Dün arabanın kışlık bakımını yaptırmak için sanayiye gittim. Soğuk ve sağlıksız ortamlarda çalışanlar gördüm. Kimi arabanın altında, kimi kaputunu açmakla meşgul, kiminin elinde tamir alet ve edevatı, kimi misafirlere çay getirmek için uğraşıyor. Arabasının tamir ve bakım işini bekleyenlerden başka boşta bir insan görmedim. Hiçbiri de soğuğa aldırmadan; elim, kir-pas olacak demeden kendisine verilen işi yapmaya çalışıyor. Pek konuşan yok. Herkesin eli ve beyni çalışıyor.
Ara ara ustam diyen olsa da genelde baba hitabını duyuyorsun çalışanlardan. Tek-tük de olsa bir ustanın yanında birinci derece akraba olmayan, ustalık öğrenmek isteyen yabancı çalışanlar var. Ama geneli baba-oğul şeklinde. Bu demektir ki baba, şimdilik usta olarak yetiştirmek için yanında oğlunu bulabilmiş. Mevcut usta yaşlanıp işten el-etek çekince oğula kalacak dükkan. O da oğlunu ikna edebilirse yanında yetiştirecek, ikna edemezse kalfa ve çıraksız, kimseye el vermeden kazanabildiği kadar rızkının peşinde koşacak. En son ya dükkanı devredecek, ya da kapatacak. Çünkü dükkanı işletecek usta yetişmeyecek gibi görünüyor.
Az sayıda çalışanla konuşma fırsatı buldum. Onlar da okuyamadıklarından şikayetçi. "Babam çok ısrar etti, benim için çabaladı, ama ben okumadım/okuyamadım." şeklinde. İyi ki okumamışsın be evlat dedim birine. Sen de okusaydın burada kim çalışacaktı, bu işleri kim yapacaktı. Elin yağlanmış, kir-pas içinde kalmış ama elinin emeğiyle evine aş götürebiliyorsun. Yoruluyorsun, para kazanmanın ne olduğunu bilirsin, çünkü terliyorsun. Hem milletin işini yapıyor, az veya çok emeğinin karşılığını alıyorsun hem de hayır dualarını alıyorsun. Zira sen de olmasaydın, biz arızalanınca bu arabayı hurdaya bırakacaktık. Daha şimdi bizim iyi günlerimiz, yakında bozulan aracı bırakıp yenisine yöneleceğimiz günler yakındır. Çünkü sizden sonra belki de bu sanayiye kalfa ve çırak olmak, bu mesleği öğrenmek için kimse gelmeyecek. Çünkü şimdi kapasitesi var veya yok, herkes okuma yolunu seçiyor. Okumada nasılsa eleme de yok. Okula kaydını yaptıran mezun oluyor. Eskiden baba, bir-iki sene okuyup okumayacağını test ederdi çocuğunun. Okursa ne ala! Okumazsa çocuk soluğu sanayide alırdı. Bu şekilde kalfa-çırak olurdu. Bunlardan ustalar yetişirdi. Sen boş ver, iyi ki okumamışsın. Hayatta hiçbir kazanç elinin emeğini yiyenin kazancından daha zevkli ve helal olmaz, dedim. İşim bitince ücretini ödeyip teşekkür ederek ayrıldım.
Nasıl ki camiler çocuksuz kalmasın diye çaba sarf ediyorsak sanayilerin de çocuksuz kalmaması için mutlaka tedbirler almamız lazım. Ama bu sistemde nasıl? 16/11/2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder