Ana içeriğe atla

Rahmet istiyoruz rahmet*

Rahmetine susadık biz Rahman'ın milletçe. Yukarıdan yağan, bizi ıslatan, böcü- börtüyü sulayan, mahsullerimizi dirilten, yeşerten, her türlü nebatat ve hayvanata can, bize hayat veren sudan bahsediyorum. Çünkü her yıl bahar dönemi biz bu kuraklığı çekiyoruz. Türkiye’nin değişmez gündemi oldu artık.

Vücudumuzun % 60-70'i sudur. Millet olarak biz ona rahmet adını verdik. Çünkü su, hayattır. Su ikram edene, " Su gibi aziz ol" deriz biz.

2010 yılında ‘Küresel ısınma’ konulu bir seminere katılmıştım. Aklımda kaldığı kadarıyla “Dünyayı küresel bir ısınma bekliyor. Susuzluk kapıda, heyelanlar eksik olmayacak, toprak kayması artacak, sular çekiliyor, buzullar eriyor, yağışlarda süreklilik olmayacak, ormanlar yok oluyor, Anadolu kuraklaşıyor, özellikle Konya kuraklıktan en fazla pay alan illerimizden... Çünkü dünyada ağaç ve ormanlıklar % 30’lar civarında iken, Türkiye’de % 18, Konya’da ise % 12 dolaylarında. Bu yüzden tedbir almalıyız.” Açıklamalarını yapmıştı seminer yetkilisi.

Karasal bir iklimde yaşıyoruz. Yazlarımız sıcak ve kurak, kışlarımız ise soğuk ve kar yağışlı. Coğrafya derslerinde biz böyle öğrendik. 90'lı yıllardan itibaren iklimlerimiz de değişti. Kışın soğuğumuz var, karımız yok. Yağış alan bahar aylarında ise yağışımız yok artık.  Karı; yeri ağartır cinsten, yağmuru çisenti şeklinde gelir, iliklerimize kadar işleyen kış gibi soğuğuyla birlikte.

Her yıl dünyada m² ye düşen su miktarı aynıdır. Bölgelere göre düşen su miktarında farklılıklar olmaktadır. Allah evreni yaratırken dengeyi de koymuştur. Su miktarı aynı ama. Ya zamanında yağmıyor, ya da doğal afet şeklinde kendini gösteriyor. Son yıllarda sel baskınları, heyelanlar eksik olmuyor. Çünkü biz tabiatın dengesini bozduk. Ormanları yok ettik. Yerine yenisini dikmedik. Diktiysek de toprağına uygununu dikmedik. Orman alanı belirlediğimiz yere fidanımızı diktik ve adına da bilmem ‘kimin hatıra ormanı’ deyip tabelamızı çaktık ve ayrıldık oradan. Bir daha da selam vermedik oluşturduğumuz ormanlığa. Her yere betonlar döktük, koca binalar diktik, ağaçları kestik bilinçsizce. Yerleşim yerlerini değiştirdik, dağların yamaçlarından ekilebilir arazileri meskene açtık. Şehirlerimiz boğuyor bizi. Kendi ellerimizle dünyayı yaşanmaz hale getirdik.

Millet olarak başımızı göğe çevirdik, gözümüzü, kulağımızı da meteorolojiden gelecek sevindirici habere. Gelmiyor bir türlü beklediğimiz rahmet. Yağan da çisenti şeklinde gelip geçiyor. Susuzluktan neredeyse toprak çatlayacak. Çiftçi kan ağlıyor. Şimdi son çare yağmur dualarına çıkmaya başladık. Toplu yemekler yedik, toplu namazlar kıldık, ellerimizi toprağa doğru çevirerek dua ediyoruz:

“Rabbimiz! Rahmetin sayesinde yaşıyoruz, Sen Rahman ve Rahimsin. Bizden rahmetini esirgeme. Asla ümitsiz değiliz. Çünkü senin rahmetin gazabını geçmiştir. Sen Gafursun. Acı bizlere. Su bizim için hayattır. Hata üstüne hatalar yaptık, kendimize zulmettik, eğer sen bizi bağışlamazsan zarara uğrayanlardan oluruz, yağdır Mevla’m su. Çiftçimizin, esnafımızın  yüzünü güldür, ıslat bizi ya Rabbi. Yağdır ki kirli ellerimizi yıkayalım. Tabiatta yaşayan kuşlar, kurtlar, bitkiler, hayvanat susuz yaşayamaz. Nisan ve mayıs aylarında yağan nisan yağmurlarına, kırkikindi yağmurlarına hasret kaldık. Rahmetinden mahrum etme bizi” diye ellerimizi açıp gözyaşı dökelim.

Yağmur duasına çıkalım çıkmasına. Fakat duadan önce de yağmuru yağdıracak her türlü sebebin oluşması için elimizden gelen çabayı gösterelim. Tabiatın dengesini bozmayalım, şehirleri beton yığını haline getirmeyelim, doğayı bozacak işler yapmayalım. Doğru yere doğru ağaçlar dikelim. Ormanlık alanlarımızın sayısını çoğaltalım. 

* 11.05.2016 günü Anadoluda Bugün Gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde