1985-1986 öğretim yılında lise son sınıf öğrencisiyim. Konya’da dershaneler yeni yaygınlaşmaya başlamıştı. Bir aylığı 11.000 TL olan I. taksitini ayarladım, dershaneye yazıldım.
Dershane dersleri, akşam 18.00-21.00 arasında işlenmekteydi. Bir ay devam edip sonrası bırakmaktı niyetim. Çünkü üniversite okuma gibi düşüncem yoktu. Okumak istesem de parasını karşılayamazdım zaten. Sözel derslere biraz ilgim vardı. Onlara tam devam ediyordum. Sayısal derslere ise bazen gitmediğim olurdu. İlk bir ayın sonlarına doğru dershanenin II. taksidi istenmeye başlayınca dershaneyi de bıraktım.
Dershane çıkışı - kaldığımız yurtta çay olmadığından- zaman zaman Beşyol çay ocağına girer, bir bardak çay içer, sonra yurda giriş yapardık. Yine bir akşam çayı içtik. Yurda gitmek için dışarı çıktık. Ardımızda, bizden bir devre altta okuyan ve dershaneye giden bir arkadaşımız çıktı. İçerideki gençler onun ardından bağırış, çağırış çıktılar, o arkadaşı dövmek için. O arkadaşı kendi halinde bırakıp gitmek olmazdı. Yanımdaki Osman, “Arkadaşlar mesele nedir, güzelce konuşalım” deyince “Konuşmazsak ne olur, Allah’ınızı Peygamberinizi…. ”küfürleri gelmeye başladı. Bela geliyorum diyordu artık.
Hızlı adımlarla yürümeye başladık. Şimdilerde yok. O zamanlarda dönel kavşak vardı Beşyol ışıklarının olduğu yerde. Onlar 7 kişi biz de 7 kişiyiz.
Kavşağın tam ortasında Osman’a vurdu biri. Osman’a vurunca ben de ona vurdum. Osman’ı bıraktı bana döndü.
Sağ elimde dershanemin siyah çantası, gözümde gözlük, tek elle ne kadar dövüşeceksem onu yapacaktım. Beni yolun ortasına yatırdı. Alaman mı veremen mi? Ölüm yakındı artık. Tek yapabildiğim kolunu ısırmak oldu. Sonra üzerimdeki Azrail’i o zamanlar da dargın olduğum arkadaşım itekledi, beni kaldırdı. Zaman zaman tekrar kavgaya pardon dayak yemeye tutuştuk yolun ortasında. Sonra nasıl olduysa ayrıldık.
Kim kimi dövdü derseniz. 7 kişiye 2 kişi ne yapabilirdi. Biz de onu yaptık, iyi bir dayak yedik. Bizden 4 kişi seyirci, bir tanesi de kavgayı aralamaya çalışmıştı.
Hızlı bir şekilde yurda doğru yöneldik, tam yurda gireceğimizde, ardımızdan “Kim o benim kolumu ısıran” diyerek tekrar geldiler. Beni bulmaları kolay oldu. Bıçağı çıkardı, üzerime yürüdü. Dayak ortağım Osman araya girdi. Gazi olamadan yurda girdik.
Belletmen hocamız bizi kapıda karşıladı. Üstümüze, başımıza baktı. Adaletsiz bir savaşın içinden çıktığımız belliydi. “Ne oldu size çocuklar, bu haliniz nedir” der demez; bizim dört tane seyirlik arkadaşımızın biri bıraktı, diğeri aldı. Açtılar ağızlarını, yumdular gözlerini. Kavgayı, yani yediğimiz dayağı noktasına, virgülüne anlattılar. Hiç bir şeyi eksik bırakmadılar. Değme fotoğraf makinası ve videolar yanlarında halt etsin. Her bir kareyi fotoğraflamışlar. O zamanlarda dijital makineler, cep telefonları yoktu ama karelerin hiçbir eksikliğini çekmedik. Biz dayak yerken bizi seyreden bizim seyirlik arkadaşlarımız tarihe not düşecek her anı zihinlerine nakşetmişlerdi. Ağızlarını doldura doldura iştiyakla konuşmalarını görünce müthiş bir görsel zekaya sahip olduklarını tespit ettim. Gıpta ettim onlara. Bugünlerde boğulan kişinin boğuluşunu ya da her bir kareyi ölümsüzleştiren seyirlikler gibi her anımızı ölümsüzleştirdiler. Kavgaya girip bizimle bir olsalardı hocaya o anımızı kim anlatacaktı? Zira bizim konuşacak takadımız kalmamıştı zaten.
7 tane Tarla Mahallesinin eli sopalı gençlerine karşı 7 tane de biz vardık genç olarak. Tek suçumuz alt devremizin çay ocağından çıkarken kapıyı örtmemesi idi. Biz onu koruyalım derken kavganın içerisinde bulduk kendimizi. Seyircilerden bir tanesi de adına dayak yediğimiz kişi idi. Diğer arkadaşlar hafifçe bir kıpırdansalar adamlar kaçacaktı belki de.
Seyirlik arkadaşlardan biri dışında diğerlerini hiç görmedim 29 yıldır. Bazen önemli bir anımı çekmem gerektiğinde onları hayırla yad ederim. Şimdi olsalar da çekselerdi diye. Ama kendilerini hiç unutmadım biz böyle bir anı yaşarken seyrettikleri için.
Sizlere onların isimlerini, özellik ve boy postlarını da anlatmak isterdim. Ama yaptıkları iyiliğin anlaşılmasından belki de hoşlanmayabilirler. Ziya hayrı kaçar diye düşünebilirler. Onlara dokunmayan yılan bin yaşasın.
Gıyaplarında kendilerine teşekkür ederim böyle bir anı yaşattıkları ve ölümsüzleştirdikleri için.
Onları ölümsüzleştirmek için ben de onları kaya parçasına yazdım. 26.12.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder