiyoruz," dedi. Kaç m2 soruma 200 m2 dedi. İyi günler diyerek telefonu kapattım.

Bir başka gün başka mevkilere baktım, 1.100,00 ila 2.000,00 arasında değişiyordu kira bedelleri. İçlerinde bir yıllık peşin isteyeni mi ararsın. Her şey var maşallah. Ev aramam esnasında kiralık evden ziyade satılık levhasına rastladım. Nihayet istediğimiz yerden olmamakla beraber emlakçi aracılığıyla 1.000,00 liraya bir ev bulabildik.

İyi arkadaş! Aradığın bir ev, bunu yazı konusu etmenin manası ne denebilir. Doğrudur. Evin vardır; kiraya verirsin, evin yoktur; kiralık ev ararsın. Bunda bir sorun yok. Burada mesele kira fiyatlarının el yakıyor olması. Üzüldüm gerçekten. Bu istenen uçuk-kaçık kira bedellerini kaç kişi verebilir? Normal ve makul mu bu fiyatlar? Asgari ücretin 1500 lira olduğu günümüzde büyük bir çoğunluğun asgari ücretle çalıştığı bir ortamda bu istenen rakamları kaç kişi verebilir? Haydi insanımızın imkanı var, tuttu diyelim. Yüksek kira bedelleriyle tutulan bu evler diğerlerine emsal olmayacak mı? Bu gidişatın nereye gittiği mutlaka sorgulanmalı.

Burada kesinlikle ev sahiplerini paragöz olarak gördüğüm sanılmasın. Kiraları piyasa belirler. Demek ki alıcısı var ki fiyatlar bu şekilde uçuk-kaçık bir hal almış. Nerede durur? Maalesef belli değil. Bu durum dar gelirli ve evi olmayan insanların mutlaka belini bükecektir. Kiraların bu şekil uçup gitmesi insanları farklı alternatiflere yöneltme riskini de bünyesinde taşıyacaktır. Kira fiyatlarını yüksek gören, “Ben bu şekilde yüksek kira vereceğime, kredi çeker bir ev alırım” dedirtecektir. İnsanımızı ister istemez krediye bulaştıracaktır. Güç-bela ev sahibi olan kişi hayatının bundan sonraki kalan ömrünü bankaya kredi borcu ödeyerek geçirecektir. Kiradan kaçan krediye yakalanacaktır. Biz buna yağmurdan kaçarken doluya tutulmak diyoruz Anadolu’da.

Şunu bilelim ki bu devirde ev sahibi olmak da kiracı olmak da zor. Kiracı iyi ev sahibi arar, ev sahipleri de iyi kiracı. Kiracı vardır evi hor kullanır, kirayı zamanında vermez. Ev sahibi vardır, tüm geçimini kiradan karşılamak ister. Allah tarafları iyilerle karşılaştırsın. Kimseyi evsiz-barksız ve açıkta bırakmasın, namerde muhtaç etmesin. Ev sahiplerine evinin değerini almayı, kiracıya da evinin kirasını ödemeyi nasip etsin. Rabbim herkese insaf versin. 11/09/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde