Ana içeriğe atla

"Kutlu Doğum" programlarında öğrendiklerimizi pratiğe geçirsek...

Tarihte hiç olmadığı kadar “Kutlu Doğum” programları tertipledik bu yıl. Hiç anmadığımız kadar andık o Kutlu  Nebiyi. Okullardan, kurum ve kuruluşlara, vakıf ve derneklerden sivil toplum kuruluşlarına varıncaya kadar nisan ayını anma, hatırlama ve kutlamayla geçirdik.

Adına yarışmalar yapıldı, ödüller verildi, yemekler ikram edildi,, ilahiler söylendi. Haftanın anlam ve önemini belirten konuşmalar yapıldı. Kesenin ağzı açıldı. Neredeyse tüm ülke bu anmalarda birleşti. Tek nefes olduk. Yapılan her programa üst seviyeden makam sahipleri katıldı. O kadar çoktu ki; makam sahipleri  birinden çıktı, diğerine koştu. Neredeyse onlar da yarıştılar programlara katılmak için. Bu senenin teması, 'Gelin birlik olalım' idi. Kutlama konusunda bir birlik vardı. İnşallah kutlamadaki birlikteliğimiz 'Tevhid ve vahdette" de olur.

Kutlamalarda peygamberin her yönüne değinildi. Öyle zannediyorum örnek yaşantısı dimağlara iyice işlendi. Bu sene teori olarak andığımız/öğrendiğimiz  Peygamberimizin yaşantısını önümüzdeki yıl nisan ayında pratiğini yaşasak nasıl olur? 

2017 yılının kutlu doğum teması 'Nebevi hayat' olsa...2016 yılında tüm öğrendiklerimizi pratiğe döksek...Hiç peygamberi anmasak, sadece örnek yaşantısını hayatımıza tatbik etsek. Kâl ehli olmaktan  hâl ehline dönsek nasıl olur? Fena olmaz sanırım.

Peygamber cömert ve yardımsever mi idi? Biz de cömert ve yardımsever olalım. Hoşgörülü mü idi? Biz de öyle olalım. Herkese hakkını veren adalet timsali mi idi? Biz de adil olalım. Emaneti ehline mi verirdi?  Biz de işe almalarda liyakatı esas alalım. O, çalıp çırpmadı mı? Biz de özellikle kamu malını kendi malımız bilelim. Yetimi, öksüzü, kimsesizleri korur muydu? Biz de öyle yapalım, şov yapmadan. Çalışanın hakkını tastamam verir miydi? Biz de verelim. Merhametli mi idi? Biz de karıncayı bile incitmeyelim. Güvenilir biri mi idi? Biz de -bize güvenmeyenler varsa- güven verelim. Eminse emin olalım. Hep doğruyu söylediyse doğru olalım. Namus abidesi miydi? Biz de bize emanet edilenlere göz dikmeyelim. Cesur mu idi? Şecaat sahibi olalım. Haksızlık karşısında zalimlere karşı susmadıysa biz de susmayalım, özellikle kendi insanlarımızın yaptıklarına karşı. Eşine ve çocuklarına karşı iyi mi davranırdı? Biz de iyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir baba olalım. Kendisi için istediğini kardeşi için de ister miydi? Biz de öyle olalım. Rahatına düşkün biri mi idi? Değilse biz de rahatımıza düşkün olmayalım. İnsanları tanımadan haklarında dedikodu kültürüyle karar vermemişse biz de öyle yapalım.

Hak davasını anlatırken yerleşik düzenlerinin bozulacağını gören rakipleri kendisine gelip: “Makam, mevki istiyorsan başımıza başkan yapalım, evlenmek istiyorsan şehrin en güzel kızıyla evlendirelim, para, pul istiyorsan zengin yapalım, hasta isen en ünlü doktorlara tedavi ettirelim… yeter ki bu davandan vazgeç” dediklerinde: “Bir elime Güneş’i, diğerine de Ay’ı verseniz ben asla bu davamdan vazgeçmem” buyurarak tüm makamları, en güzel kızları, parayı, şöhreti elinin tersiyle itmişti biliyorsunuz. Hangi birimiz bu tekliflere elinin tersiyle hayır diyebilir?

Bizim için örnek olan yaşantısından hiçbirini uygulayamasak da sadece ‘Emin’ özelliğini hayatımıza tatbik etsek, İslam’a ve Müslümanlara mesafeli duranlar bize: “Görüşlerinize katılmıyorum ama çok dürüst, güvenilir” deseler nasıl olur? Ahiretimizi de kurtarmış oluruz.Yaşantımız Nebevi yaşantıya uygun olurdu.


Bugün bazı insanlar mükemmel dinimiz İslam’a mesafeli duruyorsa suç İslam’da değil, bizde ve aykırı yaşantımızdadır, haberimiz olsun. 01/05/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde