Eski
Türk filmlerinde, köyden şehre gelmiş, bir başına dolaşırken kızın etrafına bir
kötü dadanır. Kıza tecavüz edeceği zaman bizim başroldeki aktör; kızı kötünün
elinden kurtarır. Ki olması gereken de bu.
Bu
sahneyi izleyen biz kıza acır, tecavüzcüye kızarız. Aktörümüz kötüye vurdukça
vur vur sesleriyle sinema salonlarını çınlatırız.
Mağdur
kız, oğlana teşekkür eder. Bundan sonra kız ile oğlan arasında bir dostluk
başlar. Kız, oğlanın yaptığı bu iyiliği hiç unutmaz. Çünkü kızın namusunu
kurtarmıştır oğlan.
Gel
zaman git zaman sonra, aralarında bir nikah ve düğün olmadan kız, kurtarıcısı
erkeğe gönüllü olarak kendisini teslim eder.
Sahnenin
birinci safhasında cereyan eden olayla ikinci sahnesinde cereyan eden olay,
sonucu itibariyle aynı kapıya çıkar. İkisi de nikahsız bir araya gelmektir.
Dinimizde her ikisi de zinadır, ahlak ve örfümüz de her ikisini tasvip etmez.
Tek farkı, kız birinci sahneden memnun değil. Çünkü rızası yok. İkinci sahneden
ise memnundur. Çünkü karşılıklı rıza vardır.
Hasılı
biz, birinci sahneye kızarız. Çünkü fiili işleyen adam kötü roldedir. İkinci
sahneyi alkışlarız. Çünkü kız bizim, oğlan bizim. Bu işi başkası yaparsa kötü,
bizimki yaparsa iyi. Bu nasıl bir ruh hali ve anlayış ise bizim mayamıza işlemiştir.
Çoğumuza
tanıdık gelen filmlerde işlenen bu sahneler, bize öyle işlemiş ki aynı durum
gündelik hayatımızda da hız kesmeden bir anlayış olarak devam ediyor. Birbirine
kutuplaşan, birbirine karşı iyice bilenen, birbirinin varlık sebebi olan
kesimler, aynı sahneyi bıkıp usanmadan gündelik hayatta oynuyorlar. Filmlerden
farkı, filmde rol gereği oynanan bu oyun, gündelik hayatımızda sahiden
oynanıyor. Bir diğer farkı; filmde kim iyi rolde, kim kötü rolde hepsi
bellidir. Seyirci de iyi ve kötü rolde hemfikirdir. Herkes iyi roldeki
aktörleri destekler. Fanatik kesimlerin oynadığı hayat hikayesinde roller zaman
zaman değişiyor, bazen bir kesim bazen diğer kesim, iyi veya kötü oluyor. Her
kesim kendini ve yaptıklarını iyi görürken diğer kesimi kötü olarak görüyor. Hatta
bu fanatikliği o kadar ileriye götürüyoruz ki bir suçtan hareketle suçun
ferdiliği prensibini bir tarafa bırakarak tikelden tümele gidiyor ve eylemin
işlendiği mahalledeki kesimin, tümden böyle olduğuna dair bir hüküm bile
veriyoruz.
Sözü
fazla uzatmadan bir somut örnek vererek ne demek istediğim daha net anlaşılsın
isterim. Zaman zaman bir yurt veya sokakta taciz olayı patlak verir. Taciz
tacizdir, kim yaparsa cezasını çeksin denmez. Önce bu eylem kimin mahallesinde,
kim tarafından gerçekleştirilmiştir, buna bakılır. Bir kesim bu olayın üzerine
giderken diğer kesim kah sessizliğe bürünür kah görmezden gelir kah savunmaya
kalkar. Tüm bunlara rağmen olay hala sıcaklığını koruyor ve tacizin üzerine
gidiliyorsa karşı kesimin geçmişte yaptığı tacizler servis edilir. Daha önce
siz de böyle yaptınız, ne çabuk unuttunuz, bu konuda siz de çok masum
değilsiniz, denir. Gün gelir, bir tacizci de öbür kesimin içinden çıkar. Bu
sefer roller değişir. Biri savunmaya geçerken diğeri saldırıya geçer. Bu durum
yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılık vs hayatın her alanında işlenen suçlarda
aynıdır. Suça, suçluya ya da iyi veya kötüye bakışımız kimin işlediğine göre
değişir. İyilik yapan bizdense göklere çıkarırken bizden olan kötülük
yapanı koruruz. Gerekirse niçin yaptığına dair gerekçeler üretiriz. Bu durum
tüm kesimlerde böyledir. O yüzden iyi ve kötü net değil bizde. Netliği, bizden
olup olmamasına bağlıdır. Bizden olanı ezdirmemek ve yıprattırmamak için
gerekirse tüm değerlerimizi çiğneyerek savunuruz.
Sonuç
olarak kendi kesiminden biri bir suça karışmışsa kol kanat gerilecek, düşmana
ezdirilmeyecek. Karşı kesimden biri suç işlemişse topyekun bir saldırıya
geçilecektir. Bu yüzden tüm kesimler iyilik ve kötülükte, suç ve suçluyla
mücadelede sınıfta kalmıştır. Her kesimde kendi kesimi ne yapıyorsa iyidir,
karşı taraf ne yapıyorsa kötüdür anlayışı hakim. Maalesef tarafgirlik, kötüyü
savunacak kadar gözlerimizi kör etmiştir.
Suç
ve suçluyla samimi olarak mücadele etmek istiyorsak iyi ve kötü ortak değerimiz
olmalı. Suçlu hangi kesimden olursa olsun, suçun ferdiliği prensibi gereği, o
kesimi tümden suçlamaktan kaçınmalıyız. Suçu işleyen hangi mahallenin ferdi ise
kimse arkasında durmamalıdır ve hak ettiği cezayı almalıdır.
***21/04/2020 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.
***21/04/2020 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.