10 Temmuz 2017 Pazartesi

Asıl kimden korkacaksın?

Bir makama, bir mevkiye gelmişsek, bir yerde şöhret olmuşsak, cemaat veya partimizi bir yerden alıp bir yere gelmişsek yerimizi sağlamlaştırmak veya hep gül bahçesinde oturmak için ilk işimiz içimizdeki muhalefeti  bir vesileyle sustururuz. Onların bizi eleştirmesine imkan vermeyiz. Yerinde rahat durmuyorsa bir yolunu bulur, kapının önüne koyarız. Geri kalanlar da -eşek değiller ya- mesajı aldıkları için bizimle iyi geçinmenin yoluna bakar, bize olur olmaz taltiflerde bulunur. 

İçerideki muhalefeti bu şekilde kestikten ve yerimizi sağlamlaştırmak sonra dışarıdan gelebilecek eleştirileri de kesmek için bir icraatın içine gireriz. Kimine iftira diyerek cevap veririz, kimine aba altından sopa göstererek haddini bildirmeye çalışırız, kimine mavi boncuk dağıtırız. Adam hala durumdan bir vazife çıkarmamışsa artık sizden günah gider. O kişiyi makamından, mevkisinden, işinden ve aşından etmek için her yolu bizi destekleyen adamlarımız vasıtasıyla yaparız/yaptırırız. Ya da bize şirin gözükmek, bizimle geçinmek zorunda kalan patronu, kraldan daha fazla kralcı kesilerek emrinde çalıştırdığı insanın biletini keser.

İçeriden ve dışarıdan kendimize karşı yapılan veya yapılma ihtimali olan eleştirileri kesince/kestirince derin bir oh çekeriz, kendimizi ve bulunduğumuz yeri şairden uzak bir şekilde garanti altına aldığımızı düşünürüz. Aslında böyle yapmakla iyi mi yaptık? Asla. Kendimiz için sonun başlangıcını belirleriz bu şekilde. Kendi elimizle boynumuza ipi geçiririz farkına varmadan.

Toplum adına bir hizmet ifa ediyorsak içeriden ve dışarıdan gelebilecek seviyeli eleştirilere açık olmamız gerekir. Biz asıl konuşandan değil, konuşmayandan korkmalıyız. Nasıl ki havlayan köpek ısırmazsa konuşan da eleştirmek suretiyle eteğindeki taşları dökmüş olur. Tüm sermayesi budur, başka da yapacak bir şeyi yoktur. Sana düşen yapılan eleştirilerde gerçeklik yoksa gerekli yollarla kamuoyunu bilgilendirmektir. Eleştirilerde haklılık payı varsa kendini düzeltmek suretiyle gerekli tedbiri almaktır. Kendine ve yaptığı işe güvenenden beklen davranış budur. 

Anlatmak istediğim eleştirilere açık olmaktır, şeffaflık bunu gerektirir. Buna malına güvenme denir. İnsanımız bugün niçin mağaza ve işletmeleri bırakarak büyük mağazalara yöneldi? Aldığı malı küçük esnafa götürdüğü zaman esnaf ayıbını kabul etmedi, malı değiştirme yoluna gitmedi. Bu sefer millet ne yaptı? Büyük mağazalara yöneldi. Çünkü büyük mağazalar, bir özrü olmasa da malını geri aldı. Zira günümüzde her şeyin bir alternatifi vardır. Kişiler de işgal ettikleri makam, mevki ve şöhret dolayısıyla alternatifsiz değildir. Hele buradakilerin etrafına korku saldığını, onların büyüklenip kibirlendiğini gördüğü zaman yavaş yavaş oradan sıvışır, alternatife doğru yanaşmaya başlar. Rahat konuşamadığı için karnından konuşmaya, alttan alta altını oymaya yönelir. Bu da en tehlikeli bir durumdur. 10.09.2017

Sözümüzü Ömer DİNÇER’in 10/07/2017 tarihli Habertürk gazetesinde çıkan makalesinden bir bölümle bitirelim: “DOĞRU söz acıdır” . İbni Zafer Dostun eleştirisine iyi niyetle, rakibin eleştirisine ise toleransla yaklaşmakta fayda vardır.  İbni Zafer ile başlamıştık, onunla bitirelim: Hükümetin sertliği halkı daha önce akıllarından bile geçirmedikleri bir eyleme sürükler.” Bu yüzden, “Yöneticiler arasındaki en ihtiyatlı kişi, insan zihninin öngörebileceği her türlü beklenmedik olaya karşı önceden tedbir alandır.” 10/07/2017





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder