Vaaz kürsülerinde ve hutbelerde inanç ve ibadetten dem
vuruyoruz. Döner döner anlatırız. Ahlaktan bahsetmeyi de ihmal etmiyoruz. Ama
önceliğimiz iman ve ibadet.
Kur'an ve hadislere bakıyoruz. İman
ve ibadet öncelikli.
İlmihallere baktığımız zaman
öncelik yönünden iman ve ibadet yine baş sırada ve ana konular.
Gündelik hayatta insanları tasnif ederken iman ve ibadet
yönünden değerlendiririz.
Çocuğumuza eş ararken sorup
soruştururuz. Ya namazında, niyazında olup olmadığına bakarız ya da
sorduklarımız; namazında, niyazında der. Hoş, bu anlayış şimdilerde biraz
geriye itildi. Önceliğimiz kadrolu çalışana yöneldi.
Birine kızıp eleştireceğimizde
beynamaz deriz.
Birini methedeceğimizde hiç
namazdan kalmaz deriz.
Kısaca hayatımız iman ve ibadet
dense yeridir. Bu kadar üzerinde durulmasına rağmen iman ve ibadetten mesafe
aldığımız söylenebilir mi? Haydi diyelim ki imanın bir ölçütü yok. İbadetler
ölçülebilir olmasına rağmen ibadetleri yerine getirme konusunda büyük bir
zaafın olduğu aşikar.
İbadet dendiği zaman ibadetten
kasıt sadece namaz değil dense de bütün örnek ve değerlendirmelerimiz namaz
üzerine.
Öğrencilere proje geliştiriyoruz. Namaz üzerine ve sabah namazından
başlıyoruz. Namaza gelenlere bisiklet türünden hediyeler veriyoruz.
Burada iman ve ibadet üzerine
yapılan konuşmaların gereksiz ve önemsiz olduğunu anlatmaya çalıştığım
anlaşılmasın. İslam'ın, iman ve ibadetin yanında ayrılmaz bir parçası olan
ahlakın üzerinde yeterince durulmadığını, duruluyor ise de ahlakın uygulamaya geçirilemediğini
söyleyebilirim.
Bir diğer husus; iman, ibadet ve
ahlakın dışında hayata dair başka konu ve sorunlar üzerinde yeterince
durmadığımız. Mesela çalışmak konusunda ne din kültürü kitaplarında yeterince
yer ayrılmakta ne de vaaz ve hutbede gereğince üzerinde durulmakta. Şayet
değinilse bile "Çalışmak da bir ibadettir" diyoruz. Tırnak içine
aldığım cümledeki "da" edatı, burada başlı başına bir sorun. Niçin “Çalışmak
ibadettir” demiyoruz da çalışmak da bir ibadettir diyoruz. Niye ibadet
dendiğinde sadece dar anlamda namaz, oruç, hac ve zekât geliyor? Niçin "Allah'ın
razı olduğu, insanları hoşnut eden her türlü söz ve fiile" ibadet denir
şeklinde tarifi yapılan ibadetin geniş alandaki tanımını ön plana çıkarmıyor ve
önemsemiyoruz da "Çalışmak da ibadettir" diyoruz. Bundan yani cümledeki
ayrı yazılan “da” dan, sen ilk önce iman ve ibadeti yerine getir, sonra vakit
kalırsa çalış. Çünkü bu da bir ibadettir anlamı çıkar.
Elhasıl iman, ibadet ve ahlak üzerinde duralım. Buna eyvallah.
Bunlar üzerinde durduğumuz kadar çalışmanın üzerinde de duralım. Teşvik edelim.
Çalışıp üretmeyenleri eleştirelim.
Bunun yani çalışma üzerinde hassaten durmuş olsaydık belki de
bugün ülke olarak çokça üreten, ürettiğinin fazlasını ihraç eden ve ülkeye katma
değer üreten olurduk, topluca ülkeyi kalkındırırdık, ileri ve gelişmiş ülkeler seviyesine
yükselir, fakirlik sorunumuz olmaz, fert başına düşen gayri safi millimiz daha yüksek
olurdu. Vatandaşından sadaka bekleyen devlet, devletinden sadaka bekleyen halk olmazdık.
İman, ibadet ve ahlak üzerinde çokça durulmasına rağmen bunlar
da bile zaafımız çok. Bunları bile yeterince yerine getirmiyoruz. Çalışmak üzerine
eğilince mi çalışmaya kendimizi vereceğiz denebilir. Bu endişe haklı bir eleştiri.
Yalnız çalışmanın ibadet olduğu konusunda üzerine basa basa tekraren durmuş olsaydık,
üzerinde çokça durduk. Yine olmadı derdik ve üzerimizden sorumluluğu atardık.
Heyhat ki heyhat...
*09/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.