Ana içeriğe atla

Bir araba al da gör gününü!

-Bir araba alacağım, hangi arabayı tavsiye edersin?
-Ne yapacaksın arabayı?
-İhtiyaçtan alacağım.
-Ne kadarlık bir araba düşünüyorsun?
-30.000 liralık.
-Var mı o kadar paran?
-Birazını da borç bulacağım, belki kredi çekebilirim.
-Kredi çekmeyi bile düşündüğüne göre çok elzem olmalı araba senin için.
-Yok çok da elzem değil. Ara sıra pikniğe gitmek, işe gidip gelmek, gezip dolaşmak için alacağım.
-İşe gidip gelmek için toplu ulaşım araçlarını tercih etsen, piknik vb yerlere gitmek için de gerekirse ticari taksi çağırsan daha iyi olmaz mı?
-Olmaz hocam öyle. Ticari taksi pahalıya gelir.
-Pahalıya gelmez, hatta ucuza bile gelir. Üstelik araba alman daha pahalıya gelir. Çünkü araba demek masraftır. Hatta bazıları, "Arabanın  bir mutfak masrafı kadar masrafı olur" der.
-Yakıt çok ucuz ama. Dolmuş ya da otobüse binmek ucuz değil bu devirde. Üstelik otobüs, dolmuş bekleme derdin de olmaz.
-İyi hesap yapıyorsun ama çoğu zaman evdeki hesap çarşıya uymaz. Araba demek masraf demek. Mesele sadece yakıt değil, bu aracın bakımını da düşünmen lazım.
-Düşündüm hepsini. Daha ucuza geliyor.
-Bak kardeşim ben pek hesaptan anlamam ama, gel seninle basit bir hesap yapalım.
-Tamam.
-Şimdi sen arabaya 30 bin lira bağlayacaksın. Üstelik bir kısmını da kredi çekeceksin. Belki de bu araç sana 35-40 bin liraya mal olacak.
-Doğru.
-Arabaya zorunlu sigorta belki de kasko yaptıracaksın.
-Elbette
-Arabanın yıllık yazlık-kışlık bakımını yaptıracaksın.
-Herhalde yani.
-Yazlık ve kışlık lastiğini alacaksın.
-Bu, olmazsa olmaz tabii ki.
-Ocak ve temmuz aylarında bandrolünü yatıracaksın.
-Başka.
-Her iki yılda bir aracı araç muayenesine götüreceksin. Arıza yaparsa sanayiye tamire götüreceksin, yolda kalırsa çekici çağıracaksın, Hız yapınca hız limitini aştığında ceza yiyeceksin. Gittiğin yerde  arabayı parka koyacaksın. Para vermemek için park olmayan bir yere koyacaksın, ya ceza yiyeceksin. Ya da gelir biri vurur kaçar. Belki de kaza yapacaksın...
-Ben her şeyi kafaya koydum, alacağım. Çünkü gidip geleceğim yere rahat bir şekilde gidip geleceğim. Üstelik yol ücreti bakımından daha ucuz.
-Yukarıda saydığım şeylerin içerisinde yakıt yok. Çünkü yakıt en son yapacağın masraf. Saydıklarımı düşün, bana hak verirsin. Gideceğin yere taksi çağırsan inan daha ucuza gelir, haberin olsun.
-Dediklerine katılıyorum ama herkesin var.
-Bakma sen herkesin olduğuna. Bak gör trafik yoğunluğunu. Hayat felç gerçekten. Sen bari alıp da trafiği kalabalık etme.
-Ben arabaya sürekli binmeyeceğim ki,
-Başlangıçta öyle olur, yarın ekmek almaya, her yere gidersin. Arabadan inmezsin. Hatta tuvalete bile arabayla gitmeye kalkarsın, şayet girilirse içine.
-İyi de bu kadar kişi arabaya biniyor, herkes bunu niye düşünmez.?
-Bakma milletin bindiğine sen. İnan çoğuna araç ihtiyaç bile değil. Araba kime lazım biliyor musun? Zamanla yarışan, ticaretle uğraşan, pazarlamacı gibi kişilere lazım. Bugün  gitmek istediğin her yere araç var, ticari taksiye binmezsen toplu ulaşımla git gel gideceğin yere. İnan bu kadar parayı bağladığına değmez. Haydi her şeyden geçtim. Trafik demek stres demek. Adam gibi sürmeyenlerin içinde çatlarsın. Çünkü trafikte nice kazmalar var. Kavgaya hazır, zerre kadar birbirine saygısı yok. Birçoğunun arabasının şoför mahallinin altında kürek sapı var. Daha bir de kürek sapı alacaksın.
-Kürek sapını ne yapacağım ben?
-Trafikte kavga ihtimaline karşı bir çok sürücü kürek sapı, bıçak, çakı, levye bulundurur.
-Allah Allah! Olur mu öyle şey.
-Burası Türkiye kardeş, çok şaşırma olmaz mı? Şiddet toplumuyuz biz.
-Ben pek trafiğe çıkmam.
-Başlangıçta öyle olur. Alışınca çıkarsın hep. Zaten sen çıkmak istemesen de başkaları: "Araban var, niye arabayla gidip gelmiyorsun" diye seni tahrik eder durur. Üstelik araba insanı tembelleştirir. İşe otobüsle gideceğim diyenlerin çoğu geciktim o yüzden arabaya atladım geldim der. Zaten her gün gecikir. Çünkü evin önündeki arabasına güvenir. Haydi her şeye tamam. Masrafına, stresine katlanacaksın.  Şu trafikte seyreden araçlar bir bak. Arabada seyahat edenlerin sayısı 3,4,5 kişi olsa haydi bu işe  tamam diyeceğim. Her 10 araçtan 8 tanesi tek kişi seyahat ediyor. Milli servete yazık değil mi? Bunların çoğu evinden işine gidip gelen, monoton bir hayat yaşayan kişiler.
-Ben seninle anlaşamayacağım bu konuda.
-Yarın eşin, çocuklarınla da anlaşamayacaksın. Onlar da diyecekler bir araba yetmiyor, bir tane de bize al diyecekler.
-Haydi canım!
-Görmüyor musun bazı evlerde birden fazla araç var.
-Dertlerine ne ki?
-Onların da başlangıçta dertleri aynı senin gibiydi. Rahata alıştıkça hepsi ikinciyi, hatta üçüncüyü almaya başladılar.
-Sonuç?
-Anladığım kadarıyla sen alacaksın, hayırlı olsun, ne diyeyim. 20/05/2016




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde