Ana içeriğe atla

Kurum Kartı

Kurum kartım geldi. Dün verildi elime, cüzdanımın arasına koydum. Ne işe yarar, ne yapılır bilmem. Yine de merak ettim bu cebimdeki altın rengine benzeyen kimliği.

Bu kimlik bana verilir de ben bunu yazı konusu edip paylaşmam mı? Sonra cebimde kim görecek? Çatlarım yoksa!

Kurum kartını aldıktan sonra nasıl alınır, ne şekilde alınır bilmem ama inşallah 'Sarı Basın Kartı'nı da almaya sıra gelir.

Sarı basın kartı 5953 Sayılı Basın İş Kanununa göre veriliyormuş. Bu, bağlı ve sorumlu olduğum 657,1739, 5018 vb Kanunların yanında 5953 Sayılı Kanuna da tabi olacağım demektir, şayet aldığım takdirde. Bir yığın avantajı da varmış. Hem kendim hem de meraklıları için değinmek istiyorum burada. (Parantez içi yazılar kendi değerlendirmem)

BASIN KARTININ AVANTAJLARI NELERDİR? (www.karar.com’dan alıntı)
Basın Kartı sahibi olmak bir hayli zor olsa da, bu hakkın kazanılması ardından bazı avantajlara sahip olabilmektedir. Bu avantajları şu şekilde sıralayabiliriz.
Devlet tarafından tanınmış resmi bir gazeteci olmak. (Suç işlersem -ki kuvvetle muhtemeldir-  “Basın özgürlüğüne darbe vuruldu” diyeceğim savunmamda.)
Devlet protokolü ile ilgili haberleri takip edebilme. (Tam benim işim)
Uluslararası haberleri takip edebilme özgürlüğü. (Öncelikle yol-yordam, dil bilmek lazım
Sürekli basın kartı alabilme hakkı. (Oldu olacak bu da olsun, nasıl olacaksa)
Belediye, köy,özel idare vb kuruluşların ulaşım hizmetlerinden bedelsiz faydalanabilme. (65 yaşını doldurmuş olanlar gibi olacağım, in-bin benim işim.)
Kamuya ait müze, stadyum, galeri ve sergilere bedelsiz girebilme. (Bir bedavacı geldi diyecekler görevliler)
Kanunca veya idarece gizliliği şartı konulmayan toplantılara dahil olabilme hakkı. (Her an bulunduğunuz yerde sizi izlemek için bu kamber gelebilir.)
Resmi törenlerde mesleki kolaylılık sağlayan avantajlara sahip olmak. (Ordu Belediye Başkanı beni festivale almasında göreyim.)
Kartın ibrazı durumunda PTT Genel Müdürlüğü işlemlerinde kolaylık. (Evden taşınırsam eşyayı PTT’ye ihale ederim herhalde)
Kartın ibrazı durumunda TCDD hizmetlerinden indirimli faydalanabilmek. (Hızlı trenlerle yolculuk pek de hoş olur)
Emniyet Genel Müdürlüğü’nce düzenlenecek basın trafik kartına sahip olabilme. Bu trafik kartı vasıtasıyla bazı geçiş üstünlüklerine ve park etme ve duraklama ayrıcalıklarına sahip olmak. (Öncelikle adam gibi park etmeyi öğrenmem lazım.)
Silah ruhsatı alımında sağlanacak kolaylıklardan faydalanmak. (Silah talimi gerek bu iş için)
5510 sayılı kanun gereğince hizmet süresi zammından faydalanmak. ( Zamdan geçtim, tesellisi bile yok)
Hizmet damgalı pasaport uygulamasından faydalanmak. (Zor! Daha bir pasaportum bile yok)
BYEGM’nin son çalışmaları ardından ise bazı özel kuruluşlarda da basın kartı indirimleri hakkı elde edilmiştir. (Bu özel kuruluşlar fiyatı yüksek gösterip indirimle normal satış yapmasın.)
27/07/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde