Ana içeriğe atla

Diyanet böyle olmalı hep **

Eskiden ülke yıkılsa, din elden gitse Diyanetin sesi çıkmaz, kendi dünyasında iş ve işlemlerini yapmaya çalışırdı. Hutbeleri eme yaramaz, uyutan cinstendi. Sadra şifa olmazdı. Dışarının dünyası ile caminin dünyası farklıydı. Ya şimdi?

15 Temmuz gecesi camilerde okutmaya başladığı salaları ses getirdi. Bir konu hakkında Başkanı hemen demeç ve beyanat verdi. Hiç olmadığı kadar Diyanet İşleri Başkanlığı son yıllarda hem kendi hem de Türkiye gündemindeki konular ve sorunlarla ilgili inisiyatif almaya başladı. Özellikle hazırladığı cuma hutbeleri gündemi takip ederek dinin bu konulara nasıl baktığını, vatandaşın ne şekil bakması gerektiğiyle ilgili doyurucu bilgiler vermeye başladı. Hiç gündemden haberi olmayan bir vatandaş bile dinlediği hutbeyle ülke gündemi hakkında bilgi sahibi olabiliyor şimdi. Hutbelerimiz hayatın içinden olduğu için vatandaş nezdinde hutbeler gündem oluyor artık. İnsanların yanına vardığın zaman milletin hutbe üzerine konuştuğunu görebiliyoruz. 

Son günlerde malumunuz içimizde mülteci olarak bulunan Suriyeliler üzerine "istemezük" furyası başladı. Bir yerlerde meydana gelen bireysel meseleler sanki tüm Türkiye'nin meselesiymiş gibi önümüze konarak algılar oluşturulmaya başlandı. Yalan-yanlış bilgiler sosyal medyada servis edilmeye başlandı. Bu konuda devlet yetkilileri yatıştırıcı açıklamalar yaptı. Bu ahval üzere caminin yolunu tuttuk bugün. Hutbenin konusu Muhacir ve Ensar kardeşliği üzerine idi. İçimizdeki mültecilere ne şekil davranmamız gerektiğiyle ilgili tarihten bu güne örnekler verdi. Tüm cemaat can kulağıyla hutbeyi dinledi. Uyuyan da yoktu hiç. Dinledikçe içimiz açıldı. Gündeme cuk oturmuştu anlayacağınız. 

Din dediğimiz böyle bir şeydi aslında. Hayata dair bir şeyleri varsa o din yaşanılabilir bir dindir. Din, insanın her alanına hitap eder; siyasi, ekonomik, ahlaki, sosyal her alanda sözü olursa o din dindir aslında. Diyanet de böyle düşündüğü için gündemle ilgili konuyu gündemine alarak hutbe konusu yapmış. Helal olsun Diyanete. Başkanı nezdinde Diyanet camiasını tebrik etmek lazım. 

Vizyon ve üstlendiği misyonu ile Diyanet ağırlığını her geçen gün daha da hissettirmeye başladı. Böyle bir Diyanete köstek olmaktan ziyade destek olunmalıdır. Umarım bu başarısı kişisel değildir. Diyanet bugün üstlendiği misyonuyla iyice profesyonelleşir, kurumsal bir kimlik kazanır. Bundan sonra da ses getirmeye devam eder.  07/07/2017

** 12/07/2017 tarihinde kahta söz' de yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde