Ana içeriğe atla

15 Temmuz herkesi kucaklamanın adıdır aynı zamanda **

İçimizdeki taşeronların alet olduğu dış odaklı darbe teşebbüsünün seneyi devriyesindeyiz. Geçen yıl bugün ülke bir uçurumdan döndü. Düşman askerlerinin bile yapamayacağı bir gözü dönmüşlük haliyle karşımıza çıkan hain şebekesini bir millet topyekûn bertaraf etti. Verilmiş sadakası varmış ülkenin.

15 Temmuz'un iki yönü vardır; biri kalkışma yapanların içimizden çıkması, milletin üzerine topla, tüfekle gelmeleri; diğeri bunlara karşı bir milletin destansı cevap vermesi; tanka, tüfeğe, uçağa boyun eğmemesi. 249 şehidimize mal oldu bu gece bize. 2193 de yaralımız var. Ölümü göze alanların karşısında hangi bir güç durabilirdi ki. Duramadılar pes ettiler. Kimi kaçtı gitti, kimi kıvırsa da alacağı cezayı bekliyor içeride. Devlet, yıllarca gafletinden içinde biriktirdiği irinlerinden temizleniyor şimdi.

Bir gece içimizdeki sinsi hainler eliyle  bir başkasına peşkeş çekilmekten kurtuldu ülke. Hani direkten döndü denir ya. İşte öyle bir şey bu.  İkinci bir kalkışmaya rağmen meydanları aylarca terk etmedi, geceyi meydanlarda geçirdi. 15 Temmuz ile bu millet ne kadar övünse azdır. 

Bu gece hainler ve bunların arkasındaki ağa babaları, bir milletin devletiyle bütünleşmesini gördü. Başkomutan emretti, millet yerine getirdi. Her şehrin onlarca anısı var anlatacak. Bu gece yaşananlar hem anlatılacak, hem de bu gece bizi can evimizden vurmaya kalkanlar lanetlenecek. Aynı zamanda bir anlık gafletin nelere mal olacağını ve bundan sonra neler yapmamız gerektiğinin  hesabını yapmamız gerekecek.

Devletin kılcal damarlarına girmiş ve devleti ele geçirmiş bu hain şebekesinin başarılı olamamasında ne yaptığını/yapacağını bilen bir Cumhurbaşkanı ve bu milletin topyekûn mücadelesi ve birlikte hareket etmesi var. Bu milletin kahir ekseriyeti birlikte hareket ederek bir sinerji meydana getirdi. Ülkenin en büyük kazancı budur. 15 Temmuz başarısının artarak devam etmesi isteniyorsa oluşan bu birlik ruhunun devam ettirilmesi, kimsenin ötekileştirilmemesi gerekiyor. Suçluyla mücadelede bir arkeologun kazı çalışması gibi bir yöntem izlenmelidir. Unutulmamalı ki içimizde neşvünema bulan bir örgütün 40-50 yıllık bir çalışması var gerimizde. Kaç nesli kendine bende etmiştir? Varın siz düşünün. Bu yapı ile şu ya da bu şekil irtibatlı olanlar yapının bu sinsi yüzünden ne kadar haberdar, ne kadar destek verdi? Bunların iyi irdelenmesi gerekiyor. Sosyal olaylarda bunu kestirip atmak güçtür. Hele içimizde kriptolarının olabileceği düşünülerek her bir birey enine-boyuna iyice tartılmalıdır. Devlet istihbaratıyla bunu yaparken çok gizli yürütmelidir. Suçluyla mücadele edeceğim derken sapla-samanı karıştırmamalıdır. Masum insanları üzmemelidir. Halihazırda halkın bir kesiminde FETÖ, tıpkı Ergenekon ve Balyoz davaları gibi sulandırılmaya gidiyor, algısı oluşmaya başladı. Suçluyla mücadele edeceğiz derken birlik ruhunu bozmamak lazım. Eğer içimizdeki bu birlik ruhu bozulursa inanın 15 Temmuz’da başarılı olamayan FETÖ ve onun dış destekçileri amaçlarına ulaşmış olacaktır. Belki de istedikleri budur. Darbeye bilfiil katılanlar, teşvik edenler, başarılı olamayınca kaçanlar ile sonuna kadar mücadele edilmesinde ve içimizde kripto olanların ve hala FETÖ adına çalışanların tespit edilmesinde büyük yarar vardır.  Kamudan ihraç edilenler içerisinden mağdur olanları tespit etmek için kurulan OHAL komisyonu iyi ve derinlemesine çalışmalıdır. İhraçların içerisinde masum olanlar varsa hemen görevlerine döndürülmelidir. Kuvvetli delil yoksa devletin ileride yüklü tazminatlar ödememesi için yeni bir yol haritası bulunmalıdır. Yargılamaların adil olması için yargı, elinden gelen gayreti göstermelidir. Kamudan ihraç edilenlerin ailesinin ve çocuklarının bir devlet düşmanı olarak yetişmemeleri için devlet gerekli tedbiri almalıdır. Babası ve annesi ihraç olan bir çocuk sağlıklı bir ev ortamında büyüyemez. Bunun için uzmanlardan destek istenmelidir. Devlet bir daha FETÖ vb yapılarla karşılaşmamamız için cemaatlerin şeffaf olması için gerekli tedbiri almalıdır ve cemaatleri denetlemelidir. Devlet bürokrasisini bir cemaate ihale etmemelidir.

Gördüğümüz gibi darbe teşebbüsünün üzerinden bir yıl geçmiş ve devletin yapması gereken çok işi var. Allah bu millete bir daha böyle acılar yaşatmasın. Gözümüzü dört açmamız gerekiyor. 10/07/2017

** 12/07/2017 tarihinde kahta söz' de yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde