Ana içeriğe atla

Kendine temiz**


Toplu taşıma aracının sağında giderken bir ses işittim. Ses sağ taraftan gelmişti. Sağıma baktım.  Sağ tarafta aracını park yerinden çıkarmaya çalışan, görüntüsünden şık giyimli bir beyefendi vardı. Yanında da eşi olması muhtemel bir hanımefendi oturuyordu. Elinde de içmeye çalıştığı ayranı vardı. Yolun ortasında ise içilerek ambalajı yola atılmış bir ayran.. Evet ses, o ayranın sesiydi. Suçun sahibi olmaz ama. Suçlu ayan beyan belliydi: Beyefendi görünümlü zat.

Arabasının modelinden ve markasından zengin olduğu belliydi. Adama iftira atma. Önceden atılmış olabilir diyebilirsiniz. Bal gibi adam -sandığım- attı. Çünkü çöpün sesine baktığımızı gören adam kafasını kaldırdı bize baktı. Başını öne eğseydi, az da olsa bir utanma duygusu kalmış diyecektim. Maalesef o da kalmamış. Yere atılan ayranın markasıyla eşinin içmeye çalıştığı ayran da aynı marka idi zaten. Üstelik çöp daha çiğnenmemişti, öylesi trafiğin yoğun olduğu bir yerde.  Haydi hepsi iftira dediniz. Peki o ses neydi?

Gördüğünüz gibi suçun bütün delillerini topladım. İçimden polis olmalıymışım bile dedim. Siz demeseniz de.

Aslında anlattığım bu olay, bizim ülkemizde vakayı adiyedendir. Artık olağan hale geldi. Çoğunuz, arabasının kül tablasını yolun ortasına boşaltmaya çalışanı, burnunu temizlediği peçetesini toplu taşıma araçlarına atanı ya da bir yerine sıkıştıran kimseleri görmüşsünüzdür. Görmeden atılanları saymıyorum. Yaşadığımız yerleri, gelip geçtiğimiz yerleri, piknik yerlerini saymıyorum bile. Hele dağılmış semt pazarlarını mesele bile edinmiyorum artık. Çünkü rastgele atılan şeyler o kadar sıradanlaştı ki, hepimiz bu tür davranışları kanıksamış durumdayız.

Peki biz pis bir millet miyiz? Hayır. Temiz olmaya temiziz. Yine istisna kimselerimiz kaideyi bozmaz ama biz kendimize temiziz. Kendi evini, barkını, aracını, çevresini tertemiz yapan bireyleriz. Tıpkı aracın camını açarak elindeki çöpü dışarıya atıp camını kapatan gibi. Adam aracını temizledi. Dışarıdaki görüntü nasıl olursa olsun. Bu pisletenler de temizlik havarisi. Çoğu zaman da etraf ne kadar pis diye dert yanar.  Kusura bakmayın ama ben böylelerini o böceğe benzetiyorum. Hangi böcek dediğinizi duyar gibiyim. Hiç zorlamayın. Siz o böceği iyi bilirsiniz. Bana söyletmeyin adını. Hani o böcek, kendi pislediği pisliği yuvarlar, bir taraftan da etraf ne kadar pis kokuyor diye burnunu tıkarmış ya. İşte o böcek. Hatırladınız adını. Hele şükür. Baya da uğraştırdınız beni.

Ben, göz göre göre çevreyi kirleten insanları işte bu böceğe benzetirim. Bu böceklerin yiyeceği bu yuvarladıkları. Rızıklarının peşinden koşuyorlar. Ya bizim kendisine temiz insanımızı ne yapalım. Siz ne derseniz deyin. Ben bu tip adamlara kendine temiz insan diyorum. Adam da çöpünü attıktan sonra tıpkı o böcek gibi camını kapattı zaten.

Siz, ülkenin bu kadar gündemi varken şu mesele edindiğin işe bak bile deyiniz. Ben diyeceğimi dedim bile.  Bu adam, kendine temiz. Sayısı da baya çok maalesef. Bir araya gelseler seni, beni, bizi  boğarlar...

 Biz istediğimiz kadar sözle: “Temizlik imandandır. Temizlik imanın yarısıdır. Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever. “ deyip, ardından da   “Ele verir talkını, kendisi yer salkımı” aymazlığı içerisinde her yeri kirletmeye devam edelim. Bilelim ki yaptığımız bilgi hamallığından başka bir şey değildir. Rabbim sonumuzu hayreylesin. 29/02/2016

** Kahta Söz gazetesinde 24.03.2016 günü yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde