Ana içeriğe atla

Bir Ramazan anısı**

2015 Ramazan ayında işten çıkıp şehir içi belediye otobüsüne bindim. Otobüs tenha idi. Sağ tarafında oturan biri şoförle senli-benli konuşuyordu. Arkadaşlar anlaşılan.  Bir ara şoför arkadaşına argo bir kelime kullandı. Dikiz aynasından bakarak " Öyle değil mi amca" dedi. Arkadaşı rahatsız olmadı. Belki farkına varamadı.  Kendisine:
-Arkadaşın oruç oruç sana refakat ediyor. Böyle davranmanı hak etmedi sanırım dedim.
-"Doğru amca, sağ olsun. Bana arkadaşlık  yapıyor. Fakat oruç tutmuyor ki, gerçi ben de tutmuyorum ya" dedi. Niye tutmuyorsunuz gençler, orucun yoksa önemini mi kabul etmiyorsunuz" dedim.
 "Önemini biliyoruz ama işimiz icabı tutamıyoruz. Arkadaşım belediyede park-bahçelerde sulama işine bakıyor. Ben de gördüğün gibi akşama kadar direksiyon sallıyorum... Sigara içemeyince vatandaşa sinirleneceğim, yoktan günaha gireceğim... İşimiz zor yani."
-"İkiniz de işiniz ne kadar zor olursa olsun en azından gölgede çalışıyorsunuz. Ya bir de Güneş altında bedenen çalışanlar ne yapacaklar?" dedim.
-"Zaten onlar da tutmuyorlar..." dedi.
-Delikanlı sizin şu yaptığınız iş mi daha zor, savaş yapmak mı dedim.
-Ne alaka amca dedi biri.
-Bakın gençler Peygamber ve arkadaşlarının var olma mücadelesi verdikleri bir savaş vardı, hani sayıları daha az, silah ve teçhizatı eksikti... Hangi savaştı o?
-Bedir olmalı!
-Hah gençler, doğru bildiniz. Bedir Savaşı. Bu savaş biliyorsunuz şimdiki savaşlar gibi, topla tüfekle yapılmadı. Bedenen çarpıştılar, kılıç salladılar.
-Eee amca!
- Peygamber bu savaşı yaptığı esnada oruç idi. Ramazan orucunu tutuyordu. O ve arkadaşları savaşa rağmen oruçlarını bozmadılar.
-Deme ya!
-Dedim bile gençler... Şimdi oruç tutmamak için bahaneler arıyoruz gibi geliyor bana. Bedenen çalışmak zorunda olanlara bir şey demem, ama siz ve sizin gibiler inanıyorsanız önemine, tutmanız lazım. Tutmamak için bahane aramak yerine tutmak için bahaneler arayalım olmaz mı? Bir defa oruç, sadece miskin miskin oturan insanın yerine getireceği bir ibadet değildir. “Biliniz ki her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” Haydin size kolay gelsin, hoşça kalın...06/06/2016

** 21.06.2016 günü Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde