Biz içlerini bilmesek de ormanlarda yaşayan hayvanat kendi arasında bir
düzen kurmuş. Her bir hayvanın gücü diğer hayvana kadardır. Yaşamaları ve
karnını doyurmaları bile birbirini yok etme üzerine kurulu. Öyle bir düzen var
ki birine karşı aslan kesilen hayvan diğerine karşı kedi olabiliyor. Biri
diğerinin panzehiri durumunda. Her biri kendi çapında yaşam mücadelesi veriyor,
zayıf da olsa güçlü de olsa her biri durumuna razı.
Çok değil yakın zamana kadar birlikte yaşayan insanoğlunun yaşantısı da
ormanda yaşayan hayvanların durumuna benzerdi. İçine sinse de sinmese de
toplumda yerleşmiş kurallara uyulurdu. Her birimizin özgürlük alanı diğerine
kadardı. Alanımız gücümüz oranındaydı. Devletin koyduğu kanunlara karşı
boynumuz kıldan inceydi, yazılı bir kuralı olmasa da toplumsal adabı muaşeratımız
vardı. Saygıya dayalı bir korkuydu bizdeki. Yapacağımız bir işi "Başkası
ne der, komşular ne der, el âlem ne der," derdik. "Ailemin yüzünü
kara çıkaramam, önümde atam var, daha bana laf düşmez, ben onları çiğneyip
geçemem. Ne olursa olsun onlar benim annem ve babam" der, onlara karşı
çıkmazdık. Büyüklerin yanında edeple durur, söz verilmeyince konuşmazdık, bize
sorulursa kırmadan, dökmeden cevap verirdik. Haksız bile olsa öğretmene sahip
çıkardık, namaza gitmesek de imamımıza sahip çıkar, onu korur ve gözetirdik. Devlet
dairesine giderken üstümüze başımıza dikkat eder, oradaki memura saygıda kusur
etmezdik. Polisi ve askeri görünce suçlu olmasak da çekinirdik. Hangi öğretmen
iyi veya kötü değerlendirmesinde bulunmazdık. Giyim ve kuşamımızda bile
toplumun değer yargılarını gözetirdik. Muayene için doktorun karşısına
çıktığımızda acılar içinde kıvranır olsak da heyecana kapılır, ama saygıyı
elden bırakmazdık. Kolay kolay "Doktor bey, rahatsızlığım ne" diye
soramazdık. Dışarıda bizi bekleyen doktor ne dedi diye sorduğunda bilmem şu
reçeteyi yazdı derdik. Kaymakam, vali vs devlet adına iş yapanların bir
ağırlığı vardı yanımızda.
Örnekleri çoğaltabiliriz. Yukarıdaki yazdıklarımın doğruluğu iddiasında
değilim. Özellikle devlet dairesine gittiğimizde hakaretin, küçümsemenin
alasını gördük çoğu zaman. Kolay kolay derdimizi anlatamadık. Ayıplanırız
düşüncesiyle duygu ve düşüncelerimizi bastırdık. Toplum ayıplar diye yapmak
istediğimiz makul olanları bile yapamadık. Geçmişte yapılan muamelelerin çoğu
kişiliğimizi zedeleyen, öz güvenimizi yok eden davranışlardı. Çoğu zaman da
eleştiri konusu yaparım geçmiş değer yargılarımızı, görgü kurallarını.
Günümüzde ise yukarıda verdiğim örneklerin tersi bir durum yaşıyoruz.
“Özgür bir bireyim, bana kim karışır, anam ve babamın bana müdahalesi bir yere
kadardır, öğretmen de kim oluyor, doktor ve memurun vergisini ben veriyorum,
onlar ve diğer kamu adına çalışanlar benim işimi yapmakla yükümlüler, çocuğum
ne yaparsa yapsın öğretmen çocuğuma ters bile bakamaz, sınıfta bırakamaz, düşük
not veremez. Dışarıda istediğim gibi giyinir, istediğim gibi hareket ederim.
Eşim ne karışır, ben de bir bireyim. Polis ve askerden niye çekineyim, başbakan
da kim oluyor, hayır vali ne karışır, falan hoca haddi aştı, kendini ne
sanıyor, ben İslam’ı ondan daha iyi bilirim…” gibi sözleri söyleyerek
doğru-yanlış, savunulur veya savunulamaz geçmiş ne kadar müktesebatımız varsa
tersine çevirdik bugün.
Geçmiş muamelelerin çoğu öz güvenimizi yok ediyor, bizi sindiriyordu. Şimdi
ise “Hak arıyorum, ben öz güven sahibiyim" diye yaptıklarımız ise çoğu
zaman hadsizlik, bir sınır tanımamazlıktır. Nedense edepsizliği öz güven olarak
görmeye başladık. İyi mi yaptık? Maalesef iyi yapmadık. Geçmiş muameleler de
iyi değildi, şimdikilerde. İfrat ve tefrit hali her ikisi de. Ortasını
bulamadık bir türlü. Yine de bir tercih yapalım dersek geçmiş muameleler
sıkıcı, baskıcı olsa da, öz güvenimizi yok etse de bir denetim vardı, bir
çekinme vardı. İyi-kötü bir düzen ve ahenk vardı. Tıpkı ormandaki hayvanlar
arasında olan düzen gibi. Şimdi kimsenin kimseye karışamadığı bir dönemi
yaşıyoruz. Herkes kendini dünyanın merkezine koyuyor. Dünya ve içindekiler
kendisine hizmet için yaratılmış sanıyor. Bugün herkese sorumluluk yüklenmiş
ama yetkisi alınmış, etkisiz eleman durumundayız.
Geçmişe dönelim, geçmiş daha iyiydi demiyorum. Zaten dönüş mümkün değil.
Ama bugünkü gidişatımız da pek hayra alamet değil. Önce bunu bilelim. Günümüzde
geçmiş ve günümüzün ortasını bulmaya çalışalım. Zira panzehirimiz budur. Yoksa
bu gidişle kimsenin kimseden çekinmediği bu dönem eskiyi mumla aratacağa
benziyor. 10/08/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder