Ana içeriğe atla

Trafikte insan manzaraları

Trafik demek sabır demektir. Çünkü sorunlar yumağıdır Türkiye'de. Arabanız varsa trafiğe çıkmış olmalısınız. Çıktıktan sonra türlü türlü sürücü ile karşılaşmış olmalısınız. Bu yazımda özellikle Konya'da sürücülerle ilgili gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Kendi sürüşümle ilgili gözlemlerimi aktaramıyorum. Çünkü her konuda olduğum gibi bu konuda da sütten çıkmış ak kaşığım(!)

-Hız sınırına riayet etmeyen, gerektiğinde makas atan, durmadan selektör yapan ve korna çalan, ölümüne araç süren tabakhane yolcuları...
-Sol şeridi kimseye vermeden hız sınırının altında trafikte ağır ağır giden, aracını da sağa çekmeyen ardındaki sürücünün tansiyonunu tavan yaptıran ağır canlı sürücüler...
-Kavşaklarda kırmızı ışık yandığı zaman döneceği yere göre yanlış yerde durup yeşil yanınca ters yöne dönmeye kalkan sürücüler...
-Yeşil yanınca ışığın sadece kendisine ait olduğunu kabul edip kalkmamak için direnenler.
-Kırmızı yanmasına rağmen ışığa riayet etmeyip geçip gidenler...
-Kavşakta beklerken yayaya kırmızı yanar yanmaz arkada duran araçtan korna çalanlar...
-Kavşakta yaya geçidi çizgilerinin üzerine park edip yayaların geçişini engelleyenler...
-Dönel kavşaktaki aracın geçiş önceliği var iken kavşak içinde bekleyen sürücüler... Eğer kendine güveni gelir de yol benim deyip geçmeye kalkarsa sağ kalırsan aracının ön düzenini rüyanda bile göremezsin. Çünkü buralarda yol hakkı hep düz yoldan gelenlere aittir.
-Sağa-sola döneceği zaman sinyal vermeden geçip gidenler... Hele tali yoldan bölünmemiş ana caddeye çıkmak için aracını durdurup gelen bir aracın geçmesini beklersin. Adam rahatını bozmadan aheste aheste gelir. Sonra gözünün içine bakarak tali yola sinyalsiz dönüş yapar. Sürücünün geliş hızına göre karşıya geçerim dersen adamın hızlanası gelir ve ardı arkasına korna çalar hem de uzun uzun.
-İki şeritli yolun tam orta şeridinden ağır ağır giderek kimseye yol vermeyenler...
-Yaya kaldırımı üzerine araç park edenler...
-Yaya geçidinde bekleşen yayalara yol vermeyenler... Kazara geçmeye yeltenen olursa ayak parmaklarını feda etmesi gerekir.
-Trafiğin yoğun olduğu bir yerde tali yoldan ana caddeye geçmek için yol verilmez. Kazara biri centilmenlik yapar da, yol vermeye kalkarsa ardındakiler acı acı kornaya basar. Verme niye veriyorsun diye.
-Kavşaktan tam kalkacağı zaman aracını stop ettirenler...
-Park etmek ve durmak yasaktır levhalarının olduğu yere aracını park edenler...
-Yolun sağına aracını park ederek çift şeritli yolu teke indirenler... Otobüs duraklarına araç park edenler...
-Sürücülerin hep yolun sol şeridini kullanmaları. Çünkü yolun sağları park edilmiş araçların işgali altındadır.
-2-3 şeritli yollarda kamyon, tır gibi araçların orta ya da sol şeridi kullanmaları...
-Kavşakta aracını park edenler…
-Trafikte ne olur ne olmaz diyerek araçların şoför mahallinin altında kürek sapı bulunduranlar...
-Yakıtı bittiği için arkadan iteklenen araçlar…
-Ben geliyorum, haberiniz olsun, bana istediğiniz küfrü yapabilirsiniz diyerek aracının el frenini kaldırarak arabasını bağırtanlar…

Durum Konya'da bu. Diğer şehirlerimizde nasıldır bilemem. 25/08/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde