Ana içeriğe atla

Evet mi kötü, yoksa hayır mı?

Bugünlerde ağzımızdan çıkan her evet veya hayır birilerince tu kaka yapılıyor. Neredeyse evet/hayır linç edilecek. Hiç olmadığı kadar insanlar evete ve hayıra bu kadar düşman oldular. Kimi ağzını gere gere evet/hayır derken kimi bu iki kelimeyi kullanmaktan kaçınıyor. Çünkü ağzından çıktığı anda dışlanma ve ötekileştirilme durumu söz konusu.

Halbuki hem evet, hem hayır gündelik hayatta kendimize sorulan sorulara kısa yoldan verdiğimiz bir cevaptır. Ne evetsiz yapabiliriz, ne de hayırsız. Çünkü her şey zıddıyla kaimdir. Hayatımızda evete de yer var, hayıra da. Hayatın bir parçası yani. 80'li yıllarda Erkan Yolaç'ın sunduğu bir yarışma program vardı. Yarışmaya katılan, kendisine sorulan sorulara evet/hayır demeden cevap veriyordu aklımda kaldığı kadarıyla. Kendisine güvenen çıkardı ekrana. Erkan Yolaç, yarışmacının ağzından evet/hayır çıkartabilmek için didinir dururdu. Çoğunda da başarılı olurdu. Çünkü yarışmacıların çoğunun ağzından gayri ihtiyari de olsa evet veya hayır çıkardı. Ekranda ve stüdyoda bu programı izleyenler zevkli ve eğlenceli vakitler geçirirdi bu sayede.

Referandum dolayısıyla evetçiler ağızlarına hayırı, hayırcılar da eveti alamaz oldular. Hayatımızı kolaylaştıran , birbirimizle iletişim ve anlaşmayı sağlayan bu iki kısa kelimeyle ne alıp veremediğimiz var? Evet ve hayırsız hayatın bir anlamı olur mu? Ne evetten ne de hayırdan vazgeçebiliriz. Evet hayrın, hayır da evetin panzehiridir.

Evet ve hayırın kendisinde bir sorun yok. Sorun her iki kelimeye bu günlerde yüklediğimiz anlamda. Bırakın insanlar sandıkta ister evet desin, ister hayır. Sandıkta çıkacak olan evet ve hayrın bir sonucu vardır. Biz yine gündelik hayatta bu iki kelimeyi kullanmaya devam edelim. Kimse da farklı anlamlar çıkarmasın. Bizde sap ile samanı karıştırma geleneği çok yaygındır. Sandıktaki evet ve hayırla gündelik hayattaki evet ve hayrı  karıştırmamak lazım. Eğer karışıyor deniyorsa sandıktaki evet ve hayır kelimelerini isterseniz başka bir dil ile ifade edelim. Mesela: Evet yerine yes, hayır yerine no gibi. İngilizce olmasın deniyorsa evet yerine neam, hayır yerine ‘la’ diyelim. Halkımız başka dilden anlamaz deniyorsa gerekirse tercih olarak sandığa  evet için belirlenen beyaz atılabilir, hayır için kırmızı renk. Gerçi o zaman da beyaz ve kırmızıya düşman kesiliriz. Renklere düşmanlık konusunda da garanti veririm.  Pazar günü sandığa gittiğimizde tercih mühründe eğer ‘tercih’ değil de evet yazarsa bak sen o zaman curcunaya. “Vay efendim, niçin evet yazılıyor, bu evetler seçmeni etkilemeye yönelik” serzenişleri de ortaya çıkarsa hiç şaşırmam.

Üzülüyorum ağlanacak halimize. Üzüldüğüm bir başka konu daha var. Adı referandum da olsa siyaset, seçim ve sandıklar aylarımızı ve yıllarımızı almaktadır. İktidarı, muhalefeti, genci, yaşlısı, yetkili ve yetkisizi işi-gücü bırakıp siyasetle yatıp siyasetle kalkıyoruz. Zamanımız boşa gidiyor. Esas görevlerimizi ihmal ediyoruz. Hiçbir ülkede inanın bizim kadar politika insanların ömrünü almaz. Yazımı daha önce ifade ettiğim bir cümle ile bitirmek istiyorum:

Her gün siyaset yapmak, siyaset konuşmak aslında gelişmişlik düzeyimizi ve çapımızı da göstermektedir. Nietzsche: ‘‘Bir ülkede edebiyat ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa, o ülke üçüncü sınıf bir ülkedir.’’ demektedir. Bu sözden sonra fazla söze ne hacet! Durumumuz ortada maalesef.” 10/04/2017



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde