Ana içeriğe atla

Bir rehberime sahip çıkamadım!..

Değerli dostlar! Size sizin için mutlu bir haberim var. Telefonumdaki yankılanmayı çözmek için servisin tavsiyesi üzerine bilgisayarıma telefonumun yedeğini aldıktan sonra fabrika ayarlarına döndüm. Ardından yedeklemeyi geri yükleyeyim diye bilgisayarın başına oturdum. Gördüğüm kadarıyla rehber yok orta yerde.

Anlayacağınız rehberini kaybedenlerin kervanına ben de katıldım. Demek ki bu iş, “Nasıl kaybederler” demeye gelmiyormuş. Bazı fanilerin başına gelen benim de başıma geldi. Bu vesileyle bende bir üzüntü meydana gelirken sizde bir mutluluk hakim olmalı. Böylece telefonla rahatsız edilmekten kurtuldunuz. Aslında en garantili iş, herhangi bir yere yüklemeye güvenmekten ziyade bir akrabamın yaptığı gibi ‘Telefondaki numaraların hepsini önce bir ajandaya kaydedip ardından telefonu sıfırladıktan sonra yeniden ajandadan tek tek yazmakmış.’ Bu da benim kulağıma küpe olsun.

Şimdi sizden istediğim, numaranızı bana vermek istiyorsanız: (ki tavsiye etmem)

·         Numaram sizde kayıtlı ise telefonuma mesaj veya whatsapp yoluyla adınızı ve soyadınızı yazarak boş da olsa bir mesaj göndermek.
·         Bu paylaşımı görünce umarım ‘beğen’ butonuna basarak beğenme yoluna gitmezsiniz. (Oh olsun şeklinde anlarım.)
·         ‘Muhteşem’ butonuna basarsanız “Bu vesileyle zıt-pırt aramasından kurtulduk” şeklinde anlarım.
·         Hahaha’ kısmını işaretlerseniz benim başıma gelene gülüyor, derim. Hiç tavsiye etmem, “Gülme komşuna gelir başına!”
·         İnanılmaz’ butonuna basarsanız, abartılacak bir şey yok, herkesin başına gelir.
·         Üzgün’ olduğunu göstermeye kalkma! Şunun şurasında ölüm yok. Bir rehberi kaybettim, o kadar…
·         ‘Kızgın’ olduğunu gösterme!. Yüksek makamlarda gözü var, daha rehberine sahip çıkamıyor, şeklinde anlarım.
·         Yorum yazmana gerek yok. “Beter olsun!” şeklinde anlarım. Hele “Google Drive yükleseydin, Gmail’e yedekleseydin vb yol gösterme ne olur. Bu şu anda nasihate, tavsiyeye, yol göstermeye değil, eşekten düşene ihtiyacım var.

Durum bundan ibaret. Yapacağın belli. Düğün-bayram vb vesileyle görüşürüm diyorsan numaranı lütfen gönder. Yok benim için bu fırsat bir fırsattır, kurtuldum diye düşünürsen bil ki aynısını ben de düşünürüm. Hiç olmazsa telefonumdaki adını-sanını unuttuğum, kim olduğunu bilmediğim kişiler temizlenmiş olacak.

Şunun şurasında rehberini kaybetmişsin, yazıyı bu kadar uzatacak ne vardı derseniz biliniz ki ben sizin gibi kelamı kibar değilim. Uzatmak benim işim. Ayrıca, bir karşılaştığımızda “Niye aramıyorsun” dersen mazeretimi bilesin, isterim.

Numaranızı göndermezseniz olur ya bir gün düşer şaşar beni arama yoluna giderseniz sizi “Kimsin” şeklinde karşılayacağım. 

Hiçbir butona basmam, yorum da yazmam, numarayı da göndermem, sizi yok kabul ederim diyorsanız, işte en acısı da budur, bilesiniz.

Tüm bu yazdıklarım sosyal medyaya girip çıkan, göz atanlara. Ya bu aleme girmeyenlere ne diyeyim. Ben onlara nasıl ulaşacağım? Burası muamma şimdi? 07/08/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde