Ana içeriğe atla

Devlete göre ben zengin sayılıyorum

-Ağabey senin oğlan bursluluk sınavına girmedi mi?
-Hayır.
-Niçin?
-Giremedi.
-Niye?
-Ben zenginmişim de ondan.
-Nasıl yani? Sen ve zenginlik... Ne demek bu?
-Gelirim  yüksekmiş. Ailedeki fert başına düşen miktar yıllık 7529,40 liradan fazla olduğu için şartlarımız tutmadı.
-Yılda 7.529,40 TL geliri olan zengin mi sayılıyor şimdi?
-Öyle görünüyor.
-Nisan ayında Türk -iş'in yaptığı incelemeye göre Türkiye'de 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 4518 liraymış. Bu demektir ki, ailedeki bir kişinin aylık yoksulluk sınırı: 1129,50 TL.dir. Bir yılda toplam 13.554 TL lira harcamak zorunda kalan  bir kişi yoksulluk sınırındadır. Senin aldığın maaş belli, hane sayısı malum. Bu durumda yıllık 7529,40 TL'nin üzerisi nasıl zenginlik sayılır.
-Ağabeyinin zengin sayılmasından mutlu olman lazım. Şu anda karşında senin zengin bir ağabeyin var. Gurur duy.
-Ağabey sen şimdi zengin misin?
-Değilim sanıyordum ama devlet öyle bir hesap yapmış ki, bu hesaba göre ben zenginim anlayacağın. Miktara tekrar bir göz at. 7525,40 TL. Farkettiysen rakamları falan yuvarlamamış, bu konuda kılı kırk yararcasına evde hesap yapmış. Yoksa beğenmedin mi?
-Peki Türk-İş'in raporuna ne demeli? Hangisine inanacağız şimdi?
-Kitleleri inandırmak istiyorsan rakamlarla konuşacaksın. Tamam, istatistik bindi mi; bu iş, bilimseldir. Bilime karşı gelinmez. Anlamayız da bu işi. Çünkü biz toplum olara zaten Matematik özürlüyüz. Sonra olaya nereden baktığın önemli. Devlet bu işi, kuruşu kuruşuna hesaplamış.
-Çocuk girse de başarılı olsaydı ne olurdu yani?
-O zaman başarıyı ödüllendirmiş olurdu. Bu ise devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz.
-Bakalım devletin evde yaptığı bu zenginlik sınırı çarşıya uyacak mı? Ayrıca senin gönlün zengin.
-Neyse yeğenime bursluluk sınavında başarılar dilerim. 21.05.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde