Normal
zamanlarda çoğumuz, "Yaratılanı severiz yaratılandan ötürü" desek de
hayatın akışı içerisinde insanlara bu gözlükle bakmıyoruz. Gördüğümüz, birlikte
çalıştığımız insanı tanıma ve araştırma yoluna gideriz çoğu zaman. Bu da
doğaldır. Bunun için de o kimseyle daha önce çalışmış, ya da tanıyan insanlara
başvururuz. Kişi hakkında tanıdığımızın verdiği bilgiyle o insan
hakkında bir kanaat sahibi olabiliyoruz. Bu yöntem bazen faydalı olabildiği
gibi zararları da beraberinde getirebiliyor. Niçin mi?
Hakkında bilgi
aldığımız kişi ile ilgili olumsuz bilgi verilmişse o kimseye uzun süre belki de
sürekli ön yargılı bakabiliyoruz çalışırken. O kimseye kolay kolay güvenemeyiz,
mesafe koymaya çalışırız. Yıllarca bir ve beraber çalışsak da, hiç kötülüğünü
görmesek de ‘Şimdi yapacak, yarın yapacak, kokusu bir müddet sonra çıkar’
beklentisi içerisine gireriz. Çünkü referansı kötüdür. Ya da bu kişi hakkında
tanıdığımız olumlu kanaat belirtmişse daha tanımadan o kimseye güven duymaya,
her şeyimizi paylaşmaya, kırk yıllık dost gibi görmeye başlarız. Yaptığı olumsuz
bir şey varsa görmemeye, görmezden gelmeye çalışırız. Zira referansı sağlamdır.
Nice sonra
kendisine iyi denilenin kötü, kötü denilenin de iyi olabildiği örnekler vardır.
Böyle durumlar için öz eleştiri yapanlar “Tanımadan ön yargıyla yaklaşmışım…tanıdığım
bana yanlış bilgi vermiştir” dediğini de şahit oluruz. Çünkü insanlar olaylara
hep kendi penceresinden bakıp öyle değerlendirmektedir. Bir insanla ilgili
görüş sorulduğunda o kişiyle ilgili olumlu-olumsuz yönlerin objektif bir
şekilde açıklanması daha uygundur. Adamın kötü olması neye göre, kime göredir.
Çoğu zaman buralarda sübjektif değerlendirmeler yapabiliyoruz.
Değerlendirdiğimiz kişi kötü ise biz ne kadar iyiyiz? Bize göre kötü olan biri
bir başkasına göre iyi olabiliyor. Pekala bize sorulan kişi ile daha önce
olumsuz bir durumumuz olmuş olabilir. Ayrıca anlaşamadığımız bir insanın kötü
olduğu kanaatine nereden varıyoruz? Belki de anlaşamadığımız konuda karşı taraf
haklıdır. Zira biz hepimiz olaylara kendi penceremizden, tek taraflı bakıyoruz.
Bu yüzden çoğu zaman insanları tek
taraflı asıp kesiyoruz.
Aslında
hakkında iyidir veya kötüdür kanaati verilenlerin hepsi ön yargıdır. Bu ön
yargıdan kurtulabildiğimiz oranda insanlarla daha iyi bir diyalog
kurabildiğimiz gibi verimli de çalışabiliriz. İlk çalışacağımız kişileri sıfır
km kabul edersek, insanları çalışarak tanımayı kafamıza koyarsak kolay kolay
yanılmayız. Yöneticilik yaptığım dönemlerde kendisinden koltuğu devraldığım
veya o okulda çalışan yardımcılardan birinin “Hocam, personel hakkında bilgi
vereyim, gelmeden önce haklarında kanaat sahibi olun ki çalışırken
zorlanmayasınız” dediklerinde “Hocam! Teşekkür ederim, izin verirseniz personel
hakkındaki kanaatleriniz sizde kalsın. Ben personelimi çalışarak tanımak
isterim. Zira bu şekilde bazı insanlara hoşgörülü yaklaşıp bazılarına acımasız
olabilirim,” dedim. Bu açıklamamdan sonra ‘Siz bilirsiniz’ diyen de oldu,
cevabımdan hoşnut olmayan da.
Hepimiz kendimizi
mükemmel gördüğümüz için karşı tarafı da hep mükemmel görmek isteriz. Sonra biz
ne kadar mükemmeliz? Halbuki bizim mükemmelliğimiz kendi kanaatimizdir, sübjektiftir.
Karşı tarafı olduğu gibi kabul edip durumu ve kapasitesi oranında ondan
faydalanma yoluna gitsek aslında sorun çözülür. Biz insanlarla çalışmadan önce
çalışacağımız kişilerle ilgili bir ön araştırma yapalım. Ama bu araştırmanın
kesin olmayan bilgiler içerdiğini, yanılma payının olduğunu göz ardı etmeyelim.
İnsanları çalışarak tanıma yoluna gidelim. Zaten Hz Ömer kişiyi tanıma
yollarını açıklarken ‘Komşuluk yapmak, alış veriş yapmak ve yolculuk yapmak’
olarak tavsiye etmektedir. Bizler de bu yollarla o kişiyi tanıma yoluna
gidelim. Sadece başkasından duyumlarla kişi hakkında bilgi sahibi olmak bizi
çoğu zaman yanıltabilir, bu yöntem dedikodu ve iftiraya açıktır. Sahi birini
sorduğumuz tanıdığımız ne kadar iyi? Bence bunu da düşünmek lazımdır.
30/07/2017
Yorumlar
Yorum Gönder