Ana içeriğe atla

Dış Politikada Milli Seferberlik Zamanı

Kendisine biçilen rolün dışına çıkan/çıkmaya çalışan yaramaz çocuk Türkiye'yi fabrika ayarlarına döndürmek için ABD'si, AB'si var gücüyle her yolu deneyerek Türkiye'yi dize getirmeye çalışıyor. Türkiye'yi yönetenler de bunun farkında olmalı ki her türlü saldırıyı arkasındaki halk desteğiyle birlikte şu ana kadar savuşturdu. Fakat durmayacaklar. Farklı farklı yolları deneyerek tekrar gelecekler. Üzerimize gelirken her defasında ateşe dokunmak yerine besledikleri taşeronlarını üzerimize salacaklar.

Durum bu iken düşmana karşı ülkede birlik ve beraberlik olup kenetleneceğimiz yerde aramızda sendeleyip tökezlemesini bekleyen ayrılıklar söz konusu. Bu karanlık gecenin sabahı ne zaman gelecek? Ülke olarak ne yapabiliriz? Ardı arkasına gelmekte olan bu tehlikeli vuruşları savuşturup güçlü bir şekilde hücuma geçmek için ülkenin içinde bulunduğu durumu dert edinmek lazım. İşe önce içeriyi inşa ederek başlamalı. İktidarı-muhalefeti, meclis içi-meclis dışı, Alevi’si-Sünni’si, Türk'ü-Kürt'ü, sağcısı-solcusu, milliyetçisi-şeriatçısı, STK'lar, tarikat ve cemaatlerle bir araya gelinerek topyekûn seferberlik ilan edilmeli. Öncelikli olarak bizim ülkemizde emelleri olanların gerçek niyetini içimizde yaşayan muhaliflere anlatıp onları ikna ederek işe başlamak lazım. Ülke içinde fikir birliğini sağladıktan sonra ülkenin durumunu ve haklılığımızı yurt dışına anlatmak  için her kesime vazife vermeli. Hangi kesimin hangi ülke ile arası iyiyse haklılığımızı anlatmak için o ülkeye gitmeli, oralardaki platformlarda durumu anlatmak için vicdani sorumluluk çerçevesinde fahri bir görev üstlenmeli. Her kesim bu meseleyi milli bir mesele olarak ele almalı, taşın altına elini koymalı. Zira mevzubahis olan ülke ise gerisi teferruat demeli.

Milli bir seferberlik ilan edilmeli. “Bu iş hükümetin görevi, ne halin varsa gör” denmemeli. Çünkü memleket elden giderse sadece hükümet enkazın altında kalmayacak, her birlikte kalacağız. Bunun için içimizdeki ayrılıkları buzdolabına kaldırmanın tam zamanı. Kimin gücü neye yetiyorsa inisiyatif almalı. “Biz çalışırsak kaymağı hükümet yer” denirse herkesin şunu bilmesi lazım ki bu millet eldeki olanlardan samimi bulduklarına samimiyetleri oranında oy veriyor. Herkesin çalışmasını bu halk sandıkta değerlendirir. Sandıktan çıkarmasını da bilir, sandığa gömmesini de. Bugün vezir yaptığını yarın rezil, bugün yüzüne bakmadığını yarın baş tacı yapar. Öncelikle tarafların bu milletin basiret ve ferasetine inanması lazım. İnandığının arkasına ölümüne gider.

Muhalefeti ve muhalif düşünenleri bir potada eritme görevi öncelikli olarak hükümetin görevidir. 15 Temmuz'daki birlikteliği yeniden sağlamalıdır. Muhalefete ve farklı kesimleri dinlemeli, onlara güven vermelidir. Bu da yönetimde yaptığı hatalar varsa öncelikli olarak bunları masaya yatırmalı. Biz şurada, şu şekilde, şundan dolayı hata yaptık diyen bir rapor hazırlamalı, bunu kamuoyuna açıklamalı. Muhalefet de bu yapılan öz eleştiriye mal bulmuş mağribi gibi atlamamalı, hükümetin uzattığı bu ele zeytin dalı ile karşılık vermelidir.

Tüm ayrılık ve farklı düşünmelere rağmen  içeride birlik, beraberlik ve barış ortamı sağlamadan, yekvücut olmadan bırakın üstünlük sağlamayı, her günümüz dünü aratır hale gelecektir. Yoksa biz bu günleri çok ararız.

Aramızdaki nizaları, hır-gürleri, kayıkçı kavgalarını bir tarafa bırakarak yarınların Türkiye'sini inşa edelim. Dışarıya karşı birlik mesajı verelim. Böyle yaparsak bu ülkenin kaybedeni olmaz. Yoksa hepimiz kaybederiz. Zira aynı gemideyiz. 11.09.2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde