Ana içeriğe atla

İki kadın Ramazan hazırlığını yaptı. Ya siz?

Pazar günü  8 saat açık lise dersine girip yorgun argın eve geldim. Az bir istirahattan sonra ramazana hazırlık sadedinde Kur'an'ımı açtım, bismillah diyerek ilk cüzü sağlamaya başladım.

Odamda kimse yok. Sesli bir şekilde okuyorum. Ama okumak ne mümkün efendim. Bir ses ki bir ses. Mahallemde bir apartmanın önüne gelen bir bayan, üst taraftaki komşuyla kulağımı patlatırcasına konuşuyor. Sesimi biraz daha yükselttim acaba bastırabilir miyim diye. Nafile. Niyetleri benim okumamı bastırmak gibiydi sanki. Kadının fendi beni yendi yine. Konuşma uzadıkça uzadı. Okumayı bırakıp o güzel sohbetlerine katılmak geçti içimden. Ne yapıyorsun Ramazan, biraz edep lütfen dedim kendi kendime. Ben bir cüz ezberimi sağladım, kadıncağızın muhabbeti bitmedi. Mübarekler bu kadar lafınız var. Birinizin evinde otursanız öyle laflasanız olmaz mı? Ne aşağıdaki yukarı çıkayım diyor, ne de yukarıdaki buyur çık diyor.

Boynuna yazık kardeşim, bu kabiliyetini boşa harcama. Bu hoşsohbet tavrın böyle ayaküstü heba edilmemeli. Hatta birinizin evini kiraya verip diğerinin evine taşınsanız, beraber el-bebek, gül bebek yaşasanız olmaz mı? Hem para kazanmış olursunuz, hem de yukarıya bakma derdiniz olmayacak. Sahi siz bir zamanların 'Bizimkiler' dizisi vardı. Orada pencereden pencereye, aşağıdan yukarıya konuşmalar olurdu, Dizi o şekilde biter, biz de aval aval bakardık.  Sanatçılarımız biri aşağıdan, diğeri yukarıdan konuşarak para kazandılar. Eğer amacınız bizim onlardan ne eksikliğimiz var. Biz de para kazanacağız diyorsanız, o dizi kabak tadı verdi, kaldırıldı. Böyle meccanen konuşarak Allah'ın verdiği nefesi boşa harcamayın. Bu apartman ve mahalle fakir zaten. Size kimse para vermez, davulcuya verir, size asla. Bence değerlendirin bu yeteneğinizi. Bunun için aynı evde oturup yeni bir senaryo yazın. TV kanalından çok ne var bu ülkede. Adamlar senaryo sıkıntısı çekiyor. Gidin görüşün onlarla. Hem sizi sadece ben değil, tüm Türkiye izlemiş olur.  üstüne üstlük meşhur olduğunuz gibi para da kazanacaksınız. Paranızda asla gözüm olmaz, hatta ardınızdan kalkar durmadan şükür namazı bile kılarım...

Ramazan arifesinde Ramazana hazırlığınız da mı olmayacak kardeş. Hele bir de eşleriniz akşam gelip adam daha koltuğuna oturmadan  bugün çok yoruldum, şunu şunu yaptım... da dersiniz. Ne de çene varmış. Allah kocalarınıza  ecir sabır versin.  Mübarekler Pazar günü de çalışıyorlarsa demek ki vardır bir bildikleri. Canlarını kurtarıyorlar anlaşılan... Adamlar Cennetlik. Bunda sizin payınız büyük bilesiniz. 

Bana edep nedir diye sorsanız haddini bilmek derim. Neyi, nerede, ne zaman, hangi ortamda konuşacağının hesabını yapmaktır. Başkasını rahatsız etmeyecek şekilde hal ve hareketlerini, bakışını, konuşmasını ayarlayabilmektir. Kendi yaptığı tasarrufunun başkalarınca hoşa gitmediğini hissedebilmek ve kavrayabilmektir.

Nebiyi Muhterem, Müslümanı tarif ederken: " Elinden ve dilinden başkasının emin olduğu kimsedir" diye tarif eder. Oruç tutan, namaz kılan... diye  değil.

Ne olur! Muhabbetinizden mahallenin diğer komşularını da mahrum etmeyin...

Mahalleme taşınmak isterseniz ne kiralık ev var, ne de satılık. Tek şansınız var, biri diğerinin evine taşınırsa o zaman bir daire boşalabilir. İkna etmek size kalmış. 05/06/2016



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde