13 Mayıs 2016 Cuma

Bodrum bir başka!

-Yediğin içtiğin senin olsun, gördüğünü anlat Bodrum'da.
-Yediğimi, içtiğimi anlatsam.
-Miden kadar yemişsindir. Neyini anlatacaksın?
-Bizim farkımız bu Avrupalılardan. Çünkü biz yemeye gideriz, kendimizi otele kapatırız. Başka bir yere de gitmeyiz. Yabancılar gezmeye gelir. Neredeyse tüm Türkiye'yi gezer. Biz valizlerle gideriz gezmeye, envai çeşit kıyafetle. Elin Avrupalısı sırt çantasıyla gelir, kendisini bir yere bağlamaz. Nerede akşam  orada sabah. Ayakta basit yiyeceklerle geçiştirir öğünleri. Gerekirse dışarıda sabahlar. Otelde kalması gerekirse 2.3.sınıf otelleri tercih ederler. Bizimkisi 5 yıldızlı olacak, hem de açık büfe. O senin dediğin yediğin içtiğin senin olsun sözü eskidendi bizde. Şimdilerde tatil dönüşü otel iyi miydi, yemekleri nasıldı diye soruyor eş-dost. Avrupalı;  gördüğü, gezdiği tarihi, turistik yerlerin fotoğrafını çeker. Biz gördüğümüz, gittiğimiz her yerde çektiğimiz fotoğraf karesinde kendi fotoğraflarımıza yer veririz. Sanki dünyanın merkeziyiz. Her karede biz olmazsak tarihi, turistik yer eksik kalacak. Bu yerler bizim sayemizde itibar kazanıyor.
-Pes kardeş pes. Haydi o zaman yediğin, içtiğini anlat. Anlaşılan menü güzeldi.  Biraz ağzımızın suyu aksın. Anlat haydi.
-Hah şöyle yola gel. Ana menü olarak ilk gün ıspanak yemeği vardı, ikinci gün pırasa yemeği, dördüncü gün kabuska yemeği, kabak yemeği...
-Askerlik anılarına geçtin. Yaşlılık böyle bir şey olsa gerek.
-Hayır, 5 yıldızlı oteldeki açık büfe menüsünü anlatıyorum.
-Yav böyle otel mi olur? Siz hiç et yemediniz mi?
-Et yüzü görmedik. Kuru fasülyemiz bile etsizdi.
-Şakacı olduğunu biliyorum. Bu kadar abartı fazla değil mi?
-Benim hep ciddi olduğumun ne zaman farkına varacaksınız siz?
-Fesübhanallah! Yahu sen otel yerine toplama kampına ya da asker ocağına mı gittin?
-Hayır, 5 yıldızlı otele.
-Saymayı da unutmuşsun. Üçüncü günü atladın. O gün ne yedin?
-Unutmadım. Üçüncü gün biz yemeği kaçırdık. O gün öğle yemeği yemedik. Bizim yemeğe katılmadığımız 3.gün içinde et olan yemek varmış. Nasip değilmiş demekki.
-Otelde et yüzü görmediniz yani.
-Doğru dersin. Kırmızı et yüzü görmedik. Ama beyaz et vardı.
-Nasıl otelmiş burası? Nasıl yemek menüsü bu?
-Otel Ege'de idi. Yemekleri de Ege yemeği. Zeytin yağlı hepsi.
-Aç kalktınız o zaman?
-Hayır, doyduk iyice. Yemekler de hiç artmadı. Çünkü enfesti. Hazmı da kolaydı. Anladım ki kötü yemek yok. Kötü pişirilen, özen gösterilmeyen yemekler var.
-Sen yalnız mı gittin oraya?
-Hayır, 8 aile gittik.
-Niçin sordun?
-Sen şu yol ortaklarının ismini ver. Ben bu yolculuğu bir de onlardan dinleyeyim.
-İnanmıyor musun bana?
-İnandım inanmasına da. Kalbim mutmain olsun.
-Yol arkadaşların nasıldı?
-En kötüsü bendim. Hepsi gül gibi insanlardı. Ben gülün içindeki diken idim.
-Bir daha o otele gider misin?
-Giderim niye olmasın. Yeter ki sen sponsor ol.
-Bodrum nasıldı?
-Bodrum bir başka. Tıpkı Şam gibi. Şimdi Şam'ın yerinde yeller esiyor.  O yüzden Bodrum bir başka artık.
-Otelin adı neydi?
-Söylemem.
-Niye?
-Onca otelin arasından biz nasıl bulduysak sen de kendin bulacaksın. Yeter ki ara.
 13.05.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder