20 Ocak 2024 Cumartesi

Çalışmak da Bir İbadettir *

Vaaz kürsülerinde ve hutbelerde inanç ve ibadetten dem vuruyoruz. Döner döner anlatırız. Ahlaktan bahsetmeyi de ihmal etmiyoruz. Ama önceliğimiz iman ve ibadet. 

Kur'an ve hadislere bakıyoruz. İman ve ibadet öncelikli.

İlmihallere baktığımız zaman öncelik yönünden iman ve ibadet yine baş sırada ve ana konular. 

Gündelik hayatta insanları tasnif ederken iman ve ibadet yönünden değerlendiririz.

Çocuğumuza eş ararken sorup soruştururuz. Ya namazında, niyazında olup olmadığına bakarız ya da sorduklarımız; namazında, niyazında der. Hoş, bu anlayış şimdilerde biraz geriye itildi. Önceliğimiz kadrolu çalışana yöneldi.

Birine kızıp eleştireceğimizde beynamaz deriz.

Birini methedeceğimizde hiç namazdan kalmaz deriz. 

Kısaca hayatımız iman ve ibadet dense yeridir. Bu kadar üzerinde durulmasına rağmen iman ve ibadetten mesafe aldığımız söylenebilir mi? Haydi diyelim ki imanın bir ölçütü yok. İbadetler ölçülebilir olmasına rağmen ibadetleri yerine getirme konusunda büyük bir zaafın olduğu aşikar.

İbadet dendiği zaman ibadetten kasıt sadece namaz değil dense de bütün örnek ve değerlendirmelerimiz namaz üzerine.

Öğrencilere proje geliştiriyoruz. Namaz üzerine ve sabah namazından başlıyoruz. Namaza gelenlere bisiklet türünden hediyeler veriyoruz.

Burada iman ve ibadet üzerine yapılan konuşmaların gereksiz ve önemsiz olduğunu anlatmaya çalıştığım anlaşılmasın. İslam'ın, iman ve ibadetin yanında ayrılmaz bir parçası olan ahlakın üzerinde yeterince durulmadığını, duruluyor ise de ahlakın uygulamaya geçirilemediğini söyleyebilirim.

Bir diğer husus; iman, ibadet ve ahlakın dışında hayata dair başka konu ve sorunlar üzerinde yeterince durmadığımız. Mesela çalışmak konusunda ne din kültürü kitaplarında yeterince yer ayrılmakta ne de vaaz ve hutbede gereğince üzerinde durulmakta. Şayet değinilse bile "Çalışmak da bir ibadettir" diyoruz. Tırnak içine aldığım cümledeki "da" edatı, burada başlı başına bir sorun. Niçin “Çalışmak ibadettir” demiyoruz da çalışmak da bir ibadettir diyoruz. Niye ibadet dendiğinde sadece dar anlamda namaz, oruç, hac ve zekât geliyor? Niçin "Allah'ın razı olduğu, insanları hoşnut eden her türlü söz ve fiile" ibadet denir şeklinde tarifi yapılan ibadetin geniş alandaki tanımını ön plana çıkarmıyor ve önemsemiyoruz da "Çalışmak da ibadettir" diyoruz. Bundan yani cümledeki ayrı yazılan “da” dan, sen ilk önce iman ve ibadeti yerine getir, sonra vakit kalırsa çalış. Çünkü bu da bir ibadettir anlamı çıkar. 

Elhasıl iman, ibadet ve ahlak üzerinde duralım. Buna eyvallah. Bunlar üzerinde durduğumuz kadar çalışmanın üzerinde de duralım. Teşvik edelim. Çalışıp üretmeyenleri eleştirelim.

Bunun yani çalışma üzerinde hassaten durmuş olsaydık belki de bugün ülke olarak çokça üreten, ürettiğinin fazlasını ihraç eden ve ülkeye katma değer üreten olurduk, topluca ülkeyi kalkındırırdık, ileri ve gelişmiş ülkeler seviyesine yükselir, fakirlik sorunumuz olmaz, fert başına düşen gayri safi millimiz daha yüksek olurdu. Vatandaşından sadaka bekleyen devlet, devletinden sadaka bekleyen halk olmazdık.

İman, ibadet ve ahlak üzerinde çokça durulmasına rağmen bunlar da bile zaafımız çok. Bunları bile yeterince yerine getirmiyoruz. Çalışmak üzerine eğilince mi çalışmaya kendimizi vereceğiz denebilir. Bu endişe haklı bir eleştiri. Yalnız çalışmanın ibadet olduğu konusunda üzerine basa basa tekraren durmuş olsaydık, üzerinde çokça durduk. Yine olmadı derdik ve üzerimizden sorumluluğu atardık.

Heyhat ki heyhat...

*09/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

Övünülecek ve Övünülemeyecek Derecelerimiz

1.Fındık, kiraz, incir ve kayısı üretimi ve ihracatında dünya liderliği.

2.Antibiyotik kullanımında Avrupa birinciliği. (NTV, 11.11.2017)

3.Kişi başına düşen ortalama günlük sigara adedi sayısında dünya birinciliği (17.1 adetle). Türkiye’yi 17 sigara ile Yunanistan, 15.7 ile İsrail takip ediyor.

4.2016 istatistikleri göre çay tüketiminde 3,16 kg ile dünya birinciliği. Türkiye’ye 2,19 kg ile İrlanda, 2,94 ile Birleşik Krallık takip ediyor.

5.Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında mobil telefonla aylık en fazla (477 dakika) görüşme yapan ülke konumunda.

6.Enflasyonda Avrupa’da 1.sırada, dünyada 10.sırada.

7.2022 yılında dünyanın en çok turist ağırlayan 4. ülkesi,

8.Sosyal medyada en fazla vakit harcayan ülke sıralamasında dünyada 13. Avrupa’da 1.sırada.

9.İnstagram’da 21.4 saat ile dünya birinciliği. Türkiye’ye 17.6 saat ile Arjantin, 15.4 saat ile Brezilya takip ediyor.

10.Türkiye Avrupa’da hapishanelerdeki mahpus sayısının ve oranının en yüksek olduğu ülke. Türkiye’de 100 bin kişiden 356’sı hapishanelerde bulunuyor. Bu oran Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde ise 106. Buna göre Türkiye’de hapishanelerdeki mahpus oranı AB’nin 3,4 katı. Türkiye aynı zamanda Avrupa'da cezaevlerinin en kalabalık olduğu ülke. (euronews.)

11.İşsizlik oranında Türkiye % 12.1 ile Avrupa üçüncülüğü. 13.2 ile Yunanistan, 14 ile İspanya, Türkiye’nin önünde bulunuyor.

12.Dünyada en fazla camisi olan ülkeler arasında Türkiye 89.259 cami ile beşinci sırada. En fazla camisi olan ülke ise 818.634 ile Endonezya birinci. Bu ülkeyi Hindistan (304.334), Suudi Arabistan (281.494) ve Mısır (111.508) takip ediyor.

13.Seçimlere katılım oranıyla Türkiye, OECD ülkeleri arasında 3. sırada.

14.Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün 2018 verilerine göre dünyada en fazla mülteci barındıran ülke sıralamasında Türkiye dünya birincisi. Türkiye’yi Pakistan ve Uganda takip ediyor.

Tespit edebildiğim Türkiye’nin dereceleri bunlar. Başka da vardır mutlaka. İstatistik yapıldığı takdirde şu alan ve sektörlerde de derecenin olacağını düşünüyorum. Mesela,

Kahvehane ve çay ocağı yönünden dünyada hiçbir ülkenin yanımıza yaklaşabileceğine ihtimal vermiyorum.

Aynı şekilde bir seçimden diğer seçime siyaset konuşan, yediden yetmişe gündemi siyaset olan ülke yönünden de birinciliği kimseye kaptıracağımızı sanmıyorum.

19 Ocak 2024 Cuma

Seçime Beş Kala

Partim tarafından falan şehre aday gösterildim. Ne yapmam lazım?

Kazanmak için seçim çalışması yapman gerekecek.

Onu biliyorum da ilk nereden başlayayım?

Sabah güneş doğmadan yola çıkman gerekiyor. Sabah sabah kimseyi göremem ki.

Camiye gideceksin camiye.

Ama ben belediye başkanlığına hazırlanmam lazım.

Bu da bir çeşit seçim çalışması. Hatta seçim çalışması böyle olur.

Ama ben aday gösterilmeden önce sabah namazına gitmemiştim ki.

Olsun, varsın. Her şeyin bir ilki olur. Ayrıca herkes öyle yapıyor.

Hangi camide kılayım namazı?

Merkezi ve bir anlam ifade eden cami.

Ama birkaç cemaat. Kim görecek beni?

Basını da çağıracaksın basını.

Her gün sabah namazına gidecek miyim?

Seçime kadar değişik camilerde boy göster. Böylece hem dünyalığını kazanırsın hem de ahiretini.

Namazı kıldım. Sonra?

Namaz bitimi cemaatle hasbihal et. Bu arada gittiğin camide çorba dağıtmayı da ihmal etme.

Ben mi dağıtacağım?

Hayır, ekibin.

Sonra ne yapayım?

Sonra tüm şehri akşam sabah dolaş. Daha önce gitmediğin, selam vermediğin yerlere git. Böyle böyle ısınırsın. Unutma, sabah namazını her gün farklı camide kılacaksın. Gideceğin camiyi daha önce haber ver ki partililer camiyi doldursun. Bu vesileyle cami bir cemaat görsün. Namaz bitimi imamla tokalaş. Onunla ayaküstü sohbet et. Cemaatten biri oğluma, kızıma, gelinime, komşuma, damadıma iş lazım derse o iş kolay. Önce beni bir kazandırın de.

Ama her diyeni böyle işe alamam ki.

Olsun varsın. Ne isterlerse tamam de. Sakın ola ağzından hayır çıkmasın.

Sonra?

Sonra kim öle kim kala.

Ama söz?

Söz dediğin nedir ki senin. Başkan olacaksın başkan. Şehrin emini olacaksın. Yetmez mi bu. Sonra söz verip de sözünü yerine getirmeyen ilk siyasi sen olmayacaksın ki...

Yüzü Gülen ve Gülmeyen Emekliler

Emeklinin yüzü gülmüyor. Dertli mi dertli. Çünkü aldığı maaş yetmiyor. Çoğunluğu böyle olmakla beraber yüzü gülen emekliler de var. Bunlar:

Emekli olduktan sonra yüksek maaş almaya devam edenler. Ki bunların sayısı azdır. 

Emekli olduğu halde işinin başında çalışmaya devam edenler. Bunlar için aldıkları emekli parası dişinin kovuğunu bile doldurmaz. Niçin mutlular? Çünkü babadan kalma ya da baba sermayesiyle açtığı veya işlettiği işletmeden ya da zamanında açtığı dükkandan ticaret yapmaya devam ediyorlar. Bu tiplere emekli parası yatırmaya bile gerek yok. Çünkü yaptıkları ticaretten kazançları iyi. Hele fiyatların oturmadığı, uçuk kaçık olduğu bu enflasyonlu dönemde deli para kazanıyorlar. Paraya para demiyorlar. Bunlar da yüksek emekli maaşı alan kesim gibi tuzu kuru insanlar. Yani sadece emekli maaşına talim etmiyorlar.

EYT veya başka yollarla erkenden emekli olduğu halde aynı işyerinde veya başka işletmelerde çalışmaya devam edenler de mutlu. Çünkü çalıştıkları için asgari veya daha üstü maaş alıyorlar. İlaveten emekli maaşı alıyorlar. Diyelim ki asgari ücret alsın. 17.000 artı en düşük emekli maaşını da ekleyince bu emeklinin maaşı 27 bin liraya çıkıyor. Kısaca bu tür çalışan emekliler için aldıkları emekli maaşı kendilerine her ay ek zam gibi gelir.

En düşük emekli maaşı alıyordur ama bankada, kur garantide yüklü parası vardır ya da döviz ve altını vardır. Bankadan bankaya gezerek en yüksek faiz veren bankayı bulurlar. Bankanın verdiği aylık faiz, aldığı en düşük emekli maaşının kaç katıdır. Ana paraya dokunmadan faizle geçimlerini sağlarlar. Bu tür emekliler de mutlu.

Emekli olduktan sonra emlakçılık, araba alım satım gibi gayriresmî iş yapanlar. Araba ve arsa piyasasını takip edip uygun fiyata aldıklarını daha yüksek karla satıyorlar.

Emekli olduğu halde kendisi, eşi, çocuğu hanede kim varsa çalışanlar. 

Hem Avrupa hem de Türkiye'den emekli olanlar.

Avro ile emekli maaşı alıp Türkiye'de bozdur bozdur harcayanlar. 

Emekli olup kirada birden fazla evi olanlar. Emekli maaşına ilaveten gelen kira epey bir yekûn tutuyor.

Emekli olduğu halde siyasette aktif çalışanlar. Bunlar emekli maaşına ilave olarak devletin kurum ve kurullarının yönetim kurulunda görev almak suretiyle birden fazla yerden maaş alanlar.

Emekli vekil olduğu halde fiilen vekil, danışman, bakan yardımcısı ve bakan olanlar.

Hem emekli hem muhtar hem de işine devam eden muhtarlar.

Karı koca emekli olanlar. Bunların maaşları düşse de iki emekli maaşını birleştirince bir çalışan kadar ücret alanlar.

Aklıma gelen mutlu emekliler bunlar. Bir de en asgari seviyede emekli maaşı aldığı ve bu maaşı yetmediği halde sevdiği siyasiye halel gelmesin diye aldığım yetiyor da artıyor diyen, aslında mutlu olmayan ama mutlu görünen emekliler var.

Bir diğer emekli türü daha var. Bunlar ilaveten çalışmaya devam edenler. Bunların özelliği en düşük emekli maaşı alanın ne kadar prim yatırdığını, kaç sene çalıştığını, dünyanın neresinde bu şekil erken emekliliğin olduğunu, halbuki Avrupa’daki emekli 65 yaşına kadar çalışıyor diyen kesim. Düşük emekli maaşına bu şekil gerekçe bulan sanıyor ki emekli emekli olmak için kendi göbeğini kendi kesmiş. Siyasi iradelerin bunda hiç suçu yok. Bunlar savunmacı refleksle konuşanlar.

Yüzü gülen bunca emeklinin yanında yüzü gülmeyen emekli ise en düşük emekli maaşı alan, çalışacak ama alanında iş olmayan ya da yaşı el vermeyen kesim ki işte bunlar için bu yaşta hesap kitap yapmak, kendi kendine yetinmemek çok zor olsa gerek. Esas düşünülmesi gereken ve ilave ücret ödenmesi gereken kesim bu kesim. Çünkü en fazla bunlar mağdur. Maalesef ki bunları gören yok.

18 Ocak 2024 Perşembe

Bilin İstedim

Trafikte bir kişiye çarpıp ölümüne sebebiyet verdiniz. Korkmayın dünyanın sonu değil. Ölenle ölecek değilsiniz. Öyle karalar bağlayıp öldüm bittim demeyeceksiniz. Mutlaka vardır bir çaresi. 

Şayet bir kişiye trafikte çarpar, asli kusurlu olursanız, cezası üç yıldır. Üzülmeyin.

Çünkü "geçmişiniz, sosyal ilişkileriniz, fiilden sonraki ve yargılama sonrasındaki davranışlarınız ve cezanın üzerinizdeki olası etkisi” mahkeme tarafından tespit edilirse cezanız 2 yıl 6 aya iniyor.

Bir kişinin ölümüne sebebiyet verince bu kadar yatılır mı, fazla değil mi, ölenle ölünür mü demeyin. Burada mahkemedeki haliniz de önemli.

Şayet mahkeme, "kişiliğiniz, sosyal ve ekonomik durumunuz, yargılama sürecinde duyduğunuz pişmanlığı” tespit ederse, 2 yıl 6 aylık hapis cezanız, 27.300 liraya çevriliyor.

Bunun için hakim karşısında pişmanım diyeceksiniz. Unutmayın, bugün olsa yine çarparım demeyeceksiniz.

Kişilik, statünüz ve pişmanlığınıza rağmen bu para cezası sizin için fazla biliyorum. Ne edersiniz ki adalet bu cezayı gerektiriyor.

İçeride yatmamak için bu parayı hemen öderseniz belki erken ödeme indiriminden de yararlanabilirsiniz.

Yok ödemem derseniz, belki size taksit imkanı bile sunulur.

Kısaca içeride yatmayacaksınız.

Biz buna adalet diyoruz efendim.

Oldu olacak bir de askerliği bedelli yapayım dediniz. At mı, deve mi demeyin. Taksirle ölüme sebebiyet verme karşılığında 2 yıl 6 ay ceza için 27.300 ödedim. Bunu da öderim dediniz.

Hiç tavsiye etmem. Çünkü 1 aylık bedelli askerliğin bedeli öyle hapishane bedeline benzemez. Tamı tamına 182.608 lira ödemeniz gerekecek. Yani günlüğünüz 6 bin liraya gelir. Halbuki hapsin günlüğü 30 liradır. Seç beğen.

Bu arada yukarı da taksirli ölüme neden olma cezası olan 2 yıl 6 aylık hapis cezasını küçümseyip herhangi birini öldürmeye, bunun için silah ve bıçak kullanmaya kalkmayın. Öldürür, yatarım demeyin. Çünkü bu ceza sadece trafikte öldürmeyle alakalı. Değilse bir otuz yıl yatarsınız. Ayrıca bu ceza ve indirimden yararlanmak için arkanız kalın olmalı. Mesela babanız Cumhurbaşkanı olabilir.

Taksirli Ölüme Neden Olmak İstemez miydiniz? *

Somali Cumhurbaşkanının oğlu 30 Kasım 2023 tarihinde Fatih’te 38 yaşındaki motosikletli kuryeye çarpmış, ağır yaralanan kurye hastanede vefat etmişti.

Gazetelerin yazdığına göre bilirkişinin verdiği raporda ölüme sebebiyet veren kişi, asli kusurlu bulunmuş. Motosikleti süren sürücünün ise kusuru bulunamamıştır.

Ölüme sebebiyet vermesi dolayısıyla Cumhurbaşkanının oğlu yargılanmış. Taksirle ölüme sebep olma nedeniyle mahkeme zanlıyı önce üç yıl hapis cezasına çarptırmış. Ardından “Sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sonrasındaki davranışları ve cezanın fail üzerindeki olası etkisini” dikkate alan mahkeme, TCK'nın 62. maddesi gereğince indirim uygulayarak verilen cezayı 2 yıl 6 aya düşürmüş.

Mahkeme bununla da yetinmemiş. “Sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığı” göz önünde bulundurarak sanığa verilen hapis cezasının 27 bin 300 lira adli para cezasına çevrilmesi hükmünü vermiş.

Mahkemenin bir buçuk ay gibi bir sürede jet hızıyla sonuçlanması takdire şayan. Çünkü bazı davalar yıllar yılı sürebiliyordu. O zaman da geciken adalet, adalet değildir derdik. Fakat çok erken biten bu yargılama, adalet burada nerede dedirtiyor insana. Çünkü verilen ceza çok komik olmuş. Maşeri vicdanda karşılık bulmamıştır. Ölüme sebebiyet verilen sanık için mahkemenin bulduğu gerekçeleri ise çok komik. Ceza yasamız mı böyle ya da yargılanan sanığın yok denecek bu indirimli cezayı almasında Cumhurbaşkanının oğlu olması mı etkili oldu? İşte burası düşündürücü. Ceza yasamız böyle ise yandık. Yok, sanık itibarlı birinin oğlu olduğu için bu cezayı almışsa vay halimize. Eğer trafik kazalarında ölüme sebebiyet vermenin cezası bu ise bu ceza, ölüme teşvik olur. Öldüreceğin kişi için silah, bıçak kullanmaya gerek yok. Git arkasından çarp. Ver 27 bin üç yüz lira. Hiçbir şey yokmuş gibi elini kolunu sallayarak çık gel, gez dolaş. Olacak şey değil gerçekten.

Hasılı olay daha soğumaya yüz tutmadan verilen bu komik ceza kamu vicdanını yaralamıştır. Böyle ceza verileceğine, bu dava yıllar yılı devam etseydi, en azından unutulmaya yüz tutar, şimdiki derin acı hissedilmezdi.

Diyelim ki ölüme sebebiyet veren trafik kazaları paraya çevriliyor. Beyefendiye, takdir edilen 2 yıl, 6 ay hapsi güne çevirsek, 910 gün yapar. Verilen para cezasını da güne bölersek (27.300/910=30 TL), hapiste yatılacak her günün cezası 30 lira imiş. Halbuki hapiste yatılacak her günün ağır bir para cezası olması gerekmez mi? Bir insan hayatı bu kadar ucuz mu gerçekten?

Olaya bir de maktulün yaşı üzerinden bakalım. 38 yaşındaki maktul için verilen 2 yıl 6 ay hapis cezasını maktulün yaşına bölersek (27.300/38=718, 42), ölen kimsenin her bir yılına 718 lira düşüyor. 38 yılı güne vurursak (27.300/13.870=1,968), günlüğü yaklaşık 2 liraya geliyor. Tamam, bu kan bedeli değil. Belki Sayın Cumhurbaşkanı kan bedeli olarak kesenin ağzını açacaktır. Ama hapis cezasının karşılığı da bu kadar düşük bedel olmamalıydı.

Anladığım kadarıyla ceza yasasının para cezaları güncel değil, güncel ise de günümüz parasıyla çok komik. En azından bazı güncellenen rakamlardan çok uzak. Belki yeri değil, belki kıyas kabul edilmez ama mesela bedelli askerliği ele alalım:

2023 Temmuz-Aralık bedelli askerlik bedeli 122 bin 351 lira iken 2024 Ocak-Temmuz arasını kapsayan bedelli askerlik bedeli % 49,25’lik artışla 182 bin 608 liraya yükseldi. Bedelli askerin bir aylık askerlik bedelinin günlüğü (182.608/30=6.086,93), 6.087 liraya gelirken bir günlük hapis yatmanın bedeli 30 lira.

Gördüğünüz gibi sözün bittiği yerdeyiz. Böyle adalet düşman başına diyeceğim ama bu tür adalet hep düşmanın işine yarar. En iyisi bizden ırak olsun diyelim.

*22/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

17 Ocak 2024 Çarşamba

Emekli Olasıca!

Göreve yeni başlamış bir fizik öğretmenimiz vardı. Sınıf hakimiyetini sağlamada zorluk çekerdi. Bir gün içini döktü: Öğretmenlik benim 18.tercihim yani son tercihim idi. Öğretmenliği hiç istemiyordum. Hele fizik öğretmenliğini asla. Öğretmenimizin biri "İnşallah öğretmen olursunuz" demişti. Yani beddua etmişti. Gördüğünüz gibi öğretmenimin bedduası geçti. Karşınızda öğretmenim. Şimdi siz bana çektiriyorsunuz. İnşallah siz de öğretmen olursunuz”  şeklinde dert yanmıştı.

Bu öğretmen öğretmenliğe devam etti mi, etti ise şimdiye çoktan emekli olmuştur. Belki de hiç istemediği öğretmenliği bırakıp başka bir alanda emekli olmuştur.

*

2002-2005 yıllarında Adana'da yaşarken üst katta oturan bir okul müdürü vardı. Ben orada iken emekli olmuştu.

Günlük gazete gelirdi evime. Girişe bırakır giderdi. Bazı günler gazeteyi yerinde bulamazdım. Çünkü bazen gelmezdi. Çünkü dağıtıcıda sorun vardı. En son Adana gazete bayii ile görüştüğümde, yeni bir dağıtıcı bulduk. Bomba gibi demişti. Dikkat edin de elinizde patlamasın bu bomba demiştim. 

Ara ara yine gazetenin dağıtımında aksaklık oldu.

Yine bir gün gazeteci yerinde bulamayınca gazetenin İstanbul merkezini arayarak Adana temsilciliğini şikayet ettim. 

Az sonra döndüler, beyefendi bırakmışlar diye. Defalarca baktım. Yoktu yerinde. 

Nice sonra benim gazete emekli üst komşuda çıktı. Okumak için almış.

Çalışırken ben de gazete alırdım. Şimdi alamıyorum diye dert yanmıştı. 

Aynı emekli ile elimde market alışverişi ile sitenin bahçesinde karşılaşınca "Alın bakalım. Poşet poşet çekin gelin. Bir zamanlar ben de böyle çeker gelirdim. Emekli ol da gör gününü" derdi. Bunu bir değil, kaç defa söyledi. Önceleri şaka yapar sandım. Sonra iyice anladım ki adam ciddi ciddi söylüyor. Üstelik evi de kira değildi. Ne vardı bu emeklilikte derdim içimden. Meğer geçinemiyormuş hocamız.

*

Amcam da 2000 öncesi emekli idi. Emekli zam oranları açıklanınca gazete alır. Gazeteyi yere serer. Ne kadar zam vermişler diye dikkatli bir şekilde incelerdi. Yine iyi zam vermediler derdi Rahmetli. Ardından derin bir düşünceye dalardı.

*

2000 öncesi emekliliği gelen memurlar gün ve yıl sektirmeden emekli olurlardı.

Emeklilik yaşı 65'e çıkarılınca, mezarda emekliliğe hayır diyenlerin emekliliği geldi halde emekli olmamak için çalışmaya devam ettiğini son yıllarda daha sık görür oldum.

Belli ki geçmişten günümüze emeklinin yüzü, aldığı emekli maaşından dolayı hiç gülmemiş.

Yalnız emekli maaşı ne kadar hep düşük olsa da en düşük emekli aylığı alanların maaşı hep asgari ücretin üzerinde imiş.

2023 yılının ikinci yarısında asgari ücret 11.400 lira iken en düşük emekli maaşı 7.500'de kaldı. Yıl boyunca da böyle devam etti.

2024 yılında asgari ücret 17.000'e çıkarken en düşük emekli maaşı 10 bine yükseldi ama asgari ücretli ile arasındaki makas daha da açıldı.

Emeklinin fazla değil, bir asgari ücretli kadar maaş verin isteği kulak ardı edildi. 

Anladığım kadarıyla geçmişten günümüze emekliler hep kıt kanaat ve beklenti üzerine ömürlerini tüketmiş. 

Onlar için hayat ne kadar zor olsa da hiçbir zaman kiralar onların maaşını sollayıp geçmemişti. Emeklilerin içinde bulunduğu hali pürmelali anlatmak için 2023-2024 yıllarında emeklinin aldığı maaşın bir kira parası etmeyecek kadar olduğunu söylersek işin vahameti daha iyi anlaşılmış olur. 

Öyle zannediyorum, bu emekli enflasyonunda emeklinin çilesi hiçbir zaman bitmeyecek. 

Öyle görünüyor ki beddualar da değişecek. Eskiden "Öğretmen Olasıca! " bedduaları, "Emekli Olasıca!" şekline dönüşürse hiç şaşırmam. 

Belki de özellikle en düşük emekli maaşı alanlar için en güzel temenni, "Emekli olmadan ölesin" olacaktır. Acı bir temenni ve ölüm hiçbir zaman temenni edilmez ama durum maalesef budur.