29 Şubat 2016 Pazartesi

On parmağında 10 marifet

Cumartesi 13.00 suları. Bir elinde poşeti, diğer elinde kol çantası, yanında çocuğu ile otobüse binip  ters istikametteki boş olan iki koltuğa oturmuş bir anne dikkatimi çekti.

Otobüs  sonraki duraklarda durdukça dolmaya başladı. Şoförün “Arkaya doğru ilerleyin” sözüyle birlikte anlayış göstererek 6 yaşındaki çocuğunu kucağına aldı. Yanındaki çocuğundan boşalttığı koltuğa oturan olmadı. Bana göz ucuyla “Otur” dendi. Ben de oturmadım, çocuğunu oturtsun diye. Küçük otobüsün en arkasına sırtımı verdim.

Hanımefendi, sağ eliyle çocuğunu kucağına bastırdı. Koluyla çocuğunu tutmaya, eline; içerisinde çocuğunun yedek giysisi olması muhtemel poşeti yerleştirdi. Aynı zamanda  0.5 litre su şişesini avucunun içiyle beraber tuttu. Diğer eliyle  kolundaki  çantasını kendisine doğru bastırdı. Şimdi boşa çıkarttığı elini değerlendirmeliydi. O da ne? Boş olan eline telefonunu  aldı. Başladı girmeye. Nereye girdi bilinmez. Ama kısa  yolculuğuna diyecek yoktu.

Gördüğüm profil nereye kadar gitti? Nerede indi bilmem. Çünkü ben ondan önce indim. Hikayenin bundan sonrası meçhul. Çok merak ettiyseniz  hayal gücünüzü geliştirip bundan sonra hikayeyi siz devam ettirebilirsiniz.
*
Otobüsten inip sağıma soluma bakınca çarşı mahşer yeri gibiydi sanki. Sezon; tam kışlık ürünlerin indirime girdiği, indirim var diye insanların özellikle bayanların kendilerini dışarıya attıkları, evlerini boşalttıkları andı sanki. Hava da müsaitti üstelik.  Herkesin indirim var diye koştuğu tüketimden, kadın da nasibini almalıydı. Elini tutan çocuğu, alışveriş yapmasını biraz geciktiriyordu ama geç de olsa başladı mağazanın birinden girip diğerine çıkmaya.

Çok da acele etmesine gerek yok. Ama ya alacaklarından kalmazsa. En büyük sıkıntısı da buydu…Yoksa akşama kadar daha çok mağaza gezer, sonunda alacaklarını alırdı. Bazılarına ihtiyaç yoktu ama ucuzdu bir kere. Herkes alıyor, o da almalıydı. Hele bir de karta taksit yok mu? Kim yapardı bu iyiliği, hem de bu devirde! O da öyle yaptı. Alışverişleri  yapıp mağazadan çıktığında hava kararmıştı. Evine de gecikmişti. Olsun. Eşi bugün de bekleyiversin. Sanki ilk defa mı bekliyordu. Yemek dersen vardı zaten dünden kalma. Çok da acele etmesine gerek yok. Sadece bir ısıtması var. Geçen haftadan annesiyle beraber bolca sarıp buzluğa kaldırdığı sarma da vardı. Olmazsa onu da çıkarır. Bu akşam yemeğini de savardı. Alışveriş mutluluğu, bir de dünden kalan yemeğin olması keyfini getirmişti kadının. Ama bir düşüncedir aldı içini. Yemek yendikten sonra bulaşıklar ne olacaktı? Çünkü ne de çok yorulmuştu bu alışveriş çılgınlığından. Hemen aklına her zaman imdadına yetişen, bir dediğini iki etmeyen, kendisine hizmet etmesi için evlendiği, emir eri  eşi geldi. Evet, bulaşıkları makineye eşi koyardı. Sanki yapmadığı bir şey mi idi. Zaten eşine de bir gömlek, bir çorap almıştı. Kartın ekstresini de alıştıra alıştıra birkaç gün sonra verir, olur biterdi. Zaten taksitle, üstelik kartın günü de dönmüştü.
*
Yok. Hikaye böyle devam etmez derseniz. Kadın alışverişten sonra ya kendi annesine, ya da kayınvalidesine geçmiştir. Eşi de oraya gelecektir. Anneler zaten kızı/gelini gelecek diye yemekleri de hazırlamıştır. Zaten annesi kızının mutluluğu, kayın validesi de gelinini memnun etmek için uğraşmıyor muydu? Evladı zaten avucunun içindeydi. Allah’tan istemişti bir göz. Allah verdi ona üç göz. Daha ne istesindi ki?
*
Yok hikaye böyle gitmez diyorsanız. O zaman C planını devreye koyalım. Evde yemek yoktur. O zaman eşine telefon açıp akşam yemeğini bir lokantada mükellef bir sofra ile geçirebilirlerdi. Zaten ilk tanıştıklarının 10.yılıydı bugün.
*
Hayır, hikaye böyle sona ermez derseniz, o zaman D planını devreye koyalım. Ya eve erken gelen eşi yemek hazırlayacak. Ya da bu akşam kahvaltıya talim edeceklerdi. 
*

Gördünüz mü kadını? Maşaallah hamarat mı hamarat. Allah'ın verdiği azaların hepsini fazlasıyla kullandı. Her bir parmağında 10 marifet. Akılsa akıl... Zekaysa zeka. 

Allah benim hayrımı mı versin. Amin. Sizin de. 29/02/2016



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder