Ana içeriğe atla

Ekranlarda din adına konuşanlar!

Sosyal medya, yazılı ve görsel medya, birden fazla insanın toplandığı yerler din adına konuşanlarla dolu. Önem ve aciliyet durumuna göre zaman zaman gündem değişse de din gündemimiz hiç bitmiyor. Konuşulan konular ısıtılıp ısıtılıp yine önümüze konuyor. Ehil olanı da konuşup yazıp-çiziyor, zırcahil olanı da. Herkes birbirini sapık olarak lanse ediyor. Kimi diğerine daha doğrusu savunduğu fikre saldırıyor, kimi de kendisi veya bağlı bulunduğu grup adına bir sataşma varsa cevap vermek suretiyle sürekli savunmada kalıyor.

Din adına yetkili-yetkisiz, ehil veya değil herkesin konuştuğu dönemleri yaşıyoruz. Bu konuda konuşanların ne kadarı gerçeği bulmak için çabalıyor? Ne kadarı samimi? Allah bilir. Çünkü kalbini yarıp bakma imkanımız yok. Farz edelim ki din adına konuşanların hepsi samimi, bu yüzden eteklerindeki taşı döküyorlar, niyetleri de gerçeğin ortaya çıkması olsun. Din alanında tartışmalı bir konunun işinin ehli ve bu konuda mürekkep yalamış olanlar arasında enine-boyuna tartışılıp vuzuha kavuşturulması gerekmez mi? Bunun yeri mi meydanlarda halkın gözünün önünde insanların kafasını karıştırmak? Kendisini işinin ehli görenler bir konuyu görüşmek için eğer bir araya gelemiyorlarsa bu tiplerin din adına konuşmadan önce biraz iletişim dersi ve ilmi siyaset öğrenmesinde fayda vardır. Yani daha çok ekmek yemeleri gerekir din adına söz söylemeden önce. Bilmelidirler ki bunların anlattığı dinden hayır gelmez. Savundukları görüşler ve anlattıkları din kendilerinin olsun. Çünkü bunlar gerçeği öğrenmekten ziyade karşı tarafı mat etmek için cenge çıkmış görüntüsü veriyorlar. Bu kafa, kafası karışan insanımızı dinden ve dini değerlerden soğutmaktan başka bir işe yaramaz. Eğer amaçları bu ise zaten başarılı oluyorlar demektir, devam etsinler.

Bunların durumu çocuklarının gözünün önünde durmadan tartışan ve kavga eden anne ve babanın durumuna benzer. Bu tür kavgalardan aile büyük yara alır, aile parçalanmaya gider, çocuklar da sağlıklı yetişmemiş olurlar. Ekranlardaki din adına söz söyleyenlerin durumunu ben aile kavgalarına benzetiyorum. Nasıl ki aile kavgaları aileyi bir arada tutmuyorsa ekran kavgaları da farklı fikirdeki insanları birleştiremez. Din adına söz söyleyenlerin iyi bir dini bilgiye sahip olmasından önce muhatabına saygılı olmayı, onu ön yargısız dinlemeyi, hakaret etmemeyi bilmesi gerekir. Yani önce edep öğrenmelidir. Bunu yapamayacak olan lütfen din adına bir şey söylemesin. Öncelikle kendini düzeltmesinde fayda vardır. Onun bu topluma din adına verebileceği bir şey yoktur. Konuşacağı konunun yerini, zamanını seçemeyen, konuştuğu konunun, yaptığı ithamın kimleri üzeceğini, kimleri bıyık altından güldüreceğini hesaba katmayan kişinin de yine din adına konuşmaması lazımdır. Bu tiplere “Allah’tan korkmuyorsunuz, bari kuldan utanın” demek düşer belki de.

Türkiye artık Kütübü Sitte’de geçiyor diye her hadisin savunulması gerektiğini düşünenler ile hadislerin içerisinde şöyle şöyle mevzu hadisler var diyenlerin tartışmasını görmek istemiyor. Bu durumda biri vuruyor, diğeri darbe yememek için kendini savunmaya alıyor. Bu tartışmalar daha ne kadar devam edecektir? Diyanet İşleri Başkanlığı -bu konuda yetkisi var mı yok mu bilmiyorum ama- ne zaman inisiyatif alacaktır? Testi kırılmadan tedbir alınmalıdır. İllaki testinin kırılması mı gerekiyor? Siyasi partilerde bile ekrana çıkacak olan vekil partisinden izin alıyor, gerekirse partisi izin vermiyor. Din alanında niçin böyle bir yola başvurulmaz. Az bir mürekkep yalayan kendisini ekranda alıyor. Vurmak, kırmak, itham etmek, saldırmak ve savunmak prim yapıyor. Nasılsa iki tarafın da fanatik taraftarları var.
Kanaatimce din adına konuşmadan önce usul, adap, yol ve yöntem belirlememizde fayda vardır. Yoksa kaybeden Müslümanlar olacaktır. Ekranlarda din adına söz söylenecekse tarafları aynı anda ekrana çıkarmaktan ziyade muhatapları ayrı ayrı stüdyoya almak daha uygun olacaktır.

Hala bir araya gelip anlaşamıyorsanız anlattığınız din sizin olsun, bize “Koca karı imanı yeter.” Gölge etmeyin lütfen! 30/07/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde