22 Kasım 2022 Salı

Çözümsüz Bir Vaka

Çok uğraştı, didindi. Çalmadık kapı bırakmadı. Sonunda mülakatla bir koltuğu kaptı. Çok çalışmıştı zira. Zira bir hak geç de olsa teslim edilmişti.

Ne kadar sevindiğini anlatmaya gerek yok. Halen sevinçli ama yeterince sevinemiyor. Çünkü acaba bu koltuk altından kayar gider mi endişesi taşıyor. Biliyor ki mahkeme kadıya bile mülk değil. Endişesi ehliyetsizliğine dayanmıyor. Zira koltuğun hakkını bihakkın veriyor. Kendisini bu koltuğa layık görenlerden de endişesi yok. Zira saygıda kusur etmiyor. Yani arkası sağlam.

O zaman bu makam sahibi zevatı endişeden de öte korkutan ve yüzünü güldürmeyen nedir? Duyumlar. Çünkü sağda solda bir iktidar değişiminde birileri devri sabık uygulayacakmış. Kendilerini koltuktan edecekleri gibi yerlerine gelecekler listesi bile şimdiden belliymiş.  

Ne yapsın bu durumda? Otursa rahatı yok, kalkıp dolaşsa rahatı yok. Bırakılır mıydı bu koltuk? Haydi bıraktı diyelim, altından kayıp giden koltuğu bir daha verecekler miydi kendisine?

Birileri iktidara gelir mi, gelirse devri sabık uygular mı, uyguladı diyelim bu mübareğe kadar devri sabık uygularlar mı bilmiyorum ama bu psikolojiyle nasıl yaşar bilmem. Çünkü bu psikoloji bugünden yarına olup bitecek bir şey değil. Seçime var daha yedi ay. İşte bu yedi ay bu muhteremi bitirir. 

Bu konuda bu kişiye nasıl yardım yapabilirim diye düşündüm. Olur böyle şeyler. Takma kafana, sonunda ölüm yok ya bu da geçer yahu diyeceğim. Bu öğüt çok bayat kaçacak. Anandan müdür olarak mı doğdun, deruhte ettiğin görev zaten asli görevin değildi, esas mesleğini icra edersin diyeceğim, bana eşekten düşeni getir diyecek. Daha önce koltuktan edilenlerin yaşadığı psikolojiyi yaşıyorsun. Olur böyle şeyler. Zira onlar da yaşamışlardı aynı hisleri diyeceğim. Özeleştiri yapacağını sanmıyorum. Onlar hak etmiyordu o koltukları diyecek. Belki de boğazıma sarılacak. Devri sabık uygulanırsa, onlar da nasılsa geçer akçe mülakat yolunu tercih ederler, nasılsa bu sınav türünde başarılısın, girer tekrar kazanırsın diyeceğim. Mülakatı kolay mı sanırsın? Sonra bana zaten vermezler diyecek.

Anlayacağınız, elan bir koltuk sahibi bu zatı muhterem gergin mi gergin. Agresif aynı zamanda. Yüzü zaten gülmüyor. Bunlar şunu beceremediler eleştirilerine de hayır öyle değil şeklinde tepki göstermesi de bundan. Hasılı, doktorların bile çözüm bulamayacağı çözümsüz bir vaka ile karşı karşıyayız. Allah bu tiplere başka dert vermesin.

19 Kasım 2022 Cumartesi

Sözün Namusluğu

Türk filmi izlemiş olmalısınız. Hele Cüneyt Arkın'ın Bizanslılara dair çevirdiği filmleri defalarca izlemişsinizdir. Filmlerde başrol oyuncusunu ele geçiremeyen kötü rolde oynayan kişiler başrol oyuncusunun anasını, babasını, karısını, bazen çocuğunu kaçırarak başrol oyuncusunu teslim olmaya, elindeki silahı bırakmaya aksi takdirde yakınını öldüreceklerini söylerler. Yakınlarım benim her şeyim, onlar için canımı veririm diyen başrol oyuncusu mecburen teslim olur veya elindeki silahı bırakır. İşte teslim oldum, haydi çocuğunu bırakın der ama dediğiyle kalır. Ne çocuğu bırakılır ne de kendisi. Başrol oyuncusuna yapılmadık işkence kalmaz. Film bu şekilde devam eder.

Filmde dikkat çekmek istediğim nokta, bir şey yapmayacağız sözünün havada kalması yani yerine getirilmemesi tek kelimeyle mertliğe sığmaz. Düşmanın ve düşmanlığın bile mertliği tasvip edilir. Allah sözünde duranlardan eylesin. Kimsenin düşmanı olmasın ama olacaksa da mert olanını nasip etsin.

Hiçbir şey yapmayacağım deyip de sözünde durmayan sahneler sadece filmlerdeki kötü rol sahibi aktörlere mi ait? Keşke bu tür sahneler sadece filmlerimizden ibaret olsa, daha ne isteriz? Adı üzerinde film der, geçer gideriz. Maalesef gerçek hayatta da benzeri sahneler cereyan ediyor.

Bir arkadaşım anlattı. Bir ilçede görev yapıyormuş. Kendi halinde yazar çizermiş aynı zamanda. Yazdığı yazılarda üslup olarak hiciv, mizah, taşlama, ironi, eleştirel vb. yolları kullanırmış. Hemen hemen her konuda yazarmış. Bugüne kadar yazmadığı konu hemen hemen kalmamış gibi. Amiri, yazdığı yazılardan birini üzerine almış. Memurunun yazdığını nereden biliyormuş diyeceksiniz. Sanırım güçlü bir istihbarat ağı varmış. Hazirun'un huzurunda bu yazarı da çağırır. Herkesin huzurunda yazıyı tek tek okur. Nasıl bir yazıysa, yazının her bir cümle ve kelimesi üzerine yorumlar yapmış. Yazıda kendini bulmuş demek ki. Öyle zannediyorum, yazı kendisine çok dokunmuş. Kimse de kendisine bu yazıda isim yok, yer yok. Niye üzerine alındın yoksa bunları yaptın mı dememiş. Nasıl desinler? Adı üzerinde amir.

Şimdi gelelim sadede. Amir, yazıyı okumadan önce basın özgürlüğü var. Hiçbir şey yapmayacağım demiş. Demiş ama sözünde durmamış. Yememiş, içmemiş. Çünkü sözünü yutmuş ve verdiği bu söz kendisini doyurmuş.  Üşenmeden yazarın tüm yazılarını geriye dönük okumuş. Okuduğu makalelerden kendince sakıncalı gördüğü yazıları başlık, tarih ve içeriğiyle birlikte not etmiş. Geriye ne kaldı dersiniz? Tüm bu suç delillerinin üzerine bir dilekçe ekleyerek memurunu; devlet aleyhine yazılar yazdığı, kurumları kötülediği, vali ve kaymakam hakkında yazdığı, yazılarında siyaset yaptığı isnadıyla şikayet eder. İsnat ettiği şeyler olsa olsa niyet okuma olur. Bir de sanırım geçmişte çok Türk filmi izlemiş ve bir şey yapmayacağım deyip ama sözünde durmayanlar kendisine rol model edinmiş olmalı. Bunun başka da izahı olamaz. Nerede kaldı sözün namus olduğu? Sonra bu kadar alınganlık niye? Anlaşır gibi değil. Herhalde II. Abdulhamit ile ilgili yağmur yağacak şiiri üzerine zaptiyelerin, padişahımıza uzun burunlu demek istedin diyerek şairi tutuklamaları hikayesini de çok okumuş olmalı. Bu kadar alınganlığın başka da bir izahı olamaz zira. 

18 Kasım 2022 Cuma

Dedikodu mu, İstihbarat mı?

Musa peygamberle bir adamın arasında geçen bir anekdota yer verilir. Hepinizin bildiği bu hikayeye kısaca yer vermek istiyorum: “Adamın biri Musa peygambere gelerek tüm hayvanların dilinden anlamak istediğini söyler. Musa peygamber, her şeyi bilmen özellikle hayvanların dilinden anlaman iyi olmaz, bu sevdadan vazgeç dese de adamın ısrarı karşısında dua eder ve adamın duası kabul edilir.

Tüm hayvanların dilinden anlamaya başlayan adam akşam ahıra hayvanları yemlemeye gider. Eşekle öküzün aralarındaki konuşmaya şahit olur:

—Eşek kardeş, senin işin ne iyi, bana yazın da rahat yok, kışın da. Sabah olacak çifte koşacaklar, ama sense akşama kadar rahat gezeceksin.

—Bunlar hep senin ahmaklığından. Sabah olunca hasta numarası yap, akşamdan sahibimizin döktüğü yemi yeme. O da sabahleyin seni bu haliyle görünce çifte koşmaktan vazgeçer, birkaç gün olsun istirahat etmiş olursun.

Öküz, eşeğin nasihatini dinler. Yemi yemez, aç karına sabahlar. Bu ikilinin aralarında yaptığı konuşmaya şahit olan sahibi, bu sefer de eşeği çifte sürelim diyerek eşeği tarlaya götürür ve akşama kadar çift sürdürür.

Akşam yorgun argın ahıra giren eşek, öküzün yattığı yerden geviş getirdiğini görünce öküze bir oyun oynamak ister.

—Sen böyle yatarsan sahibimiz seni satacak. Bugün tarlada beni gören köylüler sordular. O da “Zaten tembel bir öküzdü, şimdi de hasta oldu. Yarın kasaba vereceğim, dedi. Eğer yarın da böyle yaparsan kendini bıçağın altında bil”, diyerek sabahleyin çifte gitmekten kurtulur. Tüm bu konuşmaları da dinleyen adam dört köşe olur:

—Gördün mü ne kadar iyi bir şeymiş hayvanların dilinden anlamak der.
Ertesi sabah horozla köpeğin konuşmalarına şahit olur. Horoz “Yarın efendinin öküzü ölecek. Senin için iyi bir ziyafet olacak” deyince sabahında pazara giderek öküzü satar.
İkinci gün horozun köpeğe, “Yarın kölesi ölecek. Adına yemek verir. Sen de nasiplenirsin” dediğini duyunca köleyi de satarak zarardan kurtulduğuna sevinir. Köpek kendisine yalan söylediğinden dolayı horoza gönül koyar. Horoz ise “Hiç üzülme. Ziyafet olacak. Çünkü ziyafetin büyüğü yaklaştı. Yarın efendimizin kendisi ölecek” sözlerini duyar duymaz adamın etekleri tutuşur ve ne yapacağını şaşırır. Soluğu Musa peygamberin yanında alır. Peygamber ona “Öküzü satmasaydın, öküz ölecek, diğer belalardan kurtulacaktın. Ama sen onları satarak başkasının zarar etmesini istedin. Kendi menfaatini düşünüp başkasını hesap etmeyenin hali budur” şeklinde cevap verir.  

Adam öldü mü ölmedi mi bilmiyorum. Siz bu hikayeden ne anlam çıkarırsınız onu da bilmiyorum. Belki biraz zorlama olacak ama ben kendimce bir anlam çıkardım. Hayvanların dilinden anlamak isteyen adamın niyeti ilim öğrenmek falan değil. Düpedüz iki kişi arasında yani hayvanların kendi arasında ne konuştuğunu merak etmekten başka bir şey değil. Bu merakın başına neler açtığını da hikaye güzel bir şekilde anlatıyor.

Buradan günümüz insanlarına gelmek istiyorum. Öyle ya kıssadan hisse almak için günümüze gelmek lazım. Bazı insanlar iki kişi arasında kendisi veya başkaları hakkında neler konuşulduğunu merak eder. Bunun için istihbarat adı altında kimin, ne konuştuğunu öğrenmek ister. Güya her şeyden haberim var imajı verecek. İstihbarat özellikle ülkenin iç ve dış güvenliğini tehlikeye atan hususlarda, bir suçu veya kötülüğü önleme ya da suçluyu bulma konusunda faydalıdır. Olması gerekir. Ama istihbarat adı altında iki kişinin kendi aralarında kendisi veya başkaları hakkındaki konuşmalara kadar istihbaratı genişletmek bir defa istihbarat değildir. Olsa olsa jurnalciliktir, laf taşımaktır, ispiyonculuktur. Bir yerdeki barış ortamını bozmaktır. Bu açıdan, kimin ne konuştuğuna dair her şeyden haberdar olma merakı hem kişinin kendisini hem de başkasını huzursuz eder.

Diyelim ki birileri, hoş görülmese de iki kişi arasında cereyan eden konuşmaları alıp bir yere götürüyor. Meslek edinmiştir, alışkanlık haline getirmiştir, bu mesleğine devam edecek. Ya etkili ve yetkili makam sahiplerinin istihbarat adı altında bu tür dedikodulara teşne olmasına ne demeli? Ne dendiğini de sizlere bırakıyorum ama tek kelimeyle ayıp demek isterim ve bu hareket devlet adamı ciddiyetine yakışmaz. Dedikoduların kendisine gelmesine sevinen makam sahipleri benim istihbaratım güçlüdür diye sevinedursunlar. Yalnız şunu unutmasınlar ki birilerinden bir makama laf taşıyanlar, o makamdan da başkasına laf taşırlar.

Dümen Suyuna Gitmek

Bugün size bildiğimiz, zaman zaman kullandığımız bir deyimden bahsedeceğim: Dümen suyuna gitmek. Önce anlamına bir bakalım: “Birine bağımlı olmak, birinin tuttuğu yolu izlemek, hemen her şeyde ona uyarak onun istediğini yapmak”. Örnek cümlede kullanalım: “Başkasının dümen suyundan gidenler kişiliklerini bulamazlar”.

Deyimin anlamına baktığımız zaman bir başkasının ağzına bakan, onun dediklerini yerine getiren kişiler için söylenir. Gördüğünüz gibi olumlu anlamda kullanılan bir deyim değil.

İnsanoğlunun yaptıkları hep birbirine benzese de hatta şıp demiş burnundan düşmüş dense de her bir insan farklı bir varlıktır. Benzerliklerinden ziyade farklılıkları çoktur. Çünkü her insan özgün, orijinal ve özgür bir bireydir. Özgünlüğü ve nevi şahsına münhasır olmasıyla halk nezdinde değer kazanır. Bir başkasını taklit edenler, bir başkasına bağımlı olanlar, bir başkasının yolunu izleyenler, toplum nezdinde pek tasvip edilmez. Ona kendin ol derler. Çünkü Allah her insana akıl ve zeka vermiştir. Her insanın bu dünyada bir misyonu vardır. Hiçbiri gereksiz yaratılmamıştır. Eğer birbirinin aynısı olacaksa, kendisini bir başkasıyla bütünleştirecekse, dünyaya gönderilişinin bir anlamı olmaz. Çünkü dünyaya kalabalık etsin diye gönderilmiş değildir. Ayrıca her bağımlı olan, bir başkasının yolunu izleyen izlediği kişiye ne kadar benzese de asla ilk olamaz. En iyi başarısı ikincilik olur.

Bir an için “birine bağımlı olmayı, birinin tuttuğu yolu izlemeyi” bir tarafa bırakalım. Çünkü deyimin üçüncü anlamına göre daha masum kalıyor. Çünkü bir insan bir başkasını örnek almak, onun gittiği yoldan gitmek isteyebilir. Ama üçüncü kısım olan “hemen her şeyde ona uyarak onun istediğini yapmak” kısmının hiçbir makul izahı olamaz. Deyimin bu kısmında bir kişilik bozukluğu, şahsiyeti oturmamış bir profil ile karşı karşıyayız. Çünkü bu tiplerin kendine dair bir iradeleri yok. Başına ip geçirilmiş, önden bir başkası tarafından çekilen dört ayaklıdan farklı değil. Öndeki efendisi onu nereye çekerse o tarafa gidecektir. Gel deyince gelecek, git deyince gidecek, otur deyince oturacak. Böyleleri var mı aramızda? O kadar çok ki say say bitmez. Çünkü bu tiplerin hayattan tek beklediği kendisine ait bir hayattan ziyade efendisini memnun etmektir. Kendi memnuniyeti ve huzuru da efendisini memnun etmeye bağlı. Ufacık bir tökezlemesi, ipinin çekilmesi demektir ki bu tipler için bulunduğu makam ve mevkileri kaybetmesi demektir.

Nice makam ve mevki sahipleri vardır ki mevzuatın kendine verdiği hak ve yetkileri kolay kolay kullanamazlar. Bakmayın, konuşurken esip gürlediklerine; ben şöyle yaparım, tamam böyle yapın dediklerine. Bunların esip gürlemesi efendisinin görüş bildirmesine kadardır. Efendisi onu şuraya vereceksin, bunu buradan uzaklaştıracaksın dedi mi tamam efendim, emriniz olur efendim diyerek yelkenleri indirirler ve tükürdüklerini yalarlar. Çünkü son sözü efendileri söyler. Bu tiplere düşen, efendisinin isteği çerçevesinde yazı yazdırmak ve formaliteyi yerine getirmek olur. Efendisinin istek ve taleplerinden hoşnut olmasalar da sesleri çıkmaz. Çünkü koltuktaki varlığı efendisiyle iyi geçinmesine, onun dediklerini yapmasına bağlıdır. Bu tipler yani kendisi olamama durumunu gücü ve kuvveti olmayan, arkasında dayısı olmayan kimselerden çıkarırlar.

Hülasa, bir makama gelip mevzuat çerçevesinde kendisi olamayanlara tavsiyemiz, bu tür makamları hiç işgal etmesinler. Çünkü mahkeme kadıya mülk olmadığına göre giderlerken kubbede hoş bir seda bırakamazlar. Yok, bir günlük beylik beyliktir diye düşünüyorlarsa başkasının dümenine gitmeye devam etsinler.

17 Kasım 2022 Perşembe

Farz edin ki Öldüm

Dostlarım! Bir vefat haberini aldığımız bir tanıdığımız hakkında, ardından yazar, çizer, hakkında yorum yazarız. Bilirim ki ardından yazdıklarımızı mevta okuyamaz ve haberi olmaz. Beni en fazla ilgilendiren ve meraklandıran yön de burası.

Şimdi sizden istediğim,

Beni bir an için ölmüş bilin. Duydunuz ve hakkımda ne yazardınız?

Lütfen içinizden geldiği gibi yazın. Allayıp pullamayın, vurun dedimse de öldürmeyin. 

Öldükten sonra neye yarar demeyin. Zira ben hakkımdaki yorumlarınızı okuyacağım. Ölü taklidi yaparak size cevap vermeyeceğim. Bunun bana faydası, size göre iyi biri isem, öbür alemde "Dostlarıma göre ben böyle biriyim" diyeceğim. Yok, kötü biri isem -ki ben bu durumumu biliyorum- ölmeden önce geri kalan ömrümde kendime ve yaşantıma dikkat edeceğim. 

Gördüğünüz gibi her iki görüş de benim lehime olacak. Sana bu iyiliği yapmayacağım demeyin. Dost acı söyler ama yüze söyler deyip bağrıma taş bastırıp içime atacağım. 

Umarım yazacaklarınız beni öbür aleme gitmemi hızlandırmaz. Özellikle sayfamda hiç iz bırakmayan sanal arkadaşlarım ne yazar? Bari ölümümün ardından bir iz bıraksınlar isterim. En azından yaşadıklarını bilmiş olurum.

Haydi dostlar, göreyim sizi! Beni nasıl bilirdiniz? (14/11/2020)

*

Sevgili ve saygıdeğer sanal arkadaşlarım!

14 Kasım günü “Beni bir an için ölmüş bilin. Duydunuz ve hakkımda ne yazardınız?

Lütfen içinizden geldiği gibi yazın. Allayıp pullamayın, vurun dedimse de öldürmeyin” demiştim ve paylaşımımı “beni nasıl bilirdiniz” şeklinde bitirmiştim.

Ölümüme; 14 kişi haberim oldu anlamında beğenirken 1 kişi gülmüş, 2 kişi inanamamış, 4 kişi üzülmüş. 1 kişi de yanındayım seçeneğini işaretlemiş. 24 kişi de taziyelerini ifade etmişler. Bir an için öldüğümden, ölü insan cevap veremez düşüncesiyle yorum yazan arkadaşlara bilerek cevap yazmadım.  Güzel dilek ve temennileri için hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İnşallah dedikleri gibi olurum. Yine sayfama işaretleriyle katkı sunan arkadaşlara da teşekkür ediyorum.

Gördüğüm kadarıyla dibime pek ışık vermemişim. Pek sevenim de yokmuş. Zira aynı gün paylaştığım bir başka vefat haberine daha fazla işaret kondu ve daha fazla taziye yorumu yazıldı. Sayfamdaki sanal arkadaşlarım, “paylaştığın vefat haberine eyvallah ama senin için bir hayır dileğimiz olamaz” demek istemişlerdir.  

Görünen köy kılavuz istemez. Sayfama iz bırakanlarla cenazem musalladan kalkmaz. Çünkü yazan ve işaret bırakanların bir kısmı da şehir dışından. Öldüğüme üzülen 4 kişi gördüm. Bunların da 2’i Konya dışından. Bu durumda kalan iki kişiden biri, salımın önünden diğeri de salın arkasından tutmuş olacak. Yani bütün yük bu iki arkadaşın üzerinde. Ama üzülmesinler. Bugünlerde epey bir kilo verdim. Naaşım size pek ağır gelmeyecek. 

Şayet bu iki arkadaşın da işi çıkar veya maazallah benden önce vefat ederlerse bu durumda cenazem orta yerde kalır. Öyle zannediyorum, B planı olarak kimsesizlerin kimsesi olan belediye mezarlıklar müdürlüğüne iş düşecek. Cenazemi, sessiz ve kimsesiz bir şekilde kimsesizler mezarlığına defnedecekler. Katılım olmayacağı için belediyenin ayrıca mezar çıkışında şeker dağıtmasına ve gül suyu dökmesine gerek kalmayacak.

Hasılı, yazılıp çizilenlerden, sayfama konan işaretlerden ölmeden önce gerekli mesajı çıkarmış bulunmaktayım. Anladım ki pek sevenim yok, arkamdan gözyaşı dökecek de. Sanal arkadaşlarımın kahir ekseriyetinin gözünde ha varım ha yokum. Yani yok hükmündeyim. Bu durumda bana düşen, ölümüm de bile yanımda sanal olarak dahi görünmek istemeyen arkadaşlarla sanal arkadaşlığımı sonlandırmak. Bu yapacağım onları da rahatlatacaktır. Ben de böylece temizlik imandandır düsturu gereğince sayfamı temizlemiş olacağım. 

Bu durumda yani temizlik işinde bugüne kadar benim onlara, onların da bana bir şey veremediği sanal arkadaşlarımdan istediğim, temizlik konusunda bana yardımcı olmaları. Ben onları temizlemeden onlar beni temizlesinler. (17/11/2020)

*

Arkadaşlar! Sayfamda sosyal mesafe gereği sayfamda epey bir sadeleştirme yaptım. Bu işi kolay sanmıştım. Gördüm ki zormuş. Silerken zaman zaman uykum geldi. Koyduğum kriterlere göre silmem gerekirken silinmemiş, silmemem gerekirken silmiş olabilirim. Gönül koymayın. Şimdiden hakkınızı helal edin. 

Eğer sizin için bir anlam ifade ediyorsam, yeniden arkadaşlık isteği gönderebilirsiniz. Arkadaşlık istekleriniz, kendimden oluşacak OHAL komisyonu tarafından değerlendirmeye tabi tutulacaktır. 

Silmem konusunda kendinize haksızlık yapıldığını düşünüyorsanız iç hukuk yollarını tükettikten sonra AHİM'e gitmeden önce kendimden ibaret komisyonuma gerekli belgelerle müracaat edebilirsiniz.

Masum isteğiniz yerine gelmez ise sayfam, yakın-uzak herkese açık. Daha önce göremediğim emojiler bırakabilir, yorumlar yazabilir ve paylaşabilirsiniz. Ama tavsiye etmem. Zira kıyametin kopması demektir bu. Şöyle ağız tadıyla biraz yaşayalım. (17/11/2020) 

16 Kasım 2022 Çarşamba

Bamyanın Faydaları *

Bugünlerde yazı yazma şevkim pek kalmadı. Gündemi zaten nicedir takip etmiyorum. Yazdığım her yazı bir tarafa çekiliyor, birileri nem kapıyor. Kendi kendime, ne yazsam ucu kimseye dokunmaz, fincancı katırlarını ürkütmem dedim ve aklıma bamyanın fazileti geldi. Hah dedim, buna kimse bir şey demez. Böylece bayram seyran ve Konya düğünlerinin vazgeçilmez menüsü bamyanın faydalarını da öğrenmiş olurum. Bamyaya dair tek bildiğim, sıcak içilmesi, boşta bulunan kimselerin ağzını yakması. Sizler için “haberturk.com” sitesinden derledim.

“Bamya yaz mevsiminin en besleyici ve lezzetli sebzelerinden biridir. Kalorisi oldukça düşük olması sebebiyle diyet listelerinin de vazgeçilmez yemeklerinden biridir. A vitamini bakımından zengindir. Faydaları:

1.Mide Problemlerini Önler: Bamya suyu emmeye yardımcı olur ve aşırı kolesterol, metabolik toksinler ve aşırı safrayı yakalayıp dışkı yoluyla dışarı atar. İçeriğindeki büyük su yüzdesi kabızlık, gaz, şişkinlik ve mide problemlerini önler.

2.Diyabet Tedavisine Yardımcıdır: Yeterli lif alımının sindirimi artırdığı ve açlık hissini azalttığı gösterilmiştir. Lif yönünden zengin besinler özellikle şeker hastalığı olan hastalar için önerilmektedir.

3.Kalbi Korur: Bamyadaki lif, kötü kolesterol seviyelerini düşürmeye yardımcı olabilir ve bu da kalp sağlığına katkıda bulunur. Bamya gibi yüksek lifli gıdalar da kalp-damar hastalıkları ve felç riskini azaltır. Pektin, bamyadaki önemli liflerden biridir. Bağırsaklardaki safra üretimini değiştirerek kan kolesterol seviyesini düşürür.

4.Kanseri Önlemeye Yardımcıdır: Bamya bir çeşit protein olan lektin içerir. Bir araştırma, bu proteinin meme kanseri hücreleriyle savaşabileceğini, ayrıca kanser hücresi büyümesini % 63 oranında azaltabildiğini göstermiştir.

5.Görmeyi Geliştirir: Bamya; özellikle A vitamini ve beta karoten bakımından zengindir. Bu ikisi mükemmel görüşü destekleyen iki besin maddesidir.

6.Yaşlanmayı Geciktirir: Bamya; içerdiği bol miktarda C vitamini sayesinde ciltte deforme olmuş hücrelerin yenilenmesini destekler. Aynı zamanda ciltte bulunan genç hücrelerin oranını artırarak yaşlanmayı yavaşlatır.

7.Anemi: Kansızlığı olan bir kişi bu sebzenin faydalarını suyundan alabilir. Bamya suyu vücudun anemi tedavisine yardımcı olan daha fazla kırmızı kan hücresi üretmesine yardımcı olur. Bamya suyu birçok vitamin ve mineral içerir. A vitamini, C vitamini, magnezyum vb., vücutta daha fazla kırmızı kan hücresi üretilmesinde yardımcı olur.

8.Boğaz Ağrısı ve Öksürüğü Geçirir: Bamya suyu ayrıca boğaz ağrısı ve şiddetli öksürük tedavisinde kullanılır. Boğaz ağrısı ve öksürüğü olan kişi, antibakteriyel ve antiseptik özellikleri nedeniyle bamya suyu tüketerek bu problemlerden kurtulabilir.

9.İshal Tedavisinde Yardımcıdır: İshal, birinin yaşayabileceği en rahatsız edici sağlık koşullarından biridir. Vücutta çok miktarda su ve temel mineral kaybına neden olur. Bamya suyu ishal tedavisinde kullanılır ve ayrıca vücudun yenilenmesine yardımcı olur.

10.Saçların kabarmasını önlemek için bamyadan faydalanabilirsiniz. 100 gram bamyayı kaynatıp suyunu soğumaya bırakın. Daha sonra bu suyu kullandığınız şampuana ekleyiniz. Bamya içerdiği zengin mineraller sayesinde saçınızın kabarmasını engelleyerek, hacmini ve parlaklığını artıracaktır.

11.Böbrek hastalığı olan kişilerin sıvı oranı yüksek besinler tüketmeleri gerekir. Bu yüzden böbrek hastalarının su oranı yüksek bamya sebzesini düzenli tüketmelerinde fayda vardır.

12.Güçlü antioksidan özelliği de vücutta oluşan ödemleri idrar yoluyla kolayca atmaya yardımcı olur.

13.Bamya sivilceleri önlemeye yardımcı olur ve pürüzsüz bir cilt sağlar.

14.Bamya yaz sıcakları ve güneş çarpmaları için çok iyidir.

15.Bamya ateroskleroz ve astım için iyidir."

Gördüğünüz gibi bamyanın faydası pek çökmüş. Say say bitmiyor. Bir an için gidip biraz bamya alayım diye düşündüm. Cebime güvenemedim. Siz cebinize güveniyorsanız, kaçırmayın derim. 

*25. 11. 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

15 Kasım 2022 Salı

Kim Dosttur, Kim Değildir?

Aynı arabadasın veya surat yapan bir tanıdığını görüyorsun. Ona, kaza yapacaksın demek düşmanlık değil, dostluktur.

Sevip saydığın ve de desteklediğin kişi iyi yönetemez hale gelmiş ise; ona yanlış yapıyorsun. Gittiğin yol, yol değildir, çıkmaz sokaktır. Böyle gidersen duvara toslayacaksın demek, düşmanlık değil, dostluktur. 

Dostun nicedir dün dündür, bugün de bugün söylemini düstur edinmiş, dün savunduğunu bugün nakzeder duruma gelmiş, durmadan U dönüşü yapar hale gelmişse, bunu görmezden gelmek, dostluk değildir. Dosta düşmanlıktır. Bu durumda ona bu gittiğin yol yanlıştır demek dostluktur. Çünkü dost yüze söyler. 

İyi günde dostun yanında yer alıp kötü günde dostunun elini tutmayan dost değildir. Bu kişiden ancak iyi gün dostu olur. 

Dostun sürekli yanlış yaptığı halde ona sesini çıkarmamak, yanlış yapıyorsun diyememek, üstüne üstlük o dostu desteklemeye devam etmek ve alkışlamak dosta yapılan en büyük kötülüktür. Çünkü her halükarda alkışlanan, hata ve yanlışlarını göremez. Gerçek dost, dostunu yanlışlarından vazgeçirmeye çalışandır. 

Dostun kendini, yaptıklarını ve yapacaklarını anlatacağı yerde devamlı bir başkasını kötülüyor ve ağzını bozuyorsa, o kişiye boş ver başkasını, sen kendini anlat. Zira sen doğru yolda isen bir başkasının kötülüğü sana zarar vermek demek, düşmanlık değil, dostluktur. 

Dostunun çelişkisini görmek, bunu ona söylemek, düşmanlık değil, dostluktur. 

Dostunun uyarı ve ikazlarına kızıp köpürmek, onu düşman bellemek ham insanların işidir. Aksine, haklısın demek pişmiş insanın hasletidir. 

İnsan sarrafı olan, kendisine güvenen ve gittiği yolun doğru olduğuna inanan, kendisini kayıtsız şartsız destekleyenleri yanından uzaklaştırır. Çünkü onlardan dost olmaz. 

Yanlışlara imza atan, yanlış kişilerle yol yürüyen, beraber çıktıkları yolda yol arkadaşını değiştiren kişilerden dost olmaz. Bu tipler dediğim dedikçidir. İstişareye açık değildirler. Güç zehirlenmesi yaşıyorlar. Kendilerini mükemmel gördükleri için en ufak bir eleştiriye gelmezler. Çareyi seni düşman bellemede ve yanından uzaklaştırmada bulurlar. Etrafındaki kalabalıklardan gerçekleri göremezler. Sahte sevgi ve saygı ile yetinirler. 

Yaptığı iyiliği başa kakmak dostluk değildir.

Geçmişte birlikte çalıştığı insanlar yanından uzaklaştıktan sonra onlar şöyleydi, onlar böyleydi diyerek onların aleyhinde konuşmak dostluk değildir. Gerçek dost öküz öldükten sonra da karşısına rakip çıksa da geçmiş hukuk adına dostluğu halel getirmeyendir.