Ana içeriğe atla

Seyirlik evler



Bir ve beraber kaldığımız küçük evlerden ayrı dairelere çekirdek aile olarak taşındık; evimiz geniş olsun, kullanışlı olsun, daha rahat hareket edelim; çocuğumuzu kendimiz, keyfimize göre yetiştirelim diye.

Ev işlerine bakan içişleri bakanı  evi kendine göre dizayn eder. Bize de pamuk elleri cebe atıp evin iç donanımını alıp seyretmek kalır.

Evin hanımı vitrin, dolap, vestiyer,  masa, sehpa, fiskos masası istemiştir. Çünkü ihtiyaç ve  rahatımız için her şeyi yaptırmalı ya da almalıydık. Hatta dolap ve vestiyerlerin yanına küçük küçük raflar bile yaptırmalıydık. Gözlüğümüzü, anahtarımızı, el çantamızı, kitabımızı, telefonumuzu  koyalım diye.

Sonunda anladım ki aldığımız ve masraf ettiğimiz hiç bir şey kullanılabilir ve rahatımız için değilmiş. Hepsi seyirlik. Göze hitap ediyor. Masa-fiskos ve sehpaların üzerine başka bir şey konmayacak şekilde vazo ve çanakların içerisinde çiçeklerle doldurulmuş; kimi gerçek çiçek, kimi de yapay. Rafların üzeri ve dolapların yanındaki çıkıntılar ise yine süs eşyalarıyla doldurulmuş. Elindeki kitabı, gözündeki gözlüğü, cebindeki cep telefonunu koyacak bir yer bulabilirsen aşkolsun. Gidiversem oturduğum yere de yeni bir seyirlik eşya konacak. Şimdilik oturacak bir yer bulabiliyorum. Hele şükür.

Anam babam usulü perdeler demode olmuştur. Yenilerini alırsın. Hem de duvar boyu. Dünyanın parasını verirsin işe yarasın diye. Nerde o da seyirlik. Perdeyi açması ve takması, çıkarılması, pencereyi açması, kapatması ayrı bir işkence. Karanlıkta oturur ışık yakarım daha iyi.

Herkesin koltuğu var. Artık şark odası dönemi geçti, yer sergisinden kurtulalım dersin; dükkan, mağaza dolaşır. Marka, renk beğenirsin. Sonra o beğendiğin renk ve deseni bir daha görmeyecek şekilde kirlenmemesi için koltuklara yüz geçirilir.

Isınmak için  kalorifer döşetirsin. Petekleri görebilirsen aşkolsun. Çünkü onları, perdelerin altında ve önünde koltuklar ile gizlenmiş bulursun. Isı verme şansı da yoktur zaten. Nefes alabilirse şükretsin.

Yazıcının üstü, bilgisayar kasasının üstü, masa ve sehpaların üstü  dantellerle kapatılmış. Yazıcıya bir yazı göndersen yazıcı otomatik açılır ama yazdırma şansı yoktur. Çünkü dantel engelliyor.

Hele yazık o çamaşır makinasına. Banyonun buharı, nemi nefes aldırmazken bir de üzerine örtülmüş örtü ile iyi ki boğulmuyor. Makinenin rengi mi görebilene aşkolsun. Televizyonlar led olalı üzerinden sarkıtılmış örtüden kurtuldu nihayet.

Bir kısmınızın bereket bizim ev böyle değil dediğinizi duyar gibiyim. ( Bence dışarıyı seyretmekten burnunun ucunu pardon evinin içini görememiş olabilirsin. İyi bak.) Bu açıdan şanlısınız. Doya doya evinizde yaşayın. Gözlük, telefon, çanta, kitap ve defterinizi istediğiniz yere koyabilirsiniz.

Yok bizim evde aynı seninki gibi diyorsanız. Yapacağınız tek şey var: Oturup ağlamak. Ya da eski bir, iki odalı yerlere taşınıp istediğini, bulduğun boş yere koyacaksın. Öyle evleri bulma şansınız pek yok. En iyisi burnunu çeke çeke ağlamak. Hem için açılır. Ben belki bir orta yol bulurum diyorsan boşa kürek çekme. Teslim bayrağını çek. Eşinin oluşturduğu kaderine razı ol.

Bil ki aynı kazana atılsanız kaynamazsınız. Filistin-İsrail bile bir araya gelir anlaşmak için. Ama siz anlaşamazsınız. Çünkü senin dünyan ile eşinin dünyası farklı.

Sen kullanılabilir bir ev istersin. O ise seyirlik bir ev... Efendim. O zaman seyretmeye devam. 02/01/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde