Ana içeriğe atla

Cennet nimetinden nasıl mahrum bırakıldım?

53 yaşındayım. Kendimi bildim bileli oruç tutarım.

Geçen sene Ramazan günü işten eve geldim. Biraz kestirdim. Kalkıp mutfağa yöneldim. Sürahiden bir bardak su doldurdum. Kana kana içmek için ağzıma götürdüm. Eşim: "Ne yapıyorsun" dedi. Hiç, içeceğim dedim. "Oruçsun, unuttun mu" deyince, sanane be kadın. Ha şunu bir içseydim. İçtikten sonra söylesen ne olurdu dedim. "Olur mu öyle şey" dedi.  Yav hanım,  Küçükken büyüklerimiz: "Unutarak yeme, içme orucu bozmaz. Hatta oruçlunun unutarak yediği içtiği Cennet nimetlerindenmiş" derlerdi.  Bir unutsam da yediğim içtiğim nasıl Cennet nimetiymiş,  bir tatsam derdim.  Ben böyle bir anı, ne kadar bekledim biliyor musun? Allah senin hayrını versin ne diyeyim dedim. Suyu içemeden bardağı bıraktığım gibi odama geçtim.

Moralim bozulmaya bozuldu. Seferi de değildim EVREN gibi... Amma ne yapacaksın. Nasip değilmiş demek ki, tatmak. Kim bilir bakarsın bu sene nasip olur.

Kahta'daki öğrencilerim mezun olurken yıllık çıkarmışlardı. Giderken bir tane de bana hediye ettiler. Sayfaları karıştırırken "Öğretmenlerimize öğretemediklerimiz" başlıklı bir bölüm dikkatimi çekmişti. Derslerine giren her bir öğretmen için birer cümlelik yer ayırmışlardı. İsmimin karşısında: " Geçmişteki her şeyi hatırlamaması gerektiğini öğretemedik" yazmışlardı. Şimdi o öğrencilerim benim unuttuğumu görseler ne derlerdi acaba? Herhalde ' Hele ki şükür, nihayet unuttu' derlerdi. Kulakları çınlasın.

Unutarak yeme-içmenin Cennet nimeti olup olmadığını, kaynağını araştırmak için google'a başvurdum. Böyle bir müjdeye rastlayamadım. Kaynağını bilen paylaşırsa sevinirim.

Hayırlı Ramazanlar. Unutmamanız dileklerimle... 05.06.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde