Ana içeriğe atla

Kimin lügatında var böyle bir cibilliyetsizlik? *

Türkiye ve dünyada anlık öyle olaylar oluyor ki duyunca insanın akıl ve hafsalası almıyor. Bazı olaylar vardır ki "Bu kadar da olmaz" dedirten cinsten. Sakarya'da meydana gelen tecavüz ve vahşi cinayeti okumuş olmalısınız. Aynı iş yerinde çalışan iki kişi, birlikte çalıştıkları Suriyeli mesai arkadaşlarının evine zorla girip hamile eşi ve 10 aylık çocuğunu ormanlık alana kaçırdıktan sonra önce tecavüz, ardından taşla başlarını ezmek suretiyle hunharca katletmişler. Güya iş yerinde 'kim daha çok çalışıyor' diye tartışmışlar. Kocasına kızıp hıncını eşinden ve çocuğundan çıkarıyorlar. Üstelik biri de kapı komşusu. Allah kimseye böyle komşu, böyle iş arkadaşı vermesin, eş ve evlat acısı çeken Suriyeli mülteciye  sabır versin, her daim onun yardımcısı olsun. 

Savaşların bile bir hukuku olur; kadına, kıza, yaşlıya, engelliye dokunulmaz şeklinde. Bu sapık cani sürüsü ise komşusunun namusunu koruyacağı yerde onun haremine göz dikmiş. Güya iz bırakmayacaklar, ardından öldürüyorlar. Haydi hamile, doğum yapacak demediler, nefislerinin esiri oldular, on aylık sabiden ne isterler? Aslında bu sahne bizim yabancımız değil. Yeşilçam filmlerine benziyor. Bizim eski filmlerimizin çoğunda genellikle tecavüz sahnesi vardır. Güya başroldeki oyuncudan öç alacaklar ve onu çıldırtacaklar. Yabancı filmlerde yoktur böyle sahneler. Onlar hırsızlık yapmak için bir eve geldiklerinde evdekileri otomatik silahla tarar, hırsızlığını yapar, çeker gider. Bizde ise filmlerimizde bir eve hırsızlık için bile gelinmişse ve o evin kadını veya kızı varsa rol gereği ağızlarının suyunu akıta akıta önce kadına ve kıza tecavüz edilir, sonra öldürülür, ardından evi soyup giderler. Güya temiz iş yaptıklarını sanırlar. Sonunda başroldeki oyuncu gerçeği öğrenir ve hepsini adalete bile teslim etmeden kendisi öldürür. Demek ki bu tür filmleri izleye izleye bilinçaltımıza iyice yerleşmiş bizim. Niyetim eski Türk filmleri değildi ama nedense aklıma geldi. O filmlerin senaryosunu yazanlar öyle zannediyorum bir misyon gereği bunu yaptılar diye düşünüyorum. Bu suçta onların da payı vardır. Şimdi de ekileni biçiyoruz. Filmlerdeki rol gereği olanları gerçek hayatın içinden yaşatıyoruz gücü ve kuvveti olmayan masumlara, bize sığınanlara.  

Türk filmlerinde konu darlığı çekercesine oynana oynana aşina olduğumuz bu tür sahnelerin ne Türk'ün töresinde, ne dinimizde, ne değerlerimizde, ne de insanlıkta yeri vardır. Bu millet her türlü suçu bir yere kadar makul görebilir, insandır çiğ süt emmiştir der ama bu millet tacizciye, tecavüzcüye asla prim vermez. Bir başkasının evli eşine el sürmez, evleneceği eşi ile resmi nikah yaptırdıktan sonra belki olmaz diyerek dini nikah da kıydırır. Tecavüzcüyü ise linç etmeye çalışır, edemese içeride şişletme yoluna gider. Hiçbirini yapamasa bu tür ırz düşmanlarını arasında barındırmaz. İçimizdeki bu beyinsizler kimin geçerken aramıza bıraktıklarıdır, kim bilir?

Kavgayı kocasıyla yapıyorlar, ceremesini eşine ve çocuğuna çektiriyorlar. Kimin lügatında var böyle bir cibilliyetsizlik? Bu nasıl iş böyle ya? Nasıl mide bunlardaki? Kimin eseri bunlar? Acılı baba, ölümü kabullenmiş; “Akrabalar duymasın, trafik kazasında öldüler, tecavüzden bahsetmeyin, Türkiye'ye leke gelmesin” diyor. Allah bu şekil bir acıyla kimseyi imtihan etmesin.

İki sapık ve cani yaptıklarına güya pişmanlık duymuşlar, aynı pişmanlığı Suriye düşmanlığını körükleyenler de duydu mu acaba? 08/07/2017

* 10/07/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde