Ana içeriğe atla

Vasat toplum**



Her konuda ifrat ve tefritteyiz. Biz ne zaman vasat bir toplum olacağız?.

80 öncesi sağ sol davasından birbirimizi öldürdük, bu gün sarmaş dolaşız.
Dün birileriyle ölümüne dost olduk, bu gün ise kanlı bıçaklı olduk.
Her zaman sevdik mi ölümüne sevdik, nefret ettik mi ölümüne nefret ettik.
Suç bireyseldir deriz, Ama suçlamada toptancı davranırız. (Askerde Kayserili bir komutandan dayak yemişizdir. Tüm Kayserililer'den nefret ederiz. Bir meslek erbabı ile bir sorun yaşarız tüm o meslektekilerden nefret ederiz.)
Bir kaç kişi suç işler, suçluya ceza vermektense cezayı genelleştiririz. (Askerde bir kaç erat suç işler, tüm erata hafta sonu cezası veririz. Bir kaç yöneticimiz yetersizdir, suç işlemiştir, tümünün görevine son veririz....)
İftira, gıybet, dedikodu... günahtır,  "beraati zimmet asıldır" deriz, niyet okuyarak insanları yaftalarız.
İnsanları yargılamadan yargısız infaz yaparız sonra "pardon" der, salıveririz.
Her kesim kendinden başka iyi insan tanımaz, hep ülkeyi diğerinden kurtarmaya ve korumaya çalışır. (Halbuki hepimiz tencere-kapak gibiyiz: Üzümü çifter çıfter yeriz.)
İnsan eşrefi mahlukattır deriz, onurunu ve haysiyetini yok etmek için her yolu deneriz.
İnsanlar bir tarağın dişleri gibidir, eşittir deriz, nerede bir araya gelmiş insan topluluğu varsa üzerlerine basarak yukarı çıkmaya çalışırız. (Tüm cemaat, grup, STK, iktidar-muhalefet, her türlü yönetimde hiyerarşi vardır. Altta samimileri çalışacak üstte birileri keyif çatacak. İstisnalar kaideyi bozmaz…)
Kendimizi dünyanın en akıllı insanı olarak görürüz ama aklımızı birilerine kiraya verdiğimizin farkına bile varamayız.
Meclise giderken milletin vekili olacağım deriz, her şeyimizle liderimize teslim oluruz.
Dün doktorlara "Hastalığım nedir" diyemezken bugün doktora "Senin maaşını ben veriyorum" diyerek ajite edip dövme yoluna gidiyoruz.
Dün "Hocanın vurduğu yerde gül biter, dayak cennetten çıkmadır" derken bugün, çocuğuma yan bakan kuşun yuvasını yıkarım demeye başladık.
Her türlü şiddete karşıyız ama bütün işlerimizi şiddete başvurarak çözeriz.
Başkasını diktatör olarak değerlendiririz ama kendimiz bulunduğumuz makamda ya da görevde herkesten tam itaat bekleriz, gerekirse terör estiririz.
Sevmediğimiz insanı alt edemiyorsak onun düşmanının safına geçiyoruz öç almak için.
Dün tüm kurumların dışarıya karşı gizemli yönleri varken hepsini kaldırdık, şeffaflaştırdık. ( Vali ne karışır, sendikamın kararı var, okul bir şey yapamaz, hakim ceza veremez gibi...)
Dün kötü ve iyi olanda bazen birleşebiliyorduk. Bu gün her konuda ayrıştık. Teröre bile terör diyemiyoruz.
Siyasilerimiz dün milli meselelerde dışarıya karşı ortak bildiri yayınlarlar, birlikte hareket ederlerdi. Şimdi sanırsın ki başka başka ülkelerin siyasileri.
Dün ortak kültür, örf, adet gibi değer yargılarımız vardı bugün ise tam 72 millet olduk.
Herkes her şeyden şikayetçi, şikayetçi olmadığımız tek kişi kendimiziz.

Unutulmamalı ki, şikayet ettiğimiz hiçbir şeyde suçlu tek taraf değildir. Hepsinde az veya çok payımız vardır. Birimiz pay isek diğerimiz paydadır.

Hiç orta ümmet olamadık vesselam: Ne dün ne bugün. Bu gidişle ne de yarın…

07/03/2016 tarihinde Kahsa Söz Gazetesinde  yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde