6 Eylül 2017 Çarşamba

"İslam dünyasının o kadar derdi varken..."

Nerede bir konu dert edinilse, bir konu konuşulsa, nerede bir muhabbet ortamı oluşsa, konu hakkında değerlendirme yapılsa, bir yorum yapılsa içimize serpiştirilmiş bazıları, "İslam dünyası kan ağlarken bu konunun yeri mi? Bu konu Müslümanların aslî konusu mu? Bu konu tali bir meseledir, Türkiye'nin daha önemli konuları var, birileri bu tür gündemlerle bizi uğraştırıyor..." diyerek pişmiş aşa su katar. Konuyu sulandırır.

Farklı konu konuşulmasına sıcak bakmayanlar haklı. Zira İslam dünyası kan ağlıyor elbet. Üstelik bugünden yarına biteceğe de benzemiyor. Bir yerdeki kan ve gözyaşı bitmeden diğer tarafta başlıyor. Sağa koysak olmuyor, sola koysak olmuyor. Bağırsak, çağırsak, günlerce konuşsak, yazıp çizsek cürmümüz kadar yer yakıyoruz. Çünkü vatandaş olarak elimiz, kolumuz bağlı, biçareyiz. Ne organizemiz var, ne planımız, ne silahımız, ne de tankımız. Çünkü bizler devlet değiliz. Yapılan katliamlara devletlerin sessiz kaldığı, gücünün yetmediği bir durumda vatandaş ne yapabilir? Eline silah alıp bir başka devletle savaşabilmesi mümkün değildir. Sadece yapabileceği, imkânı olanların yardım yapmak için elini cebine atmasıdır. Elini uzatamasa da zulüm görenlerin acısını içinde hissedebilmesidir. Kendi devletinin yapabileceği bir şey var da devlet harekete geçmiyor, ağırdan alıyorsa devlet yetkililerini harekete geçirmek için yazarak, çizerek, miting yaparak kamuoyu oluşturulabilir. Ötesi ne kaldı? Başka ne yapılabilir?  Sanırım elden başka bir şey de gelmiyor.

Zulüm görenler, öldürülenler ise ellerinden ne geliyorsa yaşam mücadelesi vermek için hayatlarını ortaya koyuyor. Kaçan kaçabiliyor, kaçamayan ya bir kör kurşuna veya bombaya muhatap oluyor, ya da rejimin hapishanelerinde ölüm-kalım mücadelesi veriyor. Dünyaya nizamat verenler akan kanın durmasını istemedikleri müddetçe de maalesef buralardaki işkence devam ediyor. Her gün kan gören, anasını-babasını defneden kişiler onca dert ve sıkıntılarına rağmen yeme-içme, barınma için uğraş veriyor. Yeri geldi mi gülüyor, ağlıyor, isyan ediyor, yiyor, içiyor, evleniyor, çocuğu oluyor, oturup kalkıyor, namaz kılıyor, oruç tutuyor, alışveriş yapıyor.  Çünkü ne olursa olsun hayat devam ediyor ve öyle de olmalıdır.

Durum bu iken içimizde yaşayan, bizimle oturup kalkan, bizimle yiyip içen, muhabbete katılan, yeri geldiği zaman konu hakkında görüş serdeden bazı kişiler “Biz ne işlerle uğraşıyoruz, dünya kan ağlıyor, bu konu da önemli ama şimdi sırası mı” diyerek kendilerine bir rol biçer. Sanırsın ki hiçbir şey yiyip içmiyor, hiçbir konuyu konuşmuyor, varsa yoksa yurtdışında işkence çeken Müslümanların havarisi kesilmiş. Bu tipler ne kadar samimi bilmiyorum, çünkü içlerini yarıp bakma imkanımız yok. Farz edelim ki hepsi samimi. Böyle konuşmanın, ortamı germenin kime ne faydası var? Bu arkadaşlarca önemli olmayan o kişi için çok önemli olabilir. Farklı konuyu gündemine alanlar acaba İslam dünyasını hiç mi dert edinmiyor? Tüm yük sadece bu arkadaşların sırtında mı? Gerçekten anlamak için soruyorum. Elbette her birimiz Müslümanların derdi ile dertlenmemiz lazım, onların çektiği sıkıntıları hissetmemiz lazım.

Merakımı gidermek için soruyorum, konuşulan her konunun içerisine “İslam dünyası kan ağlarken…” diye giren bu arkadaşlar herkesten farklı olarak ne yapıyorlar? Hangi inisiyatifi almışlar bugüne kadar? Bu arkadaşlar her konunun içine bu şekilde girmek yerine “Arkadaşlar ele aldığınız konu önemli ama izin verirseniz ben konuyu değiştirip konuyu şu konuya getirmek istiyorum, acizane ben bu konuda şu şu işleri yaptım, halen devam ediyorum…” deseler kaç kişi karşı çıkar bu üsluba? Kaç kişi bu konu bizim meselemiz değil der.

İslam dünyası olması şart değil, nerede bir kan akıyorsa Müslüman’ın o zulmü sona erdirmesi için gücü yetiyorsa eliyle, yoksa diliyle, buna da gücüyle kalbiyle buğzetsin. Bu da imanın en zayıf noktasıdır. 06/09/2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder