Ana içeriğe atla

Dokunulmazlara dokunulsun *

Uzak Doğu ülke meclislerinde uzaktan  görmeye alıştığımız kavgalar hele şükür yakınımıza geldi. Daha yakından seyrediyoruz seçip gönderdiğimiz koca koca insanların şamatalarını.

Dokunulmazlıklarla ilgili görüşmelerin yapıldığı perşembe günü vekillerin kavgası ülke gündemine oturdu. Meydan savaşı gibiydi görüntü. 4 gün sonra ekranda milletin gözü önünde aynı kavganın kaldığı yerden devam etmesi taraflardan birinin veya ikisinin kavgayı bilinçli yaptığı anlamına gelmektedir.  Görüntü hoş mu? Değil elbet. Hatta rezalet. Bu kavga olsa olsa 'Kayıkçı kavgası' olur. Ben bugüne kadar vekillerin çok zarar gördüğünü görmedim. Bakmayın siz yumruk yediklerine. Milletin yıllardır yediği balyozun yanında yumruğun lafı mı olur?

02.05.2016  tarihi itibariyle meclise gelen  fezleke sayısı 619'dur. 550 vekilin olduğu mecliste vekil başına  1.12 dosya düşmektedir. Seçilmişimizdeki bu kabarık suç oranını görünce millet ne yapar kim bilir? Bizim adımıza kanun çıkaracak insanların kendileri temiz değil bir kere. Suç makinesi mübarekler… Kendisi temiz olmayanın bu millete, bu ülkeye verebileceği bir şey yoktur.

Konu dokunulmazlıklar meselesi. Kavganın sebebi ise, bize dokunulsun veya dokunulmasın. Kavgadan korkanlar birileri aralasın diye kalabalıklar içerisinde yapar kavgasını, postu deldirmemek için. Niyetleri gerçekten kavga olanın ekranda, mecliste kalabalıklar içerisinde işi olmaz. Kapatın ekranları, kapatın kapıları; paylaşın kozlarınızı. Er mi yaman, bey mi yaman. Alın boyunuzun ölçüsünü. Bir temizlik yapın. Giderayak hem bu ülkeye bir iyilik yapın, memleket kurtulsun. Birbirinizi kırın, vurun bu millet tüh derse gelin yanıma. Bu millet ardınızdan son görevi yapar, hepinizin adına helva bile dağıtır. O günü de ulusal bayram ilan eder. Hem o meclis alışkındır öldürmeye. Kimin kimi öldürdüğü de belli olmaz kim vurduya gider. Faili meçhul kalır. Bak Ali Şükrü Bey’in katili belli oldu mu? Olmadı. Hem zaten birbirinizi öldüreceksiniz. Öbür dünyaya gidince de "Dünyada ne var ne yok diye sorarlarsa," Bekri Mustafa'nın Küçük Ayasofya Camisine imam seçildiği gibi biz de milletin vekiliydik" deyin.

İşlenen suçlardan dolayı insan bu kadar korkar mı? İnsan biraz mert olur? Bugüne kadar vekil olup da ceza alan oldu mu? Kazara içeriye giren olduysa da nasıl ki bu millet mecliste iken bakmışsa içeride de beyler gibi bakar. Hiç merak etmeyin siz. İnsan Allah'tan korkar bir defa. Bu ülkenin Güney'i kan ağlarken, her gün şehit haberleri gelirken işlediğiniz suçlardan dolayı birbirinize düşmenizden utanmıyor musunuz? Bari kullarından utanın. El birliğiyle kaldırın dokunulmazlığınızı. Hiçbiriniz lâyüs'el değilsiniz. Bu millete her gün birileri dokunuyor, bu millet hala ayakta. Allah'tan başka yardımcıları da yok. Dokunulmazlık zırhı nedir bilmez. Allah'a emanettir onlar. Asılda koruma zırhı yoksa vekilde hiç olmamalı zaten.

Sizler mert olun, işlediğiniz suç ise cezanızı çekin, yok suç işlediğinize inanmıyorsanız gidin kendinizi savunun. Merak etmeyin, mahkemede de ekran olacak. Meclisteki kabadayı tavırlı öz güveninizi orada da gösterebilirsiniz...Yargı da adalet dağıtsın. Güven versin.  Kimseden direktif almasın. Eli vicdanında karar versin. Birilerine olan kızgınlıkları, kinleri adaleti elden bırakmalarına sebebiyet vermesin... Kimsenin onuruyla oynanmasın, Yeni mağduriyetlere zemin hazırlanmasın. Suçlu-suçsuz ayırt edilsin. Kamu vicdanında makes bulsun haklılığınız ya da haksızlığınız.

Sözüm meclisten dışarı. Ülkesi için çalışan, vekilliğinin hakkını tam veren, ülke meselesini kendi menfaatinin önüne koyan vekillerimize selam olsun.

*07/05/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün Gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde