Bir meslek grubunun içerisinde çocuklarımızı dinden soğutan bir kesim var. Çoğunun iyi niyetli olduğunu biliyorum. Her şeyden önce bu iyi niyetle yapılan tasarruflarımızın öz eleştiri sadedinde sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.
Hepimizin bilmesi gerekir ki bu nesil bizim yetiştiğimiz nesil değil. Sıkıntı çekmeden yetişen, sorumluluk verilmemiş, her şeyi sorgulayan, her şeye karşı çıkan, her şeye bir bahane bulan bir gençlik. Ben ve benim nesil neyin ne olduğunu sorgulayamadan; dayak, hakaret ve şiddetle büyümüş bir nesiliz. Böyle büyüyen bizlerin bu günkü nesli kendi yetiştirilme tarzımız gibi yetiştirmeye kalkmamız telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına sebebiyet verecektir.
Sahanın içinde olmayanlar, sahanın içinde olup da "Kırılan kol yen içerisinde kalsın" düşüncesiyle camia ve meslektaşlarına toz kondurmayanların yanlış anlayacağını bilerek bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bu yazıyı kaleme alan biri olarak bu konuda çok masum olduğumu iddia etmiyorum. Haklı ya da haksız maalesef yetişme tarzımın bir yansıması olarak zaman zaman bu günkü karşı çıktığım ve eleştirdiğim konularda bilerek ya da bilmeyerek hata ve yanlışlar içerisine girdiğimi anti parantez söylemek isterim. Bir kaç lokal örnekle konuyu irdelemeye çalışacağım: Bugün sanal alemde eski mezun bir öğrencimin bir paylaşımı dikkatimi çekti: "4.sınıf çocuğunun bir dersten muaf tutulması için idareye dilekçe verdiğini, çocuğunun dinden soğumaması için böyle bir tasarrufta bulunduğunu" belirtiyordu paylaşımında... Yine bir gün çocuğunu dövdüğü bir velisiyle mahkemelik olan bir meslektaşımı dinledim: " Çocuk mahkemede şikayetçi olmadığı halde babası şikayetçi oldu. Çıkışta bana, ' Geçmişte senin branşında bir hoca beni okuldan soğuttu. Senin de benim çocuğumu dinden soğutmana izin vermeyeceğini, hatta mesleğinden atılman için elinden geleni göstereceğini' söyledi dedi." Yine ezberini yapmadığı ya da yapamadığı için dayak yiyen, notu düşük ya da zayıf düşen öğrenci ve velilerin serzenişlerini duyarsınız zaman zaman. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Zayıf not veren, ezber ya da dersinden dolayı dayak atan kişilerin iyi niyetinden şüphem yok. Fakat görüldüğü gibi iyi niyet her zaman iyi sonuç vermiyor. Bir kısım hocalarımız bize yaptılar, öğrenci böyle yetişir diye biz de onların metodunu uygulamamalıyız. Artık çocuklara yeni şeyler söylemek lazım. Her şeyden önce öğrencinin psikolojisini iyi okumak ve bilmek zorundayız. Dayak atmak suretiyle ancak dine soğuk, dine düşman bir nesil yetiştirebiliriz. Çocuklardaki öz güveni yok etmiş oluruz. Elimizden gelen çabayı gösterelim ama nefret ettirmeden yapalım. Çocuk, öğrenmemede direniyor mu bırak öğrenmesin. İhtiyaç hisseden zamanında yapmadıklarını yeri geldiği zaman çarçabuk öğrenir. Yeter ki bu dinin özünde sevgi olduğunu bilerek sevgiyle yaklaşalım yeni genç dimağlara. Bilinç altlarına düşmanlık tohumu ekmeyelim. Her çocuğun bir kabiliyeti var, yeter ki biz o kabiliyeti ortaya çıkarmaya çalışalım. İçimizde sayıları az olmayan meslektaşlarımızın metodunu uygulayalım. Hiç unutmam fakültede bir arkadaşım vardı. Aile ve içinde bulunduğu camia itibariyle İmam hatip'e ve İlahiyat'a yabancı olan biri. İlahiyat Fakültesinde iken Cuma kıldırırken bile Cuma namazını düzgün kıldıramayan biri. Bir konuşma esnasında yabancısı olduğu bu yere nasıl geldiğini anlattı: "Dersine giren bir öğretmenden çok hoşlanır. Lisede iken söz verir, ben bu adamın okuduğu okulda okuyacağım diye. Çok sevdiği öğretmeninin İlahiyat Fakültesi mezunu olduğunu öğrenince İlahiyat okumaya karar verir. Halen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak görev yapmaktadır.
Amacımız insan kazanmak olmalı. Dersine girdiğimiz tüm öğrencinin meramımızı bilmesini sağlamalıyız önce. Yaptığımız işin doğruluğuna ikna edemediğimiz müddetçe biz başarılı olamayız. Vurduğumuz yerlerde gül yerine kin, intikam duyguları bitiyor haberimiz olsun.
Usulsüz vusul olmaz. İlk önce usul ve metodumuzu değiştirelim. 22/03/2016
Hepimizin bilmesi gerekir ki bu nesil bizim yetiştiğimiz nesil değil. Sıkıntı çekmeden yetişen, sorumluluk verilmemiş, her şeyi sorgulayan, her şeye karşı çıkan, her şeye bir bahane bulan bir gençlik. Ben ve benim nesil neyin ne olduğunu sorgulayamadan; dayak, hakaret ve şiddetle büyümüş bir nesiliz. Böyle büyüyen bizlerin bu günkü nesli kendi yetiştirilme tarzımız gibi yetiştirmeye kalkmamız telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına sebebiyet verecektir.
Sahanın içinde olmayanlar, sahanın içinde olup da "Kırılan kol yen içerisinde kalsın" düşüncesiyle camia ve meslektaşlarına toz kondurmayanların yanlış anlayacağını bilerek bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bu yazıyı kaleme alan biri olarak bu konuda çok masum olduğumu iddia etmiyorum. Haklı ya da haksız maalesef yetişme tarzımın bir yansıması olarak zaman zaman bu günkü karşı çıktığım ve eleştirdiğim konularda bilerek ya da bilmeyerek hata ve yanlışlar içerisine girdiğimi anti parantez söylemek isterim. Bir kaç lokal örnekle konuyu irdelemeye çalışacağım: Bugün sanal alemde eski mezun bir öğrencimin bir paylaşımı dikkatimi çekti: "4.sınıf çocuğunun bir dersten muaf tutulması için idareye dilekçe verdiğini, çocuğunun dinden soğumaması için böyle bir tasarrufta bulunduğunu" belirtiyordu paylaşımında... Yine bir gün çocuğunu dövdüğü bir velisiyle mahkemelik olan bir meslektaşımı dinledim: " Çocuk mahkemede şikayetçi olmadığı halde babası şikayetçi oldu. Çıkışta bana, ' Geçmişte senin branşında bir hoca beni okuldan soğuttu. Senin de benim çocuğumu dinden soğutmana izin vermeyeceğini, hatta mesleğinden atılman için elinden geleni göstereceğini' söyledi dedi." Yine ezberini yapmadığı ya da yapamadığı için dayak yiyen, notu düşük ya da zayıf düşen öğrenci ve velilerin serzenişlerini duyarsınız zaman zaman. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Zayıf not veren, ezber ya da dersinden dolayı dayak atan kişilerin iyi niyetinden şüphem yok. Fakat görüldüğü gibi iyi niyet her zaman iyi sonuç vermiyor. Bir kısım hocalarımız bize yaptılar, öğrenci böyle yetişir diye biz de onların metodunu uygulamamalıyız. Artık çocuklara yeni şeyler söylemek lazım. Her şeyden önce öğrencinin psikolojisini iyi okumak ve bilmek zorundayız. Dayak atmak suretiyle ancak dine soğuk, dine düşman bir nesil yetiştirebiliriz. Çocuklardaki öz güveni yok etmiş oluruz. Elimizden gelen çabayı gösterelim ama nefret ettirmeden yapalım. Çocuk, öğrenmemede direniyor mu bırak öğrenmesin. İhtiyaç hisseden zamanında yapmadıklarını yeri geldiği zaman çarçabuk öğrenir. Yeter ki bu dinin özünde sevgi olduğunu bilerek sevgiyle yaklaşalım yeni genç dimağlara. Bilinç altlarına düşmanlık tohumu ekmeyelim. Her çocuğun bir kabiliyeti var, yeter ki biz o kabiliyeti ortaya çıkarmaya çalışalım. İçimizde sayıları az olmayan meslektaşlarımızın metodunu uygulayalım. Hiç unutmam fakültede bir arkadaşım vardı. Aile ve içinde bulunduğu camia itibariyle İmam hatip'e ve İlahiyat'a yabancı olan biri. İlahiyat Fakültesinde iken Cuma kıldırırken bile Cuma namazını düzgün kıldıramayan biri. Bir konuşma esnasında yabancısı olduğu bu yere nasıl geldiğini anlattı: "Dersine giren bir öğretmenden çok hoşlanır. Lisede iken söz verir, ben bu adamın okuduğu okulda okuyacağım diye. Çok sevdiği öğretmeninin İlahiyat Fakültesi mezunu olduğunu öğrenince İlahiyat okumaya karar verir. Halen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak görev yapmaktadır.
Amacımız insan kazanmak olmalı. Dersine girdiğimiz tüm öğrencinin meramımızı bilmesini sağlamalıyız önce. Yaptığımız işin doğruluğuna ikna edemediğimiz müddetçe biz başarılı olamayız. Vurduğumuz yerlerde gül yerine kin, intikam duyguları bitiyor haberimiz olsun.
Usulsüz vusul olmaz. İlk önce usul ve metodumuzu değiştirelim. 22/03/2016
Yorumlar
Yorum Gönder