Bir makama, bir mevkiye gelmişsek, bir yerde şöhret
olmuşsak, cemaat veya partimizi bir yerden alıp bir yere gelmişsek yerimizi
sağlamlaştırmak veya hep gül bahçesinde oturmak için ilk işimiz içimizdeki
muhalefeti bir vesileyle sustururuz. Onların bizi eleştirmesine imkan
vermeyiz. Yerinde rahat durmuyorsa bir yolunu bulur, kapının önüne koyarız.
Geri kalanlar da -eşek değiller ya- mesajı aldıkları için bizimle iyi
geçinmenin yoluna bakar, bize olur olmaz taltiflerde bulunur.
İçerideki muhalefeti bu şekilde kestikten ve yerimizi
sağlamlaştırmak sonra dışarıdan gelebilecek eleştirileri de kesmek için bir
icraatın içine gireriz. Kimine iftira diyerek cevap veririz, kimine aba
altından sopa göstererek haddini bildirmeye çalışırız, kimine mavi boncuk
dağıtırız. Adam hala durumdan bir vazife çıkarmamışsa artık sizden günah gider.
O kişiyi makamından, mevkisinden, işinden ve aşından etmek için her yolu bizi
destekleyen adamlarımız vasıtasıyla yaparız/yaptırırız. Ya da bize şirin gözükmek,
bizimle geçinmek zorunda kalan patronu, kraldan daha fazla kralcı kesilerek
emrinde çalıştırdığı insanın biletini keser.
İçeriden ve dışarıdan kendimize karşı yapılan veya yapılma
ihtimali olan eleştirileri kesince/kestirince derin bir oh çekeriz, kendimizi
ve bulunduğumuz yeri şairden uzak bir şekilde garanti altına aldığımızı
düşünürüz. Aslında böyle yapmakla iyi mi yaptık? Asla. Kendimiz için sonun
başlangıcını belirleriz bu şekilde. Kendi elimizle boynumuza ipi geçiririz
farkına varmadan.
Toplum adına bir hizmet ifa ediyorsak içeriden ve dışarıdan
gelebilecek seviyeli eleştirilere açık olmamız gerekir. Biz asıl konuşandan
değil, konuşmayandan korkmalıyız. Nasıl ki havlayan köpek ısırmazsa konuşan da
eleştirmek suretiyle eteğindeki taşları dökmüş olur. Tüm sermayesi budur, başka
da yapacak bir şeyi yoktur. Sana düşen yapılan eleştirilerde gerçeklik yoksa
gerekli yollarla kamuoyunu bilgilendirmektir. Eleştirilerde haklılık payı varsa
kendini düzeltmek suretiyle gerekli tedbiri almaktır. Kendine ve yaptığı işe
güvenenden beklen davranış budur.
Anlatmak istediğim eleştirilere açık olmaktır, şeffaflık
bunu gerektirir. Buna malına güvenme denir. İnsanımız bugün niçin mağaza ve
işletmeleri bırakarak büyük mağazalara yöneldi? Aldığı malı küçük esnafa götürdüğü
zaman esnaf ayıbını kabul etmedi, malı değiştirme yoluna gitmedi. Bu sefer
millet ne yaptı? Büyük mağazalara yöneldi. Çünkü büyük mağazalar, bir özrü
olmasa da malını geri aldı. Zira günümüzde her şeyin bir alternatifi vardır.
Kişiler de işgal ettikleri makam, mevki ve şöhret dolayısıyla alternatifsiz
değildir. Hele buradakilerin etrafına korku saldığını, onların büyüklenip
kibirlendiğini gördüğü zaman yavaş yavaş oradan sıvışır, alternatife doğru
yanaşmaya başlar. Rahat konuşamadığı için karnından konuşmaya, alttan alta
altını oymaya yönelir. Bu da en tehlikeli bir durumdur. 10.09.2017
Sözümüzü Ömer DİNÇER’in 10/07/2017 tarihli Habertürk
gazetesinde çıkan makalesinden bir bölümle bitirelim: “DOĞRU söz acıdır” . İbni Zafer Dostun
eleştirisine iyi niyetle, rakibin eleştirisine ise toleransla yaklaşmakta fayda
vardır. “İbni
Zafer ile başlamıştık,
onunla bitirelim: Hükümetin sertliği
halkı daha önce akıllarından bile geçirmedikleri bir eyleme sürükler.” Bu
yüzden, “Yöneticiler
arasındaki en ihtiyatlı kişi, insan zihninin öngörebileceği her türlü
beklenmedik olaya karşı önceden tedbir alandır.” 10/07/2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder