Ana içeriğe atla

Düğün konvoylarından rahatsız olmayanınız var mı içinizde?

Düğünlerde oluşturulan düğün konvoylarından şikayetçi olmayanımız yoktur. Konvoyla beraber hop otururuz, hop kalkarız bir kazaya sebebiyet verilecek diye. Yine de bu alışkanlığımız hız kesmeden devam ediyor. 

İçinizde düğün konvoyuna katılmayanınız yoktur, en azından konvoyu geçerken görmüş ya da siz trafikte iken konvoya yakalanmışsınızdır. Görüntümüz evlere şenlik gerçekten. Güre misin ağlar mısın şeklinde. Ne trafik kuralları söker orada, ne nezaket, ne de centilmenlik. Trafiği birbirine katarız. Konyov birbirinden kopmasın diye ya yavaş yavaş gider, trafiği kilitleriz, ya da ölümüne hızlı giden konvoydan kopmamak için ne ışık tanırız, ne de geçen bir yayayı. Nasıl bir ruh hali ki daha önce trafik kurallarına nizami bir şekilde uyanımız bile konvoylara katıldığı zaman trafik adına ne kadar kural varsa çiğnemeyi mubah olarak görür.

Kimimiz ayıp olmasın diye katılır konvoya, kimimiz de zevkine. Zira bir macera peşindedir. Neler yok ki… Acı fren sesi, bir tempoyla arka arkasına basılan klakson sesi, aracın penceresinden sarkanlar, acil durumlarda kullanılması gereken dörtlü dediğimiz flaşörler, ters yoldan girmeler… hepsi var. Trafiği birbirine katarız,  hiç vicdanımız da sızlamaz. Kime ne bu mutlu günümüzde? Var mı bizi bugün durduracak?

Eskiden düğünler hep Pazar günleri olurdu. Düğünlerin yoğun olarak yapıldığı yaz sezonlarında haftada bir de olsa katlanılırdı bu tür görüntü, risk ve ses kirliliğine. Şimdi pazarlarımız dolu olduğu gibi hafta içi günün ve gecenin  her saatinde düğün var. Eskiden düğün, düğün sahiplerinin evinin önünde yapılır, düğünden sadece mahalli haberdar olurdu. Şimdi ise salon düğünleri çıktı. Düğün sahibinin evi Hanya’da, tuttuğu salon ise Konya’da. Hiç ummadığın cadde ve sokakta bir düğün konvoyu ile karşılaşmamak mümkün değil. Hastan varmış, bir yere acil yetişmen gerekiyormuş, kimsenin umurunda değil. Trafikte herkesi rahatsız eden klakson sesi gelin evine yakın yerde veya oğlan evine yaklaşılırken basılsa en azından “Biz geliyoruz” diye haber veriliyor diyeceğim. Bir uçtan diğer uca basılan klakson sesi “Ne günahım vardı ya Rabbi” dedirtiyor insana. Çoğu da yaktığı dörtlülerle ne tarafa döneceği, şerit değiştirip değiştirmeyeceği bile belli değil. Artık böylelerinin aklı bir karşı havada olduğu için konvoya katılanlar değil, kazara konvoy içine girenler dikkat edecek ne yapacağını.

Hasılı, birkaç kişi düğün yapar, ceremesini sair günde bile çekmeyen yollar ve tüm Konyalılar çeker. İşin garibi bu konuda kim ne yapacağınız da bilmiyor. Düğüne gelen konvoya katılmasa “Bak arabasını kıskandı, yakıttan kaçınıyor” denir. Düğün sahibi, “Arkadaşlar birkaç araba ile kızı alıp gelelim, tüm araçlar katılmasın” dese onu dinleyen olmaz. Haydi düğün sahibinin teklifine riayet edildi diyelim. Düğüne gelenler veya çevreden görenler, “Fazla araç yoktu, demek ki seveni yokmuş, baksana kimse katılmadı” derler. Bizde kimse bu durumdan memnun olmasa da konvoylar bir gövde gösterisidir. Ne kadar araç olursa, “Adamın amma da seveni varmış, baksana hatırı güdülüyor, neredeyse tüm Konya konvoydaki yerini almış, düğün dediğin böyle olur, zenginin düğünü başka…” denmelidir.

Gördüğümüz gibi konvoylarda inisiyatif düğün sahibinin elinde olmuyor. Konvoya katılan araç az olsa da, çok olsa da ağzı olan konuşuyor. Trafiği felç ettiğimiz yanımıza kâr  kalıyor. Rahatsız olduğumuz bu durumla ilgili yetkili kişiler -kimse- büyük kazalara sebebiyet verilmeden önce düğün konvoylarıyla ilgili bir kural yayımlayabilir, trafik denetimlerini sıklaştırabilir, kuralarla uymayan sürücülere ağır cezalar yazılabilir, belediye konvoylarla ilgili bir güzergah belirleyebilir, mahalli görsel ve yazılı medyada hangi güzergahlarda hangi saatte düğün konvoyu geçeceği belirtilebilir. 10/07/2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde