Ana içeriğe atla

Bu Hareket Kimin Emrinde?

Sürekli kendi kurduğu televizyonlarda arzı endam eden bir kişi var. Hem siyasetçi, hem tarikat lideri, hem iş adamı, hem de medya patronu. Dergi, gazete ve televizyonları var. Kendisi Yüksek İslam Enstitüsünü bitirmiş. Yüksek lisans ve doktorasını Türkî Cumhuriyetlerinden birinde yapmış, kullandığı Prof'luk unvanının aslı astarı olmadığı konusunda görsel ve yazılı basında zaman zaman haber konusu olur.

ABD menşeli Amerikan Biyografi Enstitüsü tarafından sekiz defa ödül verilen bu kişi kurduğu siyasi parti ile her seçime de katılır. Vaatlerine hiçbir siyasi yetişemez. Uçuk-kaçık vaatlerine rağmen girdiği her seçimde binde dokuz oydan fazla oy alamamasına rağmen her seçime de katılır. 

Kurban Bayramı öncesi 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla kendi televizyonunda canlı yayımlanan bir programları gözüme çarptı. Program baştan sonra siyasal İslam'ı eleştirme üzerine kurulmuş, siyasal İslam'ın temsilcisi olarak bilinen Necmettin Erbakan'ı yerden yere vuruyorlardı. Erbakan'a partisini kimlerin kurdurduğunu anlattı durdu kendisine hukukçu diyen biri. Birkaç tane de kariyer yapmış, Prof'luk unvanı almış konuşmacı vardı. Baştan sonra iş gelip dayanıyor kendi liderlerini övmeye. Erbakan, Özal, Erdoğan kim varsa hepsi nasibini aldı bu konuşmada. 

Övgüyü hak edenlerin başında Atatürk vardı. Bir de kendisi. Dinlediğim bölümde liderlerini yere göğe sığdıramadı önünde unvanı yazılı olan kişiler. Vıcık vıcık yağ çektiler durmadan.

İş adamı, sanayici, medya patronu, ilahiyatçı, tarikat lideri ve bir siyasi partinin başkanlığını yapan bu zat 2015 yılında yaptığı bir açıklamada Atatürk'ün 'seyyit' olduğunu iddia etmiş, onun soyunu Hasan ve Hüseyin'e dayandırmıştır.

Edindiği serveti nasıl elde etti, ailesi mi çok zengindi, birileri tarafından maddi olarak destekleniyor mu bilmiyorum. Uçuk-kaçık fikirlerine ve sataştığı kesime bakarak bu adamı kim besliyor, kimin emrinde, amacı nedir diye düşünmeden edemiyorum. 

Sahi bu adamı, sayısı fazla olmayan bu camiayı tanıdınız ise gerçekten bu adamın amacı nedir? Kime hizmet ediyor? Biliyorsanız beni sevindirirsiniz.  05/09/2017


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde