Ana içeriğe atla

Müdür yetkili vekil öğretmen



1991 yılında öğretmenlik yeterlilik sınavına giren son mezunlardık. Ankara’da sınava girdik. Bizden sonra bu şekil bir sınav olmadı bir daha.

Okul bitti. Atamada 159.yedeğim. Atanıncaya kadar vekil öğretmenlik yapayım diye Karatay Milli Eğitim Müdürlüğüne müracaat ettim. Yapılan mülakatla Aksaray yolu üzerinde Obruk mevkiinde Kemerli Kolca isimli mezrada müdür yetkili vekil öğretmen olarak görevlendirildim.

Elime görevlendirme yazısını aldım. Konya'ya 75 km olan yere göreve başlamaya gittim. Okul kapalıydı. Cami imamının kapısını çaldım. Evine misafir etti beni. Tanıştık. Çoluk çocuk ne var dedim. Çoluk var ama çocuk yok dedi. Okulu sordum kapalı diye. Okul kapalı olur kimse olmaz. Sen açıp kapatacaksın dedi. Okulu açtım. Önceki örneklerine bakarak el yazısıyla kendi kendimi göreve başlattım.
Bir hafta on gün bahçesindeki okulun lojmanında kaldım. Sonra evimi de taşıdım oraya.

Okulda tek sınıf vardı. Yazdan kalma sobası da duruyordu. Camlar kırık. 26 Eylül’de göreve başladığıma göre daha önceki haftalar okul kapalıydı demek ki. Tek sınıfımda birden beşe kadar öğrenci vardı. Birleştirilmiş sınıf dediklerinin ne olduğunu da öğrenmiştim.

 İlk işim kırık camların ölçüsünü alarak Konya’dan camları kestirmek oldu. 2-3 hafta sonrası havalar da soğumaya başladı. Cami imamına sordum odun-kömür işi nasıl oluyor diye. Öğrenciler evlerinden getirirler dedi. 7-8 öğrenci mevcutlu olan okulun öğrencileri sırasıyla evlerinden yakacak getirmeye başladılar. Sobayı yakma işi de bana kaldı tabii ki.

Gün geçtikçe müdür yetkili vekil öğretmenin ne olduğunu anlamaya başlamıştım: Okulu açıp kapatma, kırılan camların ölçüsünü alıp yenisini kestirme, camı takma, sobayı yakma. Arta kalan zamanda da çocuk okutmak. Her ay ilçeye uğrayıp yazıları alıp, gelen evrak defterine kaydetmek, yazılan cevabi yazıya giden evrak defterinden sayı vermek. Diğer ay ilçeye gidip evrakı teslim etmek. Yani okulun hem hizmetlisi, hem öğretmeni, hem de müdürü olmak demekmiş MYVÖ.(Müd. Yet. Vek. Öğr.) Unvanın uzunluğundan görev alanımın da geniş olduğunu biraz geç oldu ama öğrenmiştim sonunda.

Müdür yetkili vekil öğretmenliğim asaleten atamam yapılması dolayısıyla 92 Şubat ayında sona erdi. Şimdilerde bu şekil ve bu ünvanlı bir görevlendirme kalmadı. Belki de ağzıma, yüzüme bulaştırdığımdandır. 03/01/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde