Ana içeriğe atla

İçine tüküreyim ben böyle modanın

-Baba! Şu çorabıma bak. Bana çorap lazım, çoraplarım eskidi.
-Neresi eski bu çorabın? İşte yepyeni duruyor ya.
-Bak, buradan  bir delik açılmış, parmağım görünüyor.
-Hava alır, iyi ya işte.
-Başkasının yanında ayakkabımı çıkarmaktan utanıyorum. Çünkü çıplak parmağım görünüyor.
-Neyine utanıyorsun be evlat! Senin yırtık dediğin iğne ucu kadar bir delik. Dışarıya çık. Çoğunun giyimine kuşamına bir bak.
Milletin beli açık, göbeği açık, ayağında çorabı yok, kaç parmağı var sayabilirsin. Kolu, yakası-paçası açık, baldırı açık, başı açık bunları saymıyorum bile. Çünkü kol, bacak, yaka ve başın çıplak görünmesine alıştık artık. Hatta hızını alamayan pantolonunun her yerini yırtmış o şekilde giyiniyor, teni gözüküyor. Sen kapalı ayakkabının içindeki çorabın küçük deliğini mesele ediniyorsun. Bir de utanıyorsun.
-Baba, pantolonlardaki yırtık bir defa moda. Şimdi gençler öyle giyiniyor. Hatta o şekildeki  yırtık pantolonlar, kotlar sağlamından daha pahalı.
-Oğlum, böyle moda mı olur? Vücut teni gözüküyor. Bunlar utanmıyor mu?
-Baba, moda bu. Bunu kimse ayıplamıyor. Niye utansınlar?
-Oğlum bu işte bir anormallik yok mu? Sen görünmeyen çorabındaki delikten utanıyorsun, onlar enlemesine yırtık kot giymekten utanmıyor. Senin mi utanman lazım, onların mı?
-Baba, o gördüğün moda.
-Oğlum, biz de modaya uyduk. 80'lerde İspanyol paça, şimdilerde dar paça. Hepsi bu. Bu moda dediğin sürekli değişir mi böyle?
-Yıllık değişiyor. Değişen de hep kadınların giyimi.
-O yırtık kotları o insanlar nasıl giyer?
-Dedim ya, moda.
-Vay ben böyle modanın içine tüküreyim. Moda diye diye öne konulan, tezgaha çıkan her şey alınmaz. İnsan kendine yakışanı giyer. Elbise insanın  itibarıdır. Kimse birilerine itibar elbisesi giydirmez. Kişi kendi seçer. Çünkü kıyafet aynı zamanda bir kişiliktir. İnsanın bir çok eksiğini kapatır. Her şeyden önce edeptir edep.
-Sanırım dikkat çekmeye çalışıyorlar.
-Oğlum böyle dikkat çekme mi olur? Dikkat çekmenin başka yolları var. Çıkar 10.kata, atar kendini baş aşağı. İşte sana bir dikkat çekme.... 11.05.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde