Ana içeriğe atla

Sosyal medyada fazla beğeni-yorum almanın altın kuralları

Sosyal medya podyuma çıkmak gibidir, podyuma çıkmak her kişinin harcı değildir. Buraya çıkan doğal olarak beğeni-yorum-alkış bekler. Bu âlemde bir paylaşım yaptığında epey bir beğeni alıyorsan sen bu işi biliyor, oyunu kurallarına göre oynuyorsun demektir. Şayet bu âlemde yeterince beğeni almazsan ya girip terlemeyeceksin, ya da oyunu kurallarına göre oynayacaksın. Yok, benim beğeni-yorum gibi bir beklentim ve derdim yok diyorsanız işleri kesat olan esnafın müşteri yerine sinek avladığı gibi yalnızlığa devam derim. Meraklısı için bu âlemin altın kurallarından bahsetmek istiyorum:

1.Öncelikle sosyal medyada sadece göze hitap eden görselliğe yer vereceksiniz. (Aynı anda yüzden aşağıya beğeni almazsınız. “Maşallah aynı duruyorsun, hiç değişmemişsin, daha gençsiniz…” gibi yorumlar gelir. Bil ki bunlar iltifattır, gerçekliği ifade etmez. Yine de sen bu yorum ve beğenileri gördükçe sevincin tavan yapar. Ben buna kaporta derim. Bizde kaporta önemlidir biliyorsunuz. Bir arabaya bakarken ilk önce kaportası düzgün mü diye bakar, ardından kaportacıya gösteririz. Kaporta sağlamsa o araba iyidir.)
2.Bu âlemde uzun yazılarla kimseyi boğmayacaksın, kimseyi yola getirmeye çalışmayacaksın. (Belki sen, yunmuş-yıkanmış ak kaşık olabilirsin ama bir defa biz yıkanmaya bile gerek kalmadan kendimizi  tertemiz hissediyoruz belki. Ayrıca biz bu âleme dinlenmek için giriyoruz. Sonra hayatta en zor şey nedir dersen, bil ki okumak derim. Biz okulu okurken sınıf geçmek için zoraki olarak kitap okuduk. Sınavlıktı hepsi bunun. Hatta çoğu zaman kitabın kalınlığını görünce bir başkasının notları olan fotokopiye yöneldik, daha az okuyalım diye. Okul bitti. Biz yazıları, kitapları ve fotokopileri bir daha görmeyecek şekilde rafa kaldırdık. Sen uzun yazılarınla bizim karşımıza çıkıyorsun. Bilgin, tecrüben, birikimin senin olsun. Zira biz buraya gündelik hayatın meşgalesinden kurtulup nefeslenmek için geldik. Bir de yazılarınla boğma bizi. Resim ve görselini beğeniyorum zevkle. Çünkü bana bir sorumluluk vermiyor, gözümü yormuyor, sayfanda fazla durmak için oyalanmıyorum. Senin yazınla oyalanınca diğer çiçeklerden bal alamıyorum. Kısa zamanda bu âlemde ne kadar gezinir, ne kadar görsel görürsem kardır.)
3.Hem yazı, hem de görselimle sevenlerimin karşısına çıkarım, diyorsan şöyle kelli-felli bir makam ve mevkin ya da şöhret sahibi olacaksın. (Bu durumda paylaştığın yazının içeriği, uzunluğu çok önemli değil. Aynı anda yüzlerce beğeni alırsın. “Eline sağlık, çok güzel ifade etmişsiniz…” gibi güzel yorumları da fazlasıyla görürsün. Hele bir de yorum yazanlara cevap yazarsan takipçinin keyfine diyecek olmaz. Gece gündüz seni takip eder, bir şeyler yazsa da hemen beğenip yorum yapsam diye.)
4.Etliye-sütlüye dokunmayan, fincancı katırlarını ürkütmeyen sloganvari kısa cümleler paylaşacaksın. (Bu âlemde kimin ne yazdığı, ne yorum yaptığı, kimin hangi kişiyi ve yazı çeşidini beğendiği takip edildiğinden paylaşımların zülf-ü yare dokunmamalı ki takipçilerin seni beğensin. Zira takipçilerinin içinde, “Acaba beğenir ve yorum yaparsam birileri beni kara listeye alır mı endişesini taşıyanlar çıkabilir.)
5.Ben deli-dolu bir adamım, istediğimi paylaşırım, kimseden bir beklentim ve çekincem yok diyorsan, ardında senin görüşlerini takip edip çekinmeden beğenen fanatik bir kitlen olmasına dikkat etmelisin. (Bu ülke zıddıyla kaim olduğuna göre mutlaka savunanların olacaktır. İktidarı savunursan hem bir yerlere göz kırpmış olursun, hem de beğeni çıtan biraz yükselmiş olur. İktidara muhalif paylaşım yaparsan bunun da müşterisi vardır.)
6.Doğruya doğru yanlışa yanlış derim. Zira sırtımda yumurta küfesi yok. İktidarın yaptığı iyi şeyi tasvip eder, yanlış olanı tenkit eder, orta yolu tutarım dersen bu sağlıklı bir bakış açısı değildir, bilesin. (Bu şekilde kimseye yaranamazsın. İktidarı övdüğün zaman muhalifler seni görmezden gelir, içinden ‘yalaka’ der. Muhalefeti eleştirdiğin zaman iktidar taraftarları seni görmezden gelir. Onlar da seni ‘nankör’ olarak görür.)
7.Günümüzün geçer akçesi olan konulara girmek istiyorsan aynı anda hem ayet, hem de hadisi şeriflere yer ver. (Bu durumda sana kimsenin diyeceği olmaz. Zira sadece ayet paylaşsan bu adam ‘hadis inkarcısı, mealci’ diyebilirler. Sadece hadis nakledersen bu adam tüm hadisleri kabul ediyor, ‘hadisçi’ derler. Yazdığın hadislerin tamamını bir kesim ölümüne savunurken diğer kesim bu hadisi nasıl ıskartaya çıkarırım diyerek uğraşır, didinir. Bu yüzden başına bela alma. Zaten bu tartışmaların da faydası olmadı bugüne kadar.)
8.Paylaşımların kendi mahsulün olsun. Herkesi kapsayıcı olsun, uzun olmasın.
9.Paylaşımlarında yediğine ve içtiğine yer ver, fotoğraflarında mutluluk tablosu çiz. Bir de ‘Buyrun dostlar! Beraber olsun’ diye yaz. (Korkma, herkesi çağır. Kimse gelmez. Zaten senin bu yaptığına eskiden şehir teklifi denirdi, şimdilerde bunun adı sanal davet. Yeme ve içmeye bazıları eleştiri getirse de yine de az çıkmaz beğenenin. Bu arada bu tür beğenilerin büyük bir kısmı yediğin ve içtiğinedir, haberin olsun. Ama beğeni, beğenidir yine de.
10.Doğum, hastalık, ameliyat, ölüm, düğün, mezuniyet vb paylaşımlara sık sık yer ver. (Bu tür paylaşımlarında her bir kesimden rekor seviyede tepki alırsın. Yorum da çok olur. Bu tür paylaşımlar çok özeldir, her zaman olmaz dersen aynı görüntüleri, seneyi devriyesinde tekrar paylaşırsın. Gününü unutursan da ‘tarihte bugün’ sayfası sana günü geldiği zaman hatırlatır. Sen o gün tekrar duygulanır veya hüzünlenirsin. Mesela aile fertlerinden biri yıllar önce ölmüşse bunu her yıl paylaş, hatta altına yaz: “Aramızdan ayrılalı şu kadar yıl oldu, acısı hala taptaze” şeklinde. Vefatın 15.yılı da olsa yeniden aynı o günü yaşıyor gibi takipçilerin “Başın sağ olsun” diyerek üç günlük olan taziyeyi böylece yıllara yayarsın.)
11.Makam, mevkice senden yüksek biri ile çekilmiş bir fotoğrafın varsa onu paylaş.
12.Meşhur biri ile sanal arkadaşlığınızın seneyi devriyesini kutla. Bu arada arkadaşını da etiketlemeyi unutma.
13.Dini görüşleri farklı olan ve bir kesim tarafından tu kaka yapılmış kişilerin görüşleri doğru olsa da paylaşımlarında onlara  yer verme. (Bu durumda adamın görüşüne bakmazlar, adamın kendisine bakarlar. Senin söz gider, adamın tartışması başlar. Üstelik seni de o adamın savunucusu ilan ederler. Bu bakış açısı parmağın gösterdiği yere bakmak değil, parmağın kendisine bakmaktır. Biz parmağın kendisine bakmayı severiz.)
14. Sık sık profil resmini değiştir. (Günlük değiştirmek de gına getirir dersen çocukluktan günümüze çekilmiş, albümdeki yerini almış fotoğraflarına yer ver.)

Ben tüm bunları yapamam diyorsan o zaman bu âleme girme, giriyorsan her paylaşılana bak, beğeni-yorum yapmadan, iz bırakmadan çık. Haberin yokmuş gibi davran. Adamın paylaşımını beğenmişsen bunu karşılaşınca söylersin.

Yukarıda yazdıklarımla kimseyi töhmet altında bırakmak istemem, kimse de üzerine alınmasın. Sosyal medyada beğeni-yorum almak isteyen meraklısı varsa benim bir çırpıda aklıma gelenler bunlardır. Katılır veya katılmazsınız. Sizin de ilave edecekleriniz vardır mutlaka. 06/08/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde