6 Mayıs 2016 Cuma

Boşanmalar


Boşanmalar aldı başını gidiyor. Birçok çift evlenir evlenmez soluğu ayrılmak için mahkemede alıyor. Toplumun temel taşı olarak kabul edilir aile biliyorsunuz. Bu gidiş nereye gidecek? Son yıllarda ayrılmalardaki bu artışı neye bağlamak lazım? 

Şimdi evlenenlerin çoğu evleneceği eş adayını kendisi bulmasına, görücü usulü ile evlenenlerin sayısı iyice azalmasına rağmen evlilikler bir türlü rayında gitmiyor. Ayrılanlarda eğer bir de çocuk varsa vay halimize. Bu durumda  ne anne rahat eder, ne baba, ne çocuk, ne de tarafların ebeveynleri. Çoğu zaman çocuk orta yerde kalıyor. İstisnaları vardır ama her orta yerde kalan, parçalanmış aile çocuğu toplumun temeline konmuş bir dinamittir. Boşananların sayısı arttıkça evlenmeyenlerin sayısı da artmaktadır. Acaba benim de geçimim olmaz mı diye. Kimi de başımı bağlamayayım diye evlenmiyor, kimi aday aramada çok seçici davranıyor. Koyduğu prensipler çerçevesinde kılı kırk yarıp aday arıyor. Bir türlü istediği nasip karşısına çıkmıyor. Hasılı  evlenemeyen bir pişman evlenen bin pişman. Sorun eşlerin çalışması diyeceğim ama bakıyorum bu mesele eşi çalışmayanlarda da yaygınlaştı.

Her evlenen boşanmak için evlenmez. Ayrılıklarda vardır mutlaka bir sebep. Ayrılanları da kesinlikle ayıplamıyorum. Kimin başına ne zaman ne geleceği bilinmez. Ne zaman parçalanmış bir aile görsem yüreğim paralanır.  Bir evde büyümüş kardeşler bile çoğu zaman anlaşamazken farklı ev ve kültürlerde yetişenlerin bir araya gelmesiyle kurulan evliliklerde de anlaşmazlıklar ortaya çıkabiliyor. İki insanın, iki can taşıyan varlığın bir araya gelmesiyle sıkıntılar başlar. Yani insanın olduğu yerde sıkıntı olur. Önemli olan sıkıntıyı, problemi çözmeye çalışmak lazım. En ufak bir şeyde çat kapı gidilirse iki insanı bir arada tutamazsınız.

Her ailenin, her boşanmanın kendine özgü sebepleri vardır. Bildiğiniz gibi sosyal olaylarda tek sebep olmaz. Burada bu konuyu ele almaya çalışacağım.  Sanırım evliliklerde çok beklenti içerisine giriyoruz. Beklentilerimiz karşılanmayınca sıkıntılar başlıyor. Kız ailesindeki aşırı korumacılık, oğlanın ailesindeki oğlan elden gidiyor endişesi, kadının sosyal güvencesinin olması, eşlerin birbirini anlamadığı konularda asgari müştereklerde anlaşacakları yerde birbirlerini düzeltmeye çalışmaları, eşlerin birbirini aldatması, birbirine şiddet uygulaması, heveslerini çabuk almaları, aradaki problemi çözecekleri, birbirlerini yatıştıracakları  yerde eş ailelerinin yangına körükle gitmesi, üçüncü şahısların laf getirip götürmeleri, dert ortaklarının akıl vermesi... gibi nedenler sayılabilir. Hangi neden olursa olsun adı: şiddetli geçimsizliktir.

Bir evlilik kolay kurulmaz. İki ayrı doku bir araya geliyor. Birbirlerine şans ve zaman vermelidirler. Hele çocuk olmuşsa birinci öncelikleri çocuk olmalıdır. Mademki çocuk bizim her şeyimizdir. Çocuk: “Ben bu dünyaya gelir gelmez dert dinlemeye mi geldim, madem ayrılacaksınız benden ne istediniz” dese aile ne cevap verecek merak ediyorum. Aslında her şeyde olduğu gibi bu konularda da iletişim yolu açık tutulsa meselelerin büyük bir çoğunluğu çözülebilir. Her şeyde olduğu gibi bu konuda fevri davranmamak lazım, sabırlı olmak gerek.  Ayrıldığı zaman eşlerin sorunu bitiyor mu? Bitecek mi? Taraflar mutlaka bunu da düşünmeli. İki tarafın anne babası bir araya gelerek  evlenen çiftleri bir arada tutmak için çaba sarf etmelidirler. Evliliğin devamında sorun çözmek için haklı-haksız aranmaz. Taraf tutulmaz. Eğer illa taraf tutulacaksa kızın ailesi damadı, oğlanın ailesi de gelini tutmalı, herkes kendi çocuğuna kızmalıdır. Kavga gürültülerde yangına körükle gidilmemeli, “Efendim, sanırım bir yanlış anlama var, şunu kastetmiştir” denmeli. Asla laf taşınmamalı. Çiftler iki tarafın anne babasına daha sık gelip gitmeli. Aileler çocuklarını uzaktan izlemeli, sıkıntı hissettikleri zaman dünürler bir araya gelip, “Dünür, ben şöyle bir durum seziyorum, senin izlenimin nasıl, bu konuda ne yapabiliriz” şeklinde istişareye açık olmalıdır.

Eşler ayrılmayı düşünmeden önce kendi anne babalarının yılların birlikteliğini örnek almalı, doğan çocuklarını düşünmelidirler. Hiçbir anne babanın çocuğunun boynunu bükmeye hakkı yoktur. 06/05/2016




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder