21 Haziran 2024 Cuma

İndi-Bindi, Ekmek ve Çay *

Kaç aydır ürünlerin etiketinin değişmediği, aynı ürünü her gidişimizde aynı fiyattan aldığımız hepimizin malumu. Fiyatlar yüksek olsa da sevindiriciydi bu. Çünkü fiyatlara bir istikrar gelmişti. 

Mayıs enflasyonu ile yıllık bazda enflasyonun zirvesini gördüğümüzü, haziran ayından itibaren enflasyonda gözle görülür bir düşüşün olacağını Hazine ve Maliye Bakanı tarafından açıklandı.

Bu demektir ki bundan sonra fiyatlar düşmese de yerinde sayacak, ürünlere yeni zam gelmeyecekti. En azından ben böyle düşünmüştüm. Fakat benim evdeki hesap tutmadı. Çünkü,

Enflasyonun düşüşe geçeceği günler eli kulağında iken Konya'da;

Bayram öncesi dolmuş indi-bindi ücretlerinin mesafesine göre 15, 18, 20, 23 lira şeklinde güncellenmesi, 

200 gramı 7 lira olan ekmeğin 9 lira yapılması, 

Bayram sonrası esnaf çay ocaklarındaki çayların 10 lira olması, 

Bana manidar geldi. Çünkü o kadar yüksek enflasyonda dolmuş, ekmek ve çay kurtardı ise enflasyon inince hayli hayli kurtarırdı. 

Bildiğim kadarıyla döviz-TL paritesi nicedir yerinde saydığı gibi zaman zaman TL lehine düşüş görüldü.

Akaryakıt ürünlerine de öyle kallavi zamlar gelmedi. Hatta zaman zaman düşüşler oldu. 

Buğdayın zaten hasat zamanı. 

Marketlerde bir kilo çayın fiyatı 140-150 lira civarında. 

Anlatmak istediğim dövizden kaynaklı girdi maliyetlerinde bir artış yok. Üretimde sıkıntı yok. Anormal zamlar yok iken bu üç temel ihtiyaç maddelerinde tüketici aleyhine yeni bir güncelleme yapılması anlaşılır gibi değil. Çünkü toplu taşıma, ekmek ve çay günlük zaruri tüketimlerimiz. 

Pek gündem takip etmiyorum. Öyle zannediyorum, bilmediğim bir artış var ki bu ürünlerde zamma ihtiyaç duyuldu. 

Haydi dolmuş ve ekmek zammını bir tarafa bırakalım. Belki bunlarda başka girdi maliyetleri olmuş olabilir. 

Peki çaya ne diyeceğiz? Daha yakın zamanda esnaf çay ocaklarında çay 5 liradan 8 lira olmuştu. Yeni tarife 10 liranın bir izahı olabilir mi? 

Yine çayın bir kilosu aşağı yukarı bir yıldır 150 lira idi. Geldi ise su fiyatlarına bir artış gelebilir. Asgari ücretin fiyatı ocaktan bu yana aynı. Temmuzda da yeni bir güncelleme yok dendiğine göre. 

O zaman on lira çayı nereye koyacağız? Bu zammı nasıl izah edeceğiz? Çünkü çay dediğimiz çay ve sudan ibaret. Başka katkı maddesine de ihtiyaç yok. 

Bir çay esnafı günlük sattığı 15 çaya, bir kilo çay alabilir. Ki toptan alırsa 150'den de aşağıya alabilir. Ayrıca bir kilo çaydan 300-450 bardak çay çıkıyor ortalama. Yani bir esnaf bir kilo çaydan üç bin-dört bin lira ciro elde ediyor. 

Hasılı sebebi hikmetini bilmediğim için bu üç ürüne gelen zammın izahını yapamıyorum vesselam.

*26.06.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

20 Haziran 2024 Perşembe

Küçük İşletmelerdeki Nakit Sevgisi *

Alışverişlerde kredi kartı kullanmak hayatın bir parçası oldu. Çoğu kimse birden fazla kredi kartı kullanıyor. Kart olunca çoğunluk cebinde nakit de bulundurmaz oldu.

Bir zamanlar bir ay daha ötelemek, borcu döndürmek ve asgarisini ödeyerek günü ve ayı kurtarmak için kullanılan kredi kartı, şimdilerde nakit yerine kullanılıyor.

Her alışverişe cepte para olmaksızın giden çoğu kimse, alışveriş yaptığı yerden İban isteyerek aynı anda nakit EFT yapıyor. Yani hesabında nakit olmasına rağmen adeta nakitsiz yaşıyor insanımız. (Esnaf İbana yönelince, Maliye Bakanlığı İbanları incelemeye alacağını açıklayınca, ödemeyi İban ile yapmada daha dikkat edilir oldu.)

Kartlı hayat yaygınlaştıkça küçük bakkal dükkanlarında ve bazı pazarcı esnafında bile post makinesi var.

Bir zamanlar kartı uzatınca bozuk çalan esnaf, açık hesaba yazmaktansa kredi kartına çekmeyi daha ehven bulur oldu. Bir ara post makinesini göstermemek için bazı esnaf, cihazı havlunun altına gizlerdi. Bazısı da nakde ayrı, kredi kartına farklı fiyat çekerdi.

Şimdilerde başta büyük mağaza ve işletmeler olmak üzere hemen hemen her alışveriş yapılan yerde kredi kartı özümsendi. Hatta temassız özelliğiyle birlikte karttan ödeme daha hızlı ve pratik oldu. Kartlı ödemelerde kasa sırası hızla ilerlerken zaman zaman nakit ödemeye kalkan, kasada herkesi bekletir duruma geldi. Hele verilen nakitler küçük banknot olursa say say bitmiyor. Kasiyer için nakitte açık verme durumu da var.

Kredi karı ile alışverişlerde kayıt dışı alışverişin de önüne bir nebze geçilir oldu.

Kredi kartı ile yapılan alışverişlerde ihtiyaçtan öte harcama yapılsa da kredi kartları bugün hayatın bir parçası.

Buna rağmen bu çağa ayak uyduramayan ve küçük kalmaya devam eden esnaf da aramızda az değil. Bu tip yerlerden alışveriş yapınca, ardından kredi kartını uzatınca kart mı diye bozuk çalmaya devam ediyor.

Böyle bir yerden 150 liralık alışveriş yaptım. Kartı uzattım. Yüz hattı değişti hemen. Benim alavereyi çekmeye çalışırken, başka biri aynı yerden alışveriş yaptı. Nakit uzattı. Nakdi aldı. Allah bereket versin dedi. Benimkini de karttan alındı. Ama bana bereket versin demedi.

Anladım ki bereket versin duası nakit uzatınca oluyor. Kartı uzatınca ise herhalde içinden beddua ediyordur. Sattığımın hayrını görme diyordur.

Hasılı böyle hesap yapan küçük esnafın morali bozuluyor diye kredi kartı ile alışverişten vazgeçecek değilim. Ekmek, çay parası gibi küçük harcamalar ve pazar alışverişi dışında kartı uzatmaya devam edeceğim. Bu tür esnaf isterse bereket versin duası yapsın isterse bozuk çalsın. Hoş, onun bereket versin duasıyla bereket bulacak değilim. Gönülsüz karta çekince de bereketten mahrum kalacak değilim. Çağın gittiği yere doğru kendini geliştirmeyen esnaf da bu sektörlerden kaybolup gitsin. Onun keyfi için cebimi kabartacak şekilde çuvalla para taşıyacak değilim.

Çuvalla veya cebim kabarık para taşıma sözümü de abartı görmeyin. Geçen gün bir on bin çektim. Hepsi yüzlük idi. Yazlık pantolonumun cebine koymaya çalıştım. Olmadı. Elimde bir poşet olsaydı bari derken yanımdaki arkadaş, yarısını bana ver, evin orada veririm dedi de cebim para dolu dolaşmaktan kurtuldum.

Bir diğer husus, kurban parasını İbana göndermeyeyim. Kurban günü elden vereyim dedim. Üç gün boyunca para çektim ATM’den. Bayram öncesi çoğu ATM’de para yoktu. Buna karşın sıra bekleyen çoktu. Millet o ATM’den diğerine mekik dokudu. Biri gelip yüklü miktarda para yatırmasa arife günü para çekemeyecektim. Sonunda tamamladım deyip kurban hissemi nakit verdim. O kadar saymama rağmen 600 eksik vermişim.

Hasılı devir nakit devri değil, kart ve İban devri. Küçük hesap yapan esnafımız bu çağa ayak uydurma iyi olur.

*17.07.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Sınavda Bir MESEM Öğrencisi

MESEM 9.sınıflara ilk saat 2/2. yazılılarını yapıyorum.

Kağıtları dağıttım. 

Tek kelimelik cevap yazacakları. 

Daha önce de sorumlu tuttuğum ünitenin sorularını cevaplarıyla birlikte yazarak çalışma sorusu olarak göndermiştim. 

36 kişilik sınıf mevcudundan 15 kadar kişi gelmişti sınava.

Sınıfın yarısından fazlası okul kıyafetiyle gelmediği için aşağıda mıntıka temizliğine kalmıştı. 

Beş on dakika geçtikten sonra gruplar halinde öğrenciler sınıfa sökün etmeye başladı.

Her gelen öğrenciye kağıtlarını önlerine bıraktım. 

Bazıları yazmaya başlarken bazıları bekliyor. 

Niye bekliyorsunuz dediğimde, kalemimiz yok dediler. 

Öyle ya sınav da olsa MESEM'lerin en büyük eksiği kalemlerinin olmayışı idi.

İki tükenmez kalemim vardı. İki kişiye verdim. Diğerlerine gidin diğer sınıflardan bulun gelin dedim. 

Sınıf sınıf dolaşarak kalem bulan olduğu gibi bir kısmı da bakkala kalem almaya gitti. Birkaç kişinin yine kalemi yoktu. Arkadaşlarınız bitirince onlardan kalem alırsınız dedim. Arkadaşları yazarken onlar beklediler.

Dersin ortasına doğru elinde simit ve meyve suyu ile bir öğrenci geldi. Önüne kağıdı bıraktım. 

Ben yazamam. Elimde dikiş var. Bakın sarılı dedi. Elini gösterdi.

Sol elinle yaz dedim. O elimle yazamam dedi. Ne yapacağız dedim. Bilmem dedi. Bugün son gün. Haftaya kadar yoksunuz. O gün de karne alacaksın dedim. Tık yok.

Sınava devam ediyoruz. Bu arada da 36 mevcudunun hepsi geldi sınava.

Elinde dikiş olan sırtını duvara dayamış bekliyor. Az sonra bir eline simidi, diğerine meyve suyunu aldı. Simitten koparıp koparıp yemeye başladı. Delikanlı elin kalem tutmuyor ama aynı elle maşallah simit yiyor, meyve suyu içiyorsun. Görüyorum ki elini oynatıyor ve eline bir şeyler alıyorsun. Tek sorun kalem tutmada mı dedim. Evet dedi. Peki, seni nasıl sınav yapacağız dedim. Bilmem dedi. Simitten bir daha kopardı. Kaybetmezsem bulmuştum sabah sabah.

Bazıları da kahvaltı yapmak için izin istedi. Sınavınız var. Teneffüste yiyin desem de aç karna beynimiz çalışmıyor dediler. İyi, yiyin bakalım dedim. 

Az sonra bir öğrenci sınavını bitirdi. Ona, kaleminle beraber şu arkadaşın yanına otur. O simit yemeye devam etsin. Aynı zamanda soruları okusun. Ne cevap verirse yazıver. Sakın kendinden bir şey yazma dedim. Tamam hocam dedi. O söyledi, o yazdı.

Başka da bir çözüm aklıma gelmedi. Çocuk yazıverdi sağ olsun. 

Böyle Bir Yazı Yazılmamalı *

Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş'in, menfur cinayete kurban gitmesinin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen bu cinayet gündemden hiç düşmedi.

Savcılığın iddianame hazırlamasıyla bu cinayet daha yoğun bir şekilde belli platformlarda konuşulur oldu. 

Mahkeme günü yaklaştıkça eşi de televizyon ve YouTube'da görünür oldu.

Acılı eş, cinayette dahli olan kişiler tutuklu olmasına rağmen verdiği kaç sayfalık ifadenin iddianamede yer almadığını anlatıyor ekranlarda.

Belli ki yardım istiyor. Eşinin cinayetinde dahli olan kişiler de yargılansın deyip bazı isimlere yer veriyor. Onlar dışarıda geziyor diyor. Sıranın kendisine de geleceği endişesini dile getiriyor.

Derdini dile getirmek ve adaletin hakkıyla tecellisi için hangi kanal davet ederse gidiyor. TV dışında Youtube'a çıkıyor. Sesimi duyursunlar diye siyasi parti temsilcileri ile görüşüyor. Cumhurbaşkanı ile bile görüştü. Kısaca kimden yakınlık görmüşse gidip derdini anlatıyor.

Bir YouTube programında konuşmasını dinledim. Belli ki bu cinayete sessiz kalanlara gönül koymuş. Birilerinin bu işi basit bir cinayet olarak kalmasını istediğine dair endişesi var. İstiyor ki eşinin kanı yerde kalmasın. Katili, azmettiricisi, hedef göstereni cezasını çeksin.

İki çocuk annesi acılı anne yerden göğe haklı. Elbette derdini açacak, elbette değişik platformlara giderek merakını anlatacak. 

Bir defa mağdur. Mağdur ise hakkını aramak için nereden bir umut, nereden bir destek görürse tüm kapıları aşındırır. Derdinden dolayı herkesle, istediği şekilde konuşur. Adı üzerinde acılı anne ve eş. 

Belli ki adalet arıyor. 

Belli ki üzerinden bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen ateş düştüğü yeri yakmaya devam ediyor. 

Bu durumda hakkını arayana kapı açılır, dinlenir, elden gelen destek verilir, başınız sağ olsun, sizi anlıyoruz, inşallah adalet yerini bulur. Failleri en ağır şekilde gereken cezasını alır. Bunun için elden gelen desteğin esirgenmeyeceği, bunun takipçisi olacağı söylenir. 

Gördüğüm kadarıyla da kadın nereye gitmişse bu minvalde ayrıldı değişik platformlardan. Çünkü herkes biliyor ki bu cinayet normal adi bir cinayet değil. 

Acılı annenin bu çırpınışından bir kişinin rahatsız olduğunu gördüm. Yazısını okuyunca da pes doğrusu. Böyle de yazılmaz dedim. Hele acılı anneye bunlar denmez dedim. 

Yazısını okuduğum kişi Yeni Akif gazetesi yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu. Yazısının başlığını da "Sinan Ateş'in Eşi, HDP ile Hatta Kandil ile Ne Zaman Görüşecek" şeklinde koymuş. 

Yazının başlığını okur okur okumaz içeriğini okumaya gerek duymaz bir insan. Yine de okudum. Okudukça böyle bir kalem ulusal bir gazetede, acılı bir eş için nasıl böyle başlık koyar, nasıl böyle bir içeriğe yer verir dedim. Yazısını da  "Acılı eş kendisine sormalı: Ben nerede hata yapıyorum" şeklinde bitirmiş.  

Belli ki Ali İhsan Karahasanoğlu, acılı eşin derdini anlatmak için her kapıyı çalmasından, her platforma çıkmasından rahatsız. Zaten katiller içeride. Daha ne istersin. Çekil köşende otur, diyor. Oldu olacak HDP ve Kandil'den destek iste diyerek acısını daha da depreştiriyor. 

Sayın Karahasanoğlu nasıl yazar bilmem ama belli ki insan psikolojisinden anlayan biri değil. Olayı manipüle etmeye çalışıyor ve kadının niyetini okuyor. 

Ne diyeyim. Yazıklar olsun gerçekten.

*24.06.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Huzur ve Sükûnetin Adresi, Fethi Sekin MTAL (11)

Öğrencileri değerlendirirken bu sene derslerine girdiğim 11 Bilişim sınıfından bahsetmeden olmaz. Bu okulda bu sınıfı çok özel gördüm. Saygı, sevgi, dinleme, nezaketin her türlüsünü bu sınıfta gördüm. Okulun her türlü etkinliğini bu sınıf çekti. Yetenekleri mükemmel. Edebiyat öğretmenleri ilmek ilmek işlemiş bunları. Ders işlemek bile farklıydı bu sınıfta. Akademik başarı da çıkar bu sınıftan. Yeter ki bu öğrenciler kendilerine güvenmiş, azmetmiş ve takviye almış olsun.

Aile bütçesine katkı olsun diye şimdiden okul dışında çalışan öğrenciler var. Bu öğrenciler büyüdüklerinde ekmeğini taştan çıkarırlar. 

Bence bol bol İHL açılacağına bu okul türleri açılmalı her yere. 

Okulun handikapları, okulun pek tanınır olmaması, şehir merkezine uzaklığı, öğrenci mevcudunun azlığı, açılan bölümlere uygun, okul çevresinde esnaf, sektör ve sanayinin olmaması, çoğu öğrencinin iki vasıtayla okula ulaşması. 

Otobüsünü kaçıran, yolda bekleyen öğrencileri yol üzerinden geçen öğretmenlerin aracına alması ayrı bir güzellik. 

Okul idaresinin otobüs saatlerine göre giriş ve çıkışları planlaması da yine ayrı bir güzellik. 

Okulun akıllı tahta eksikliği de giderildi. Tahtalar takıldı. Tahtalara İnternet de verilirse daha iyi olacak.

Okul mezunlarında aidiyet duygusu var. Bir yıl okuyan DTP öğrencileri bile mezuniyet yaptılar, pilav döktüler. Kep töreni düzenlediler. 

Hasılı toplamda 1,5 yıl çalıştığım bu okuldan buruk bir şekilde ayrılıyorum. Bugüne kadar çalıştığım en kısa süreli okul oldu benim için. Bu kısa süreli çalışmaya bu uzun yazıyı ayırdım. Şunu söylemek isterim ki teşehhüt miktarı çalıştığım bu okul bende ayrı bir tat ve lezzet bıraktı. Tecrübeme tecrübe kattı. Bu okulun bir ferdi olmaktan gurur duydum. Tadı damağımda kaldı vesselam.

Kısaca huzurun ve sükûnetin adresi Şehir Fethi Sekin Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde çalışma bahtiyarlığına ulaştım. Oranın bir ferdi oldum.

İyi ki bu okulu tercih etmişim.

İyi ki bir de meslek lisesinde çalışayım demişim.

İyi ki bu okulda çalışmışım.

İyi bu okulun idareci, öğretmen ve personelini tanımışım.

İyi ki Türkiye’nin yüz akı ve geleceği olan bu okulun öğrencilerini tanımışım.

Hepsi sağ olsun, var olsun.

Hoşça kal Fethi Sekin MTAL...

Hata etmiş isem af ola...

Not: İçimi döktüm. Çalakalem, cep telefonu marifetiyle bu kadar oldu.

Blogta yazdığım bu yazıyı Word’a aktarınca karşıma 12 sayfalık bir yazı çıktı. Yazmaya başlarken hiç böyle ummamıştım. Böyle de bir niyetim yoktu. Özetleyerek bu kadar oldu.

Düşündüm de iyi ki bu okulda bir buçuk yıl çalışmışım. Bir de uzun yıllar çalışmış olsaydım, kim bilir kaç sayfalık bir kitap çıkardı karşıma. Ondan sonra ayıkla pirincin taşını olurdu.

Yanılıp okumaya kalkana şimdiden sabırlar diliyorum.

Huzur ve Sükûnetin Adresi, Fethi Sekin MTAL (10)

Öğretmen ve idareci yönünden bu uzun değerlendirmenin ardından öğrenci değerlendirmesine geçmek istiyorum. 

Adı üzerinde bu okul bir meslek lisesi. Sınavsız öğrenci alıyor. Öğrencilerin ekseriyeti akademik yönden başarılı olmayan öğrencilerden oluşuyor. Akademik başarıları olmasa da ahlaki ve davranış yönünden öğrenciler benden tam puan aldı. İyi ki bu okula gelmişim dedim öğrencileri tanıdıkça. Harbi çocuklar. Yalan ve dolanla pek işlerini görmedim. Başlarında öğretmen olmasa da sorumluluklarının farkındalar. Okul bir başına öğrencilere bırakılsa okula bir şey olmaz. Teneffüslerde dahi okulda gürültü, patırtı yok. Sessiz mi sessiz okul. 

Akademik yönden gözle görülür bir başarıları olmasa da her bir öğrenci, seçtiği gıda, muhasebe ve bilişim alanında uzman öğretmenler eliyle bir güzel yetişiyor. Lise mezunu olurken her birinin kolunda altın bileziği olarak mezun oluyorlar. Her biri de bölümünde başarılı. 

Bu okulun öğrencileri, milyonlarca akademik yönden ilerlemek için okuyan öğrencilere göre daha şanslı. Diğerlerinde teori varken bunlarda pratik var. Okul bitince diğerlerinin çoğu işsizler ordusuna katılırken bu okulun öğrencileri mesleğine uygun sektörlerde iş bulup çalışma imkanına sahipler. 

Boşuna dememişler, meslek liseleri memleket meselesi diye. Bu okullara çoğu kimse, bu okullardan başarılı kimseler çıkmaz diye burun kıvıradursun. Bu okullar Türkiye'nin geleceği. Her biri üretim sektöründe bu ülkeye katma değer üretmeye namzet. 

Davranış ve kişilik yönünden bu okulun öğrencilerini eskinin imam hatip okul öğrencilerine benzetirim. Bunlarla ders işlemek de kolay, anlaşmak da. Söz dinledikleri gibi saygıyı da elden bırakmıyorlar. Kendi aralarındaki bir tartışmadan dahi gelip öğretmenden özür dilemekten kaçınmıyorlar.

Burada bir anekdota yer vermek isterim. Karne haftasına bir hafta kala 9.sınıfları bir sınıfa toplayarak ortak sınav yaptım. Sınavını bitiren diğer şubenin öğrencileri bir ders sonrası olacakları sınava hazırlanmak için sınıflarına geçmek istediler. Gürültü yaparsınız, olmaz. Çalışacaksanız, ders malzemenizi alın gelin, burada çalışın dedim. İkili çalışmamız lazım deyince haydi geçin, yalnız kapınız açık olacak, gürültünüz buraya gelmeyecek dedim. 

Az sonra bir bağrış bir bağrış. Sesten birbirlerini yiyorlar sandım. Bir hızla kalkıp yanlarına vardım. İki öğrenci, var gücüyle birbirlerine kızıyor, bağırıyordu. Kavga olmayınca sevindim. Güç bela teskin ettim. Bir tanesini yanıma alıp yan sınıfa geldim. Teneffüste bu işi büyütmeyin dedim. 

Aradan bir teneffüs geçti. İkisi birden yanıma geldi. Yaptıkları davranıştan dolayı özür dilediler. Bu davranışları hoşuma gitti. 

Karne günü İstiklal Marşı söylenmeden yanıma çağırdım. Hatanızı anlayıp incelik gösterdiğinizden dolayı sizi tebrik ediyorum dedim. 

Açıkçası, daha bu okulu görmeden meslek lisesi öğrencileri kaba saba ve kavgacı olur, karşı gelirler, itiraz ederler, diklenirler diye düşünüyordum. Gördüğüm ise bunun tam zıddı idi. Ne karşı gelme var ne diklenme. Saygıda kusur etmediler hiç. En ufak bir uyarıda özür dileriz dediler. Hasılı kafamdaki meslek lisesi öğrenci profilinin yanlış olduğunu yaşayarak görmüş oldum. Türkiye'nin geleceği ve gençliğin bu durumu adına sevindim doğrusu. 

Bu öğrenciler üzerinde iyi durulursa, bu okullara önem verilirse Türkiye'nin gelişimi daha hızlı olur. 

Bu okulun öğrencilerinde gördüğüm eksiklik çoğunun sigara içmesi. Bunu da bırakırlar inşallah. (Devam edecek) 

Huzur ve Sükûnetin Adresi, Fethi Sekin MTAL (9)

Zaman zaman tekrara girsem de okulumuz idareci, öğretmen ve personeline kısaca değinmeye çalıştım. Meslek lisesi olması hasebiyle bölüm ve Lab. olmak üzere unvanları şef olan çok kişiyle tanışmış oldum. Şefe doydum dense yeridir. Bir artısı var mı şefliğin bilmem ama öğretmenliğin dışında ikinci bir unvanları var. 

Okulu; erkeğiyle, kadınıyla, idarecisiyle, personeliyle tam bir uyum içinde gördüm. Daha önce bahsettiğim gibi iki kişinin bir araya gelip birbirini çekiştirdiğine, çekememezlik yaptığına şahit olmadım. Ne idareci ne öğretmeninde kompleks ve büyüklük hissi gördüm. Onca birikimlerine rağmen hepsini tevazu sahibi ve hasbi insanlar olarak tanıdım bu teşehhüt miktarı çalışmamda. Ben giderken hoş bir seda bıraktım mı bilmiyorum ama ayrılırken hepsinin, nazarımda ayrı bir yeri olduğu, gönlümün bir yerinde hep saklı kalacak. Çünkü hepsi bana hoş bir seda bıraktılar. Kısa bir süreliğine de olsa bu okul bende ayrı bir haz ve lezzet bıraktı. Hayatım boyunca da unutmayacağım bir okul olacak. Allah hepsinden razı olsun. 

Hepsi nazarımda ayrı bir değere sahip olsa da öğle yemeği için kendi aralarında organize olan kadın öğretmenlerinin yeri daha bir başka olacak. Getirdiklerinden biz usandık ana onlar getirmekten ve ikram etmekten usanmadılar. Hele ikram sonrası kap kacağı yıkama konusunda aman kim yıkarsa yıkasın demeyip dört elle bulaşığa sarılmaları, iş esnasında hummalı çalışmaları, kendi aralarında görev taksimi yapmaları takdire şayan. Hepsinin kesesine bereket. 

Buraya kadar öğretmen ve idareci arkadaşların her birine bir paragraf da olsa yer vermeye çalıştım. Bazıları için yazdığım uzun oldu, bazılarına ise kısa. Uzun olanlar aynı gün dersimin olduğu ve fazlaca teşriki mesaide bulunduklarım. Kısa olanlarla ise ayak üstü konuşma ve görüşmekten ibaret olduğu için. Unutup kendisine yer vermediğim oldu ise de haklarını helal etsinler. Ayrıca değerlendirmemde bir hakem misali gördüğümü çalmaya çalıştım. İsabet etmiş de olabilirim, yanılmış da. Bu yönüyle de hoşgörülerine sığınıyorum. 

Öğrencileri değerlendirmeye geçmeden, okulun özellikle etkinliklerine yer vermek isterim. İdareci ve öğretmenlerin yemeli ve içmeli etkinlik düzenleyerek öğrenciden bir kuruş para almadan, kendi aralarında organize olmak ve masrafları çekmek suretiyle okulun tüm öğrencilerine defalarca çi köfte ikramı yapmaları, her bir öğrenciye öğretmenlerin yufka arasına köfte koyup vermeleri, dondurma ikram etmeleri her okula mahsus değil. 

Yine okulu tertemiz yaptıkları gibi çevre camileri müştemilatıyla birlikte öğrenci-öğretmen-idareci el ele vererek mabetleri tertemiz yapmaları, Şehitliğe giderek oranın temizliğini üstlenmeleri, sosyal sorumluluk yönünden aklımda kalanlar. 

Okulun ekim ve dikime müsait büyük bahçesini öğrenci-öğretmen-idareci işbirliğiyle yeşillendirmeleri görülmeye değer. 

Her bir öğretmenin derdi ve sıkıntısı olan her bir öğrenciyle birebir ilgilenmeleri, sorunlarını çözmeleri, her birinin taşın altına ellerini koymaları takdire şayan. 

Hülasa bu okulun öğrencileri, bu öğretmen ve idareciler yönüyle çok şanslı. Böyle bir okulda okumak isterdim doğrusu. (Devam edecek)