Garibimin üzerine anayasa kitapçığı fırlatıldı, partisinden
bir grubun ihanetine uğradı, partisi bölündü, hasta diye hastaneye yatırıldı,
ülke onun zamanında en büyük ekonomik krizlerden birini gördü, iflas etmiş
ekonomiyi düzeltmesi için dışarıdan ekonomi bakanı ithal etti. Yılmadı hasta
haliyle mitinglere katıldı. Türkiye asansörlü seçim otobüsleriyle onun
sayesinde tanıştı.
Tüm
bunlar yetmediği gibi bir de başbakanlığını yaptığı Cumhuriyet hükümeti
zamanında başörtülü biri türbanıyla Meclise girip yemin etmeye kalktı. Acı ve
ihanetlerin her türlüsünü görmüş biri olarak devlete bir başkaldırı olan bu
durum onu can evinden vurdu. Ama yıkılmadı. Hemen o yaşında, hasta haliyle
yerinden fırladığı gibi kendisini kürsüde buldu. Elini masaya vurarak
"Burası devlete meydan okunacak yer değildir...Bu kadına haddini
bildirin" diyerek rejimin bekçisi olduğunu gösterdi. Ardından adına seçilmiş
ve milletin vekili denen atanmış güruh ellerini masalara vurarak, slogan
atarak, protesto ederek Meclise ne şekilde ve nasıl geleceğini bilmeyen kadına
haddini bildirmişlerdi.
Zamanın
sabık başbakanın önderliğinde Cumhuriyet'e, laikliğe, kılık-kıyafet
yönetmeliğine, Meclisin geleneklerine, teamüllerine aykırı bir şekilde hareket
eden bu provokatöre haddi bildirilerek rejim, Cumhuriyet ve laiklik
kurtarılmıştı. Önemli olan da bu idi. Ekonomi çökmüş, kaç tane banka batmış,
döviz fırlamış, enflasyon çift haneli olmuş, iflas edenler daktilo fırlatmış,
gecelik faizler dudak uçuklatır seviyeye çıkmış, hiç önemi yoktu rejimin
bekçileri için.
Sonunda
kendilerini rejimin bekçisi kabul edenler kazandı ve rejime başkaldıran kadın
Meclisten atıldı, vekilliği düşürüldü ve vatandaşlıktan çıkarıldı. Kadın,
anasından doğduğuna doğacağına ve vekil
olduğuna pişman oldu. Bir daha da vekil olmaya cesaret edemedi.
Durum
bu iken duydum ki kadın, Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil etmek üzere Malezya'ya
büyükelçi olarak görevlendirilmiş. Hem de başörtülü bir şekilde. Bu ne perhiz,
bu ne lahana turşusu böyle! 'Had bildirme' böyle mi olur? Buna, adamın
kemiklerini sızlatma denir. İyi ki daha önce öldü. Yoksa kalpten giderdi
doğrusu. Öbür dünyadan gelme imkanı olsa kalkar gelir, kaldığı yerden tek
başına mücadelesini verirdi. Sonra nerede kaldı devletteki süreklilik? Ah
Türkiye’m nereye gidiyorsun böyle? Birileri geçmişte kelle koltukta bunun
mücadelesini versin, ardından gelenler bu işi bir adım öteye götürüp
başörtüsünü kamusal alanın dışında da yasaklayacağı yerde adamlar devlete
meydana okuyan birini devleti temsil makamı olan bir makamla ödüllendirsinler.
Adam kime güvensin? Umduğu dağlara karlar yağdı maalesef. Öldükten
sonra kendisine şefaatçi olacak olan adam hain çıktı, başı dertte. Ülkeyi
bıraktığı adamlar ise düşmanının zihniyetine iadeyi itibar yaptı. Olacak şey
değil hani.
Hiç utanmıyorsanız bari adamı mezarında rahat bırakın. 28/07/2017
** 29/07/2017 günü kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.
** 29/07/2017 günü kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder