Ana içeriğe atla

Asıl kimden korkacaksın?

Bir makama, bir mevkiye gelmişsek, bir yerde şöhret olmuşsak, cemaat veya partimizi bir yerden alıp bir yere gelmişsek yerimizi sağlamlaştırmak veya hep gül bahçesinde oturmak için ilk işimiz içimizdeki muhalefeti  bir vesileyle sustururuz. Onların bizi eleştirmesine imkan vermeyiz. Yerinde rahat durmuyorsa bir yolunu bulur, kapının önüne koyarız. Geri kalanlar da -eşek değiller ya- mesajı aldıkları için bizimle iyi geçinmenin yoluna bakar, bize olur olmaz taltiflerde bulunur. 

İçerideki muhalefeti bu şekilde kestikten ve yerimizi sağlamlaştırmak sonra dışarıdan gelebilecek eleştirileri de kesmek için bir icraatın içine gireriz. Kimine iftira diyerek cevap veririz, kimine aba altından sopa göstererek haddini bildirmeye çalışırız, kimine mavi boncuk dağıtırız. Adam hala durumdan bir vazife çıkarmamışsa artık sizden günah gider. O kişiyi makamından, mevkisinden, işinden ve aşından etmek için her yolu bizi destekleyen adamlarımız vasıtasıyla yaparız/yaptırırız. Ya da bize şirin gözükmek, bizimle geçinmek zorunda kalan patronu, kraldan daha fazla kralcı kesilerek emrinde çalıştırdığı insanın biletini keser.

İçeriden ve dışarıdan kendimize karşı yapılan veya yapılma ihtimali olan eleştirileri kesince/kestirince derin bir oh çekeriz, kendimizi ve bulunduğumuz yeri şairden uzak bir şekilde garanti altına aldığımızı düşünürüz. Aslında böyle yapmakla iyi mi yaptık? Asla. Kendimiz için sonun başlangıcını belirleriz bu şekilde. Kendi elimizle boynumuza ipi geçiririz farkına varmadan.

Toplum adına bir hizmet ifa ediyorsak içeriden ve dışarıdan gelebilecek seviyeli eleştirilere açık olmamız gerekir. Biz asıl konuşandan değil, konuşmayandan korkmalıyız. Nasıl ki havlayan köpek ısırmazsa konuşan da eleştirmek suretiyle eteğindeki taşları dökmüş olur. Tüm sermayesi budur, başka da yapacak bir şeyi yoktur. Sana düşen yapılan eleştirilerde gerçeklik yoksa gerekli yollarla kamuoyunu bilgilendirmektir. Eleştirilerde haklılık payı varsa kendini düzeltmek suretiyle gerekli tedbiri almaktır. Kendine ve yaptığı işe güvenenden beklen davranış budur. 

Anlatmak istediğim eleştirilere açık olmaktır, şeffaflık bunu gerektirir. Buna malına güvenme denir. İnsanımız bugün niçin mağaza ve işletmeleri bırakarak büyük mağazalara yöneldi? Aldığı malı küçük esnafa götürdüğü zaman esnaf ayıbını kabul etmedi, malı değiştirme yoluna gitmedi. Bu sefer millet ne yaptı? Büyük mağazalara yöneldi. Çünkü büyük mağazalar, bir özrü olmasa da malını geri aldı. Zira günümüzde her şeyin bir alternatifi vardır. Kişiler de işgal ettikleri makam, mevki ve şöhret dolayısıyla alternatifsiz değildir. Hele buradakilerin etrafına korku saldığını, onların büyüklenip kibirlendiğini gördüğü zaman yavaş yavaş oradan sıvışır, alternatife doğru yanaşmaya başlar. Rahat konuşamadığı için karnından konuşmaya, alttan alta altını oymaya yönelir. Bu da en tehlikeli bir durumdur. 10.09.2017

Sözümüzü Ömer DİNÇER’in 10/07/2017 tarihli Habertürk gazetesinde çıkan makalesinden bir bölümle bitirelim: “DOĞRU söz acıdır” . İbni Zafer Dostun eleştirisine iyi niyetle, rakibin eleştirisine ise toleransla yaklaşmakta fayda vardır.  İbni Zafer ile başlamıştık, onunla bitirelim: Hükümetin sertliği halkı daha önce akıllarından bile geçirmedikleri bir eyleme sürükler.” Bu yüzden, “Yöneticiler arasındaki en ihtiyatlı kişi, insan zihninin öngörebileceği her türlü beklenmedik olaya karşı önceden tedbir alandır.” 10/07/2017





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde